izledimler

You’re the worst … çılgın dizi

Yine ilginç bir dizi var mı acep derkene nette bulduğum bir dizi ” You’ re the worst ” Komedi kategorisinden. Dizimiz aşna fişna içeriyor. Ve ahlaksızlık 🙂 bolca bel altı espri ve birazcık açık sahneleri mevcut.. ona göre benden uyarması. Birinci sezonum bitmek üzere.. bazen yeter bu kadar hissi geliyor ama sonra neler olacağını merak ettiğimden yine devam ediyorum 🙂 Aşkta başarısız iki aşık olan tip ve onların abuk ilişkisi..

Esas oğlanın aksanı hoşuma gidiyor. Dizide esas oğlanı değil de yardımcı oğlanı seviyorum ben. Kendisi savaş gazisi ve kafayı hafif sıyırmış iyi kalpli bir çocuk. Dizideki kızlar genelde edepsiz 🙂 neyse işte böyle …

izledimler

Tatlı dizi Manhattan Love Story

Yine tatlı bir aşk meşkli dizi. Gezinirken buldum bu diziyi ve çook keyifle izledim. Yumuşak akıcı bir dizi. Kafa yormayan cinsten. Kafa yormayan demişken dizideki tatlılık erkeğimizin ve kadınımızın kafa seslerini duymamız. 1.sezonu bitirdim. devamı var mı henüz araştıramadım. Varsa izlerim kesin çünkü bu çifti çok sevdim.

kitaplık

Tatlı Tuzak

20170127_132402Uzun zamandır aşk romanı okumamıştım. Ve bu kadar aradan sonra tesadüfen okuduğum bu romanı çok çok beğendim. İki gecede adeta aktı bitti. Gözümde canlandırıp adeta bir film gibi okudum kitabı. Kitapta tutku o kadar ateşli anlatılmış ki heyecanlanmamak mümkün değildi 🙂 Konu elbette çok ilginç bir konu değil. Zengin adam fakir kız aşkı. Yüzlerce kez filmlerde kitaplarda işlenmiş bir konu. Ama işleniş, kurgu, anlatım ve yazara özgü süsleyiş herzaman hikayeleri tekrar çekici hale getirebiliyor. Basit görünen konu içine alıyor sürüklüyor heyecanlandırıyor ve uyku kaçırtıp bitittiriyor 🙂 Bu aralar canım aşk meşk çekiyor diyorsanız ya da sevgilime gıcığım bu aralar diyorsanız alın okuyun 🙂 aşka gelirsiniz vallah billah 🙂

Bu arada öğrendim ki kitabı yazan aslında Zeynep Avcı. Ama kitaplarında yazar ismi olarak Rita Hunter’ ı kullanıyor. Şaşırdım ve bravo dedim.

20170127_132358

kitaplık

Sevgi mi? Bağımlılık mı?

sevgimiBrenda Schaeffer’ in Sevgi mi ? Bağımlılık mı? adlı kitabını okudum. Psikoloji, kendi kendine terapi, bağlılık, bağımlılık üzerine bir kitap.. Derinlere inen bir kitap …hem de nasıl derinler….Hele kitabın sonlarındaki çalışmalar, öneriler…Yapmak, üzerine düşünmek gerçekten emek, sabır ve zorlama gerektiriyor. Çünkü direnç gösterme durumu mümkün. Kitapta uç konular da var. Seks bağımlılığı gibi. Kitap derin analizler ve hikayeler barındırıyor. Okusam mı okumasam mı diye kararsızlık yaşayan varsa kitaptan biraz alıntı yapayım sizlere …yalnız kitap sonlarına doğru o kadar çok faydasının olacağına inandığım çalışma vardı ki hepsini koymam mümkün olmadı tabi…

* * * * * * * * *

Nörolog Daniel Amen, birine bağlandığımız zaman, bağlanılan bu kişinin aslında duygusal beynimizdeki sinir bağlamlarında ve nöronlarında yaşamaya başladığını söyler. Ve bu insan artık orada yer almadığında, beyin yönünü kaybederek bu kayıp kişiyi ölesiye aramaya koyulur. Beyindeki bu aşırı hareketlilik kendimizi iyi hissettirecek kimyasalların az miktarda üretilmesine sebep olarak; depresyonu, iştah kaybını, takıntıyı ve hatta fiziksel acıyı ortaya çıkarır. Nörolojik bir karmaşa hâline dönüşürüz kromozomunu babalarından aldıklarından dolayı kadınların gelişimi çok farklıdır. Başlangıçtan itibaren kadın beyni ilişkileri teşvik eder, yeni doğmuş kız çocukları gülümsemeye, iletişim kurmaya, daha çok meyilli olmakla birlikte güvende olma duygusuyla ve insanlarla daha çok ilgilenirler. Yetişkin bir kadın beyninin duygusal hafıza bölümü bir erkeğinkinden daha geniştir. Bu yüzden bir kadın için ilk öpücüğünü aldığı günü, çalan şarkıyı ve sevgilisinin ona geçen hafta ne söz verdiğini hatırlaması daha kolaydır. Ve çalışmalar gösteriyor ki bir kadının kadın olmasını sağlayan östrojen hormonu kadınların daha dengeli bir hayat yaşamalarını, kendi içlerinde ve beynin iki yarısı arasında ilişki kurmalarını sağlar. Beynin sol tarafı analitik, mantıklı, detaycı ve plan kurup uygulamada iyidir. Beynin sağ tarafı yaratıcı, sezgisel, büyük resmi gören, bir problem olduğunda bunu fark eden ve hangi problemin ciddi bir şekilde ele alınması gerektiğini bilendir. Erkekler daha çok beyinlerinin sol tarafını kullanmaya yatkınken, kadınlar beyinlerinin her iki tarafını da kullanabilir ve bu sebepten dolayı da birçok işi aynı anda yapmakta ve iletişim kurmada daha başarılı olurlar. İlişkideki problemi ilk fark eden genellikle bir kadındır, erkek ise bu problemi hızlı ve mantıksal bir açıdan çözen taraf olmayı tercih eder. Eğer bir şey uygulanabilir gözükmüyorsa erkek genellikle vaktini bunun üstünde harcamaz. Çoğu kez çiftler terapiye geldiklerinde kadın duyulmak ve anlaşılmak ister, erkek ise A noktasından Z noktasına nasıl gideceğini, bunun ne kadar vakit alacağını ve ona ne kadara mal olacağını bilmek ister

***

İnsan beynindeki cinsiyet farklılıklarını araştıran uzman Ruben Gur tarafından yapılan çalışmaya göre bir erkek dinlenirken, beyninin %70’i kendini kapatır. Bir kadın dinlenirken ise beyninin %90’ı aktiftir. Kadın konuşmak istediğinde erkek dinlenmek ya da ilgisini çekecek başka şeyler aramak ister. Kadınlar daha vasıflı, iletişim kuran, ilişkilerle ilgili konuşmak isteyen tarafken erkek yeni ve heyecan verici şeyler arzular. Kadınlar aile içi aktivitelerle mutlu olup dışarıda aranan heyecanları bırakabilirken, erkekler kendilerini yalnız ve sıkılmış hissederek dışarıdaki uyarıcıları arayabilirler. Sağlıklı ilişkileri beslemek için bu biyolojik farkları anlamamız, karşı çıkmak yerine bunlarla birlikte hareket etmemiz ve erkeğin erkek gibi kadının da kadın gibi sevmesine izin vermemiz gerekir

sevgmi

 

Olması gereken ideal durumu aşağıdaki şemada görebilirsiniz.ff

Bazen, birçok sebepten dolayı ebeveyn ilgisi yetersiz kalır, ihtiyaçlar karşılanmaz ve rahatsızlık artar. İhtiyaçlarımızın arttığı her an, anne babamız orada olamaz. Bazen onlardan ayrı kalırız ve bize garip gelen insanlar tarafından ilgi görürüz. Yeni doğmuş bebekler, belirli ihtiyaçları karşılanmazsa öleceklerini içgüdüsel olarak bilir gibidirler. Bu gibi durumlarda panik ortaya çıkar. Ve durum şu şekle döner:fff

Şimdi yetişkinlerin sorun çözme modelini görelim.

fffff

Normal, sağlıklı bir yetişkinin sorun karşısındaki tepkilerini gösteren yukarıdaki grafik, terapi için gereklidir. Çünkü terapideki amaç insanların ihtiyaç ve arzularını anlamalarına yardımcı olmaktır ki ancak bu şekilde duygusal rahatlama ya da denge kazanmak üzere harekete geçebilirler. Maalesef birçoğumuz acıyı reddetmeyi ya da problem çözme seçeneklerini sınırlamayı öğrendik ve bundan dolayı mantıklı şekilde hareket edemeyerek fiziksel ve duygusal olarak rahatsız hissetmeye devam ettik. Mantıklı bir şekilde tepki vermek yerine içimizdeki çocuk tarafından panik yapmaya, bizi tamamlayıp denge duygusunu sağlamasını arzulayarak başka birine tutunmaya yönlendirildik. Bazen neye ihtiyacımız olduğunun farkında olmayız çünkü ihtiyaçlarımızı belirleyen rahatsızlık duygusunu ve hislerimizi durdurmayı öğrendik. Bazen kendimizi rahatsız hissederiz ancak neye ihtiyacımız olduğunu bulamayız. Bazen bu gibi duyguları hisseder ve sebeplerini saptayabiliriz ancak bu rahatsız durumda bekler ve harekete geçemeyiz. Ve bazen arzularımızı tatmin etmenin yolu yoktur ve kaybettiklerimiz için acı çekerek dengemizi geri kazanmaya çalışırız. Bazen çektiğimiz acı o kadar derin olur ki kalp kırıklığından öleceğimizi zannederiz. Sevgi paradoksu neşeyi ve üzüntüyü birlikte benimsemeye hazır olmaktır.

****

Kendini gerçekleştirmeye yakın olan kişilerdeki belirgin özellikler şöyledir:

  1. Gerçeği kabul ederler.
  2. Kendilerini, başka insanları ve dünyayı olduğu gibi kabul ederler.
  3. Doğaldırlar.
  4. Bencil olmak yerine problem çözme odaklıdırlar.
  5. Tarafsızdırlar ve yalnızlığa ihtiyaç duyarlar.
  6. Bağımsız ve özgürdürler.
  7. İnsanları ve olayları basmakalıp şekillerle değil, çok daha farklı yollarla takdir ederler.
  8. Birçoğu dini olması şart olmayan derin mistik ve ruhani deneyimler yaşamıştır.
  9. İnsan ırkıyla özdeşleşirler.
  10. Sevgi duydukları, yüzeysellikten çok uzak ve derin duygusallığa sahip az sayıda insanla özel ilişki kurarlar.
  11. Değerleri ve davranışları demokratiktir.
  12. Sebep ve sonucu birbirine karıştırmazlar.
  13. Mizah duyguları düşmanca değil filozofiktir.
  14. Kültürel uyuma karşı çıkarlar.
  15. Çevreyle başa çıkmak yerine ona üstün gelirler

****

İşlevsel analiz kişiliklerimizi üç farklı bölüme ayırır: Ebeveyn, Yetişkin ve Çocuk Benlik Durumu. Sağlıklı bir durumda bu bölümler şu şekildedir:

EBEVEYN BENLİK DURUMU besler ve korur.

YETİŞKİN BENLİK DURUMU düşünür ve sorunları çözer.

ÇOCUK BENLİK DURUMU ihtiyaçları hisseder ve belirler.

****

“İçimizdeki çocuk” kavramı daha ortaya çıkmadan çok önce işlevsel analistler bunun öneminin farkındaydı. Çocuk benlik durumu,ihtiyaçlar karşılanmadığında başlayan bağımlı sevginin masallar tarafından desteklendiği yerdir. “Yakınlaşmak güvenli değildir.”, “Sevilmeye değer değilim”, “Aşk yaralar”, “Erkekler güvenilmez”, “Kadınlar dalaverecidir” verilebilecek bazı örneklerdir.

****

Brent’in hikâyesi sevimli olduğu kadar üzücü de: Melankolik annesine üzülen bir çocuk. Ama Brent’in bir çocuk olarak onunla ilgilenecek yetişkin bir anneye ihtiyacı vardı.

Sahteyi gerçekten ayırt etme yeteneği olmayan çocuk, yaşıtı olan diğer çocuklar gibi ebeveynlerine bir şey olursa dünyasının yıkılacağından korkmuştu. Annesinin acı çekmesine sebep olabileceğine de inanmıştı çünkü ebeveynler genellikle istemeden öyle şeyler söylerler ki çocuklar bunları somut kelime anlamlarıyla algılar. Örneğin “Beni üzüyorsun” gibi. Bir yetişkin gibi davranan Brent, duruma mantıklı düşünerek yaklaşmalıydı: “Annem üzgün, ona sempatik bir şekilde davranacağım ama buna rağmen her şeyin yoluna girmesini sağlayamam.” Çocuk olarak ise, Brent’in açıklamaya ve güvenceye ihtiyacı vardı. Annesinin ona: “Benimle ilgilendiğin için teşekkürler ve ben iyiyim.” demesine ihtiyacı vardı. Korkmuş çocuk benlik durumunda anaç bir konfor elde etmek yerine, olaylar esnasında kendi korku ve ihtiyaçlarını bastıran Brent annesinin üzgün çocuk benlik durumuyla ilgilenmeye davet edilmişti. Brent kendi ihtiyacı olan duygular boyutunda annesine ilgi göstermişti ve aynı şekilde yetişkin yaştaki ilişkilerinde de böyle yapmaya devam etti. Bir çocuğun bakış açısıyla Brent’in kararı yaratıcı bir şekilde şöyle uyarlanabilir: Korku ve muhtaç hissetmeyi bir kenara bırakarak onunla ilgilenmem gerek. Ve işe yaramış gibi gözüküyor! Annem yanımda ve hatta gülümsüyor bile!

****

Eğer çözülmemiş bir çocukluk travması varsa bu, devamlı olarak bizim sağlıklı ve güvenli ilişkiler kurma yeteneğimizi bozacak sorunlar üretir ya da bizi aşk veya seks bağımlılığına iter. Travma kelimesini duyduğumuzda, birçoğumuz, bizi ömrümüz boyunca korkutacak korkunç bir deneyimden bahsedildiğini düşünürüz. Ama travmaların, özellikle çocukluk dönemlerinde yaşanan travmaların, bir etki bırakacak kadar sıra dışı olması gerekmez. Araştırmalarım sonucunda gelişimsel travmanın dört tipi olduğunu gördüm. Bunlardan en az bir tanesini deneyimlememiş bir kişiye bile rastlamadım. Bunlar:

  • Eksiklik travması
  • Eylem travması
  • Şok travma
  • Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB)

Eksiklik travması belirsizdir ve genellikle gözden kaçırılır. Psikolojik olgunlaşma sürecinde sağlıklı bir bütünlük hissiyatını sağlamak için, belirli gelişimsel görevleri düzenli bir şekilde tamamlamamız gerekir. Kim olduğumuza yönelik doğal hakkımız olan onayı veren teyit ve izinleri duymaya ihtiyacımız var. Hiçbirimiz çocukluğumuzda istediğimiz her şeye sahip olmadık. Elde edilememiş bu ihtiyaçlar, eksiklik olarak tanımlanır. Yetişkinler olarak, ruhumuzda delikler olduğunu ve bunları herhangi bir şekilde doldurmaya çalıştığımızı bilmeden yaşamımıza devam ederiz. Örneğin ebeveynlerinden biri kronik depresif olan ya da duygusal ihtiyaçları cahillik ya da yetersiz ebeveynlik yüzünden karşılanamamış olan çocuklar bu kategoriye girer.

Eylem travması çocuğa asla yapılmaması gereken davranışların ya da söylenmemesi gereken sözlerin söylenmesi ya da yapılmasıdır. Örneğin fiziksel şiddet, isim takma, küçük düşürmek, utandırmak, kasıtlı ihmal, ağır cezalar ve duygusal ensest. Duygusal bir durumda kaldığımızda kendimizle, başkalarıyla ve hayatla ilgili ruhumuza işleyecek sonuçlara varabiliriz: “Kötü biriyim”, “Kimse beni olduğum gibi sevmeyecek” ve “Yakınlaşmak güvenli değil.”

Üstünde neredeyse hiç kontrolümüz olmayan ve her halükarda uyum sağlamak zorunda olduğumuz çok daha hayret verici olaylar ortaya çıkabilir. Şok travma çocuk, zor bir doğumu, hastanede yatmayı, araba kazasını, birçok hastalığı; anne-baba, arkadaş ya da kardeş kaybını deneyimlediğinde ortaya çıkar. Ayrıca yaşıtları tarafından  utandırılmayı ve zorbalığı, toplum içinde aşağılanmayı, aile için şiddete tanık olmayı ya da kardeşinin dövüldüğünü görmek de bu tip travma içerisinde yer alır.

Bazı çocuklar daha yıkıcı olaylara maruz kalabilir. Örneğin: Cinsel taciz, tecavüz, kaçırılma, kötü bir şekilde dövülme, cinayete tanık olma, bir ebeveynin diğerini öldürmesine tanık olma, savaş bölgesinde bulunma, deprem, sel, yangın ya da tufan gibi bir doğal afeti deneyimleme gibi. Bu gibi hayati tehlike taşıyan ya da kaotik olaylar ruhu mahveder, çocuğu duygusal olarak yıkar ve onu hissiz bir şekilde dünyanın akıp gitmesini izleyen bir trans durumuna sokar. Bu durum travmasonrası stres bozukluğu olarak bilinir.

****

Sevgi Bağımlılığının Yirmi Belirtisi

Eğer kendinizde aşağıdaki özelliklerden birkaç tanesine rastlarsanız, bir sevgi bağımlılığı içinde bulunma olasılığınız var demektir:

  1. Başkalarının isteklerine gereğinden fazla uymak
  2. Sınır koyma problemleri yaşamak
  3. Sadomazoşizm
  4. Bırakmaktan korkma
  5. Bilinmeyenden korkma
  6. Engellenmiş bireysel gelişim
  7. İçtenlik deneyiminde zorlanma
  8. Psikolojik oyunlar
  9. Karşılık almak için vermek
  10. Başkalarını değiştirmeye çalışmak
  11. Kendilerini bütün hissetmek için başkalarına ihtiyaç duymak
  12. İstemek, dilemek ve beklemek
  13. Koşulsuz sevgi istemek ve ümit etmek
  14. Bağlanmayı reddetme veya kötüye kullanma
  15. Kabul ve değer görmek için başkalarını aramak
  16. Terk edilmekten korkmak
  17. Tekrarlanan kötü hisler
  18. Yakınlığı istemek ve yakınlıktan korkmak
  19. Başkalarını “düzeltmeye” çalışmak
  20. Yansıtma, kişiselleştirme, güç oyunları

***

Bir gün mutfağımda bulaşık yıkarken o gece bitirmem gereken tüm ıvır zıvır işleri kafamda sıraya diziyordum. 3 yaşındaki kızım Heidi tıpış tıpış yürüyerek mutfağa geldi ve: “Anneciğim bana bir masal okur musun?” diyerek eteğimi çekiştirdi. Önce ona sonra yüzümü buruşturarak mutfak ve oturma odasında yerine saçılmış oyuncaklara baktım. Kendi kendime şunu düşündüm, ya oyuncakları toplayacak ya da masal anlatacak vaktim vardı. İkisini birden yapmama imkân yoktu. Kızıma şunu söylemeye başladım: “Gidip oyuncaklarını topla, masal konusunu ondan sonra düşünürüz” ama sonra birden cümlemi tamamlamadan durdum, sıkıcı bir emir vermek üzere olduğumun farkına vardım. Bunun yerine cümleyi şöyle tamamladım: “Heidi, benim sadece bir şeye ayıracak vaktim var; ya senin oyuncaklarını toplayacağım ya da sana masal anlatacağım. Neden hangisini yapmam gerektiğine sen karar vermiyorsun?” Çocuğa bir seçim yapma imkânı tanımıştım ve Heidi ürkmüştü. Hayal kırıklığı ya da öfke nöbeti geçirmesi için herhangi bir sebebi yoktu, çünkü tercihi yapan kendisi olacaktı. Ve o şunu seçti: Koşup bütün oyuncaklarını kendisi toparladı ve sonra vaktim olan tek şeyi yapmak üzere yanıma geldi, masal anlatmak. Onu düşündürerek seçim yaptırmak kişisel gücünü doğruladı.

****

Sağlıklı Bir Aidiyetin Yirmi İşareti

Sağlıklı bir sevgi ilişkisinin işaretleri; sevgi, aşk ve seks bağımlılığı işaretlerinin tam tersidir. Şimdi bunlardan bazılarını görelim. Sağlıklı aidiyet sergileyen bir ilişki:

  1. Birlik ve ayrılığa izin verir
  2. Sağlıklı sınırları vardır
  3. Güven duygusu yaratır
  4. Kendimizdeki ve başkalarındaki en iyi özellikleri dışarı çıkarır
  5. Sonları kabul eder
  6. Değişime açıktır
  7. Hayat dolu ve canlıdır
  8. Gerçek yakınlığı teşvik eder
  9. Duyguları göstermekten korkmaz
  10. Kalpten verir
  11. Farklılıkları ve sınırlamaları kabul eder
  12. Kendine yeterlilik ve öz saygıyı cesaretlendirir
  13. Sevginin ne olduğunu bilir
  14. Kendini ilişkiye adamayı kabul eder ve saygı duyar
  15. Alt sınırı vardır
  16. Yüksek derecede güven barındırır
  17. Sağlıklı cinselliği yaşar
  18. Aşka gerçekçi bir bakış açısı vardır.
  19. Tarafsız olarak bakar
  20. Kendisinin ve diğerlerinin eşitlik ve kişisel gücünü kabul eder

****

Sağlıklı sınırın bize sundukları ve içeriği şunlardır:

  • İçinizdeki çocuğa sahip çıkıp onu korumak
  • Kendinizi bir durumdan soyutlayarak harekete geçmeden önce gözlemleyebilmek
  • Ne istediğini, ihtiyacını bilmek ve bunu ifade etmek
  • Diğerlerinin anlayışlarına tepki göstermeden önce gerçekliğini araştırmak
  • Sınırları bilmek ve belirtmek
  • İnsanların senden ne istediklerini düşünmek ve hayır demekte özgür olmak
  • Saldırıya uğradığınızı hissettiğinizde bunu ifade edebilmek
  • Diğerlerinin sizin hakkınızdaki eleştirilerini kişisel algılamamak
  • Sezgilerinize güvenmek
  • Sizi diğerlerinden farklı kılan benzersiz yönlerinizi geliştirmek

***

Hepimiz kötü günler geçiririz, daha sonra pişman olacağımız şeyler söyler ve yaparız ancak eğer ilişki güvenli ve destekleyiciyse kendimizi toparlar, hatalarımızı düzeltir ve hayata devam ederiz. Öz saygımız ne kadar fazlaysa eksikliklerimizi kabullenmek ve bunları başkalarına yansıtmamak o kadar kolay olur. Buradaki zorluk, ilişkiye yeni başladığınızda nasıl olduğunuzu hiç unutmamanız ve coşku hissi azalmaya başladığında bile bu özelliklerinizi hatırlamanızdır.

***

İnsanlar ancak saf ve cömertçe vermenin anlamını öğrendiğinde duygusal olgunluğa erişebilirler. Eğer başkalarına verdiğinizde kendinizi rahatlamış, enerjik, canlı ve özgür hissediyorsanız, gerçek anlamda vermeyi deneyimliyorsunuz demektir. Herhangi biri verdiğinizi kabul etmese bile, siz üzerinize düşeni yaptığınızı bilirsiniz. Ve aldığınızdan daha çoğunu vermekten korkmazsınız

***

Kabul etmek, karşımızdaki kişinin benzeri olmayan kişilik özelliklerine ve hayat görüşüne saygı duymamız anlamına gelir. Olgun sevgide başkalarıyla empati kurarız ancak bu şekilde onların gerçeğini görebiliriz. Bir ilişkideki her kişinin benzersiz bir hikâyesi ve benzersiz bir kişiliği vardır, işte bu yüzden hayatı kimse aynı bakış açısıyla göremez.Başarısızlığa uğrayan ilişkiler, kişilerin birbirlerinin sınırlama ve dünya görüşlerini kabul etmek istemediği ilişkilerdir. Çekme, itme ve güç oyunları keyif ve sevgiye ağır basar. Böylelikle genellikle başta bizi bir ilişkiye başlamaya iten sebep, bizi kızdırmaya başlar. Bu farkların neden başta bizi çekmiş olduğunun sebebini bulmak ve bunu unutmamak önemlidir. İnsanları ancak bu farkları değiştirmeye davet edebiliriz, onları zorlayamayız. Ancak bundan sonra değiştirme mücadelesine son vermemiz gerekir. Sağlıklı sevginin izlediği yol budur.

***

Peki dopaminin* devam etmesini nasıl sağlayacağız? Bir ilişkiyi canlı tutma konusunda söylediklerime ek olarak, bu konuda işe yarayan birkaç çözüm önerim var:

  • Değişiklik, değişiklik, değişiklik – heyecan uyarılmayı tetikler.
  • Gizemli olmak – belirsizlik yüksek miktarda dopamin salgılanmasını tetikler.
  • Romantik bir ruh hâli yaratmak – eski güzel anıları canlandırır.
  • Dokunma, tatma, koklama ve duyma aracılığıyla duyguları okşama.
  • İyi seks – kimyasalların çok miktarda salgılanmasını sağlar.
  • Gülmek ve eğlenmek – iyi hissettiren kimyasalları harekete geçirir ve içimizdeki çocuğu dışarı çıkarır.
  • Heyecanlı olmak ve kendi kimyasal salgılarımızın devamını sağlamak
  • Değişik ve yeni şeyler yapmak – salgılanan adrenalin kalbin sevgi dolmasını sağlar.
  • İyi ve adil bir tartışma yaşamak ve dertlerden kurtulmak – öfke, uyarıcı kimyasallar üretir ve bağlanma kimyasallarını meydana getirir.
  • Partnerinizde romantik duyguları neyin tetiklediğini bilmek.
  • Şehvetli olmak – rahatlamış bir beden yakınlaşmayı davet eder.
  • Duygusal içtenliğe sahip olmak – bağlanmaya yarayan kimyasalların salgılanmasını sağlar.

****

Kişilerin kendilerinin arkadaşı ve ebeveyni olmayı öğrenmeleri gerekir ki bu başkalarıyla iyi ilişkilere sahip olmanın ön koşuludur.

***

Bağımlı sevgiyi neden hayatınızdan söküp atmalısınız? Bunun için son derece iyi bir cevap var ki o da şudur: Bağımlı sevgi engelleyicidir. Kendinizi mutlu hissetme yeteneğinizi engeller. Potansiyelinize uygun bir standarda ulaşmanızı ve hareket yeteneğinizi engeller. Yeni deneyimlere açık olmanızı engeller. Bugünü yaşama ve bunun tadını çıkarma yeteneğinizi engeller.Yaratıcı uğraşlarınız için olan enerjinizi engeller. Kişisel gücünüzü ve özgürlüğünüzü engeller. Başkalarını oldukları gibi kabul etmenizi engeller. Korkularınızla yüzleşmenizi engeller.Doğallığınızı engeller. Bilinç ve ruhsal düzeyinizin gelişmesini engeller. İçten olmanızı ve gerçek sevgiyi yaşamanızı engeller.

***

Bir defa kendinizi bağımlı sevgiden kurtarmak istediğinizde, kontrol etme ya da edilme arzunuzdan vazgeçmeyi kabul etmelisiniz; istediklerinizi ve ihtiyaç duyduklarınızı elde etmek için başkalarını idare etmekten vazgeçmelisiniz. Başkalarını idare etme dürtüsü çok kuvvetlidir ve bundan vazgeçtiğinizde hiç şüphe yok ki biraz üzülürsünüz. Ama bu uzun yolda çekilecek böylesi bir acı, bağımlı ilişkide kendinize ya da bir başkasına çektireceğiniz acıdan çok daha azdır.

****

ÇALIŞMA 2-E: Kendimi Nasıl Seviyorum?

Özeleştiriniz, ilişkinizde çok anlamlı bir rol oynar. Kendinize olan saygınız ne kadar yüksekse, ilişkileriniz de bir o kadar sağlıklı olur. Bu çalışma içerisindeki soruları cevaplayarak, özsaygınızın seviyesi hakkında daha fazla bilgiye sahip olacaksınız. Sorulara en yüksek değer 10 olacak şekilde 0-10 arası bir puan vererek kendi puanınızı belirleyin:

  1. Kendinizi ne kadar seviyorsunuz? _____
  2. Çocukken, annenizin sizi ne kadar sevdiğini düşünürdünüz? _____
  3. Çocukken, babanızın sizi ne kadar sevdiğini düşünürdünüz?_____
  4. Büyürken arkadaşlarınızın sizi ne kadar sevdiklerini düşünürdünüz?_____
  5. Kendinizi daha fazla sevmek ister misiniz? _____
  6. Çevrenizdekilerin onayını almak sizin için ne kadar önemli? _____
  7. Eşinizin sizi ne kadar sevdiğini düşünüyorsunuz? _____
  8. Hiç kendinizi daha fazla sevdiğiniz oldu mu? Olduysa,sebep neydi ve ne zamandı? ________________
  9. Hiç kendinizi daha az sevdiğiniz oldu mu? Olduysa, sebep neydi ve ne zamandı? ________________

****

Hayatın iki yönü vardır: Gelişme ve gerileme. Bunlardan birisi ileriye doğru olan bir hareketken, diğeri geriye doğru olan bir harekettir. Birçoklarının düşündüğünün aksine çok az insan ileri ya da geri gitmeden olduğu yerde kalır, çoğunluk ise bir ileri, bir geri giden bu döngünün içindedir. Nasıl çözüleceğini bilmediğimiz bir sorunla karşılaştığımızda, yönümüz geriye doğrudur. Sorun her ortaya çıktığında ikilemimiz derinleşir. Ama eğer sorunu çözmek için uğraşıyorsak yönümüz ileriye doğru olur. Aynı sorunla tekrar karşılaşsak bile, onu anlayarak ve güven duyarak yaklaşırız ve bundan dolayı da sorunun üzerimizdeki duygusal etkisi daha az olur. Kontrolü sorunlarımıza değil kendimize verirsek enerjimizi, ilişkilerimizin bizi götüreceği yere değil, gerçekten kendi istediğimiz yere gitmek üzere kullanabiliriz. Hepimiz hayata katkıda bulunacak farklı özelliklere sahibiz. Ancak ne yazık ki, insanların kendilerine ve başkalarına getirdiği sınırlamalar yüzünden bu yeteneklerimiz genellikle yok sayılıyor ve kaybolup gidiyor.

kitaplık

Kıskançlık..

ask

Uzun zamandır bloguma yazı eklemedim. Çok boşladım burayı.. Çook kitaplar okudum, cook şeyler öğrendim, cook şeylere üzüldüm ve cook şeylere sevindim… Hepsine geri dönmek ve buraya yazmak,paylaşmak mümkün değil elbette..

Biryerlerden başlayayım dedim..

Beni bilen bilir..Psikoloji dalında birşey okumadan duramam…Uzun zaman once okuduğum Ayala Malach Pines’ in “Aşk ve Kıskançlık ” adlı kitaptan alıntılarımı buldum. Buraya yazmamışım.. * eğer bu kitabı okumaya ihtiyacınız varsa size pdf olarak mail atarım..yoruma yazmanız yeterli…. 🙂

buyrunuz ;

———-

Eşinizle ilk karşılaştığınız zamanı duşunun ve yapabildiğiniz kadarıyla ne duyumsadığınızı hatırlayın. Sizi en cok ceken şey neydi? Hayatınızı paylaşmak istediğiniz insanın o olduğunu duşunduren şey neydi (o an veya bir sure sonra)? İlişkinizin size verdiği en onemli şey neydi? Bu bir guvenlik duygusu muydu? Saygı duyulan ve dinlenen bir insan olmak mı? İstenmek ve hayranlık duyulmak mı? Şimdi gunumuze geri donun ve kıskanclığınızın birincil parcasının, kıskanclıkla ilgili en acı veren duşunceler ve duygularınızın ne olduğunu duşunun. Bu, terk edilme korkusu mu? Aşağılanma ve değer kaybı mı? Guven kaybı mı? Aldatılmanın kızgınlığı mı? Bu alıştırmanın en zor ve onemli kısmı ucuncu kıs mıdır. Duşunun: İlişkinin başında size verdiği şeylerle, kıskanclığınızın birincil parcası arasında bir ilişki var mı?

——-

Hatırlayabildiğiniz ilk zamanı duşunun. (Yaşadığınız evi, oynamayı sevdiğiniz yeri ya da hafızanıza yer etmiş bir olayı duşunun.) Size kim bakıyordu?’Size sevginin anlamını kim oğretti? Anneniz mi? Babanız mı?Sizden buyuk olan kardeşiniz mi? Buyukanne veya buyukbabanız mı? Cocukken sizin icin başka kim onemliydi?Bu kişiler hakkında elinizden geldiğince cok şey hatırlamaya calışın; şu anki halleriyle değil, cocukluğunuzda hatırladığınız halleriyle. Onların, iyi ve kotu, en onemli ozellikleri nelerdi? Size verdikleri en onemli şey neydi? En cok isteyip de elde edemediğiniz şey neydi? Onlar birbirlerine karşı sadık mıydılar? Kıskanc mıydılar? Bizi yetiştiren insanların olumlu ve olumsuz ozellikleri romantic imgemizin yapı taşlarıdır. Romantik imgemizin annemiz, babamız ve bizi yetiştiren diğer kişiler tarafından etkilenmesine karşın, onların olumlu ve olumsuz ozellikleri arasında onemli bir fark vardır. Olumsuz ozelliklerin romantic imgelerimiz uzerinde daha fazla etkili olma eğilimi vardır. Bunun nedeni bir psikologun one surduğu gibi, insanların genelde kabus gibi gordukleri insanlarla evlenmeleri değil, en sevdiklerinde ailelerinin ozelliklerini aramaları ve boylece onlardan uzaklaşmadıklarını hissetmeleridir. Bir kızın babası annesine sadık kalmamışsa, sadakatsizlik kızın romantik imgesinde onemli bir oğe olacaktır.

——

Romantik imgenin etkileri her zaman bu kadar doğrudan değildir. Annesinin babasını aldattığını izlemiş bir cocuk,ileride en onemli ozelliği sadakat olan bir eş secebilir. Bu durumda cocukluk travması uzerinde nasıl calışacaktır? Sadık karısından şuphelenme sureti ile. Kadının masumiyetini kanıtlaması her seferinde onun yaralarını acacaktır. Bu gostermektedir ki, babasının aksine karısı icin tek ve yega- ne erkek kendisidir.

—–

Aşkınızın temeli nedir? İlk başta sizi birbirinize ceken şey neydi? İlişkinin her birinize verdiği en onemli şey neydi?Aşkınız tehlikeye girdiğinde duşen golge neye benzemektedir?Kıskanc kişinin karşılık verdiği tehdit veya kayıp nedir? Gercekten kaynaklanmasa da, odaklandığı şey nedir: Aşkın kaybolması mı? Değer kaybı mı? Kişisel değer kaybı mı? (Pestrak ve ark., 1986)

——

Kıskanclık sadece farkındalıkla ustesinden gelinebilen patlama olarak tanımlanmıştır. İnsanlar farkındalıkla kıskanclıklarının cekirdeğine indiklerinde, gomulmuş beklentiler, yansıtmalar, haset, ozguven kaybı ve cocukluklarındaki korku ve guvensizliklerini keşfederler Bazen de, aşırı ego guvensizliği, ciddi duşmanlık, sıkıntıya dayanıksızlık, aşırı sevgi ihtiyacı, bağımlılık, saplantılı-zor- lantılı* bağlılıklar, partnerin sevgisiz ve provokatif davranışını yanlış teşhis etme ve cocukluk travma ve koşullandırmalarıyla karşılaşırlar Kıskanclık sorunu nedeniyle terapiye bir kişi veya cift geldiğinde, oncelikle kulturel ve ailevi gecmişleri ve yakın ilişkilerinde yaşadıkları deneyimleri gozden gecirerek kişilerin kıskanclığa yatkınlıklarını incelemek gerekir.

—–

Kıskanclık nedeniyle sıkca acı ceken insanlar, zihinsel ve fiziksel sağlıklarıyla ilgilenerek bu sorunla başa cıkmak uzere hazırlık yapabilirler. (Zihin sağlığı, terapi, rahatlama alıştırmaları ve kişinin kendini iyi hissedeceği şeyleri yaparak iyileştirilebilir.) İnsanlar kendilerini psikolojik olarak daha iyi hissettiklerinde, durumu etkileyen oğelerin değişmemesine karşın, daha az acı duyabilirler. Benzer şekilde daha iyi fiziksel konuma gelmek, kıskanclık dahil hayatın stresleriyle baş etmekte yardımcı olacaktır. Orneğin danstan hoşlanan insanlar, her gun, ozellikle kendilerini depresyonda hissettiklerinde, tempolu bir muzik dinleyerek gunde on beş dakika dans edebilirler. Bu hem ruhsal durumlarında hem de fiziksel kondisyonlarında bir duzelmeye neden olacaktır. Boylelikle kıskanclıklarını daha etkili olarak alt edebilirler.

—–

Kıskanc olmayan partnere, kıskanc olanın rolunu oynaması soylenir. Dikkatlilik ve birbirleriyle yeniden ilgilenmeleri,kıskanc partnerin kaybettiği guveni kazanmasına ve kıskanc olmayan partnerin de partnerindeki daha olumlu niteliklerin farkına varmasına neden olur.

—–

Onerdikleri başka bir teknikse “Eksiksiz Durustluk”tur. Kıskanc olmayan eşe gunluk yaşamın tum detayları hakkında durust olması ve eşine her şeyi anlatması soylenir. Bilgi seli, kendini dışlanmış hisseden ve olduğunu sandığı gizli olaylar hakkında şuphe duyan kıskanc eşin endişesinin dağılmasına neden olur. Kıskanclığı tanımlamak icin yerici bir dil kullanmak genellikle sorunu uzatır. “Patolojik” ya da “mantıksız” gibi kelimeler yerine kıskanclık, değer verilen bir ilişkiye karşı tehlike algılandığında verilen koruyucu tepki olarak tanımlanabilir. Kıskanclık sorunu kıskanc eşin sorunu yerine ilişkiye ait bir konu olarak yeniden değerlendirilebilir. Bir sonraki adım, kıskanclığın her iki taraf icin ne işleve sahip olduğu ve eşlerin sorunu nasıl canlı tuttuklarını bulmaktır.

—–

Derslerden biri kıskanclığı tetikleyen şeylerden kurtulmaktır. Ciftler onlar icin kıskanclık yaratan olaylar uzerinde konuşmalı, birlikte kıskanclık uyandırmamak icin yapmaları gereken “şeyler”i araştırmalıdırlar. Bu tur şeyleri tartışabilmek icin, ciftler birbirleriyle konuşmaya daha fazla zaman ayırmalıdır. birbirlerine sevgi, şefkat ve ilgi (cinsel ve cinsellik icermeyen) gostermeyi ihmal etmemektedirler ve bu da ilişkide guvenlik duygusunu artırmaktadır

—–

kıskanc partneri alenen hor  gorme ve reddetmenin şiddetli patlamayı hızlandırdığını gostermektedir

——

Birincisi, sizi kıskandıran şey nedir? Siz olmadan dışarı cıkması mı? Onunla sizinle olduğundan daha iyi zaman geciriyor gorunmesi mi? Başka birisiyle ilişkiye girmiş olması mı? İkincisi, kıskanclığınızın kokunde ne var? Rakibinizi kıskanmanız mı? Kaybetme korkusu mu? Terk edilme korkusu mu? Aşağılanma mı? İlişkinin tehlikeye girmesi mi? Egonuza karşı bir tehdit mi? Ucuncusu, kıskanclığın belirli bir parcasını neden yaşıyorsunuz? Cocukluğunuzda yaşadığınız bir deneyimle mi ilgili? Şu anki beklentinizle eski deneyiminizin ilgisi ne? Şu anki tehlike, başta partnerinizin aşkında en değerli bulduğunuz şeyle ilgili mi?

——-

Duyarsızlaştırma kıskanclık tedavisinde kullanılan tekniklerden biridir. Surec birkac adımı icerir. Birincisi, kişiye onda kıskanclık yaratan şeylerin ne olduğu sorulur ve onları etkilenme derecesine gore sıralamaları istenir. İkincisi, kişiye vucudun farklı yerlerini rahatlatması oğretilir. Ucuncusu,kişiye listenin en sonundaki, en az kıskanclık yaratan olaydan başlayarak, listenin her maddesini hayal etmesi istenir ve bu sırada sakin ve rahat kalması oğretilir. Kişi o maddeyi duşunurken rahat kalabilirse, listedeki ikinci maddeye gecilir. Kişi o maddeyi duşunurken gevşek kalmayı beceremezse, gevşeme alıştırmalarına geri donulur ve tekrar deneme başlar. Bu şekilde, kişi en fazla kıskanclık yaratan durumla yuzleşirken rahat olmayı oğrenir.

şundan bundan

10 yıl …

Foto Fotoğraf3872Sene 2006 .. bugün…evlenmiştik.

10 yıl oldu.

Bazen güldük, bazen didiştik, bazen üzüldük, bazen endişelendik, bazen uzak bazen yakın olduk. Tıpkı hayat gibi… Eşim de benim hayatım…. Okur mu bilemem bloğu.. Çok seviyorum seni canım kocacığım 🙂

Uzun zamandır bloğa yazmıyorum, içimden gelmiyor. Biraz hevesimi kaybettim gibi.. zaten çok takip eden ilglenen merak eden de yok. Kendim için oğluma anı olsun diye yazıyordum. Belki yeniden başlarım…yada biter kalır böyle..akışına bıraktım..

Kubilay 4 ü geçti. Baldan tatlı halleri konuşmaları, enerjisi devam ediyor.Sağlıkla neşeyle iyi günlerini görmek eşimle dileğimiz.. Herşey onunla daha bir güzel…

Fotoğraf4169 IMG_3748

 

 

bayıldım

günümün harika karesi…

pinteretsPinterest’ e bayılıyorum. Bugün rastladığım en güzel kareydi bu. Bloguma koymasam olmazdı. Bu yaşlara yetişecek erişecek sevgi/aşk var mı acaba… ne kadar az görülebilecek bir tablo… hele de bizim ülkemizde….. biraz karamsarım aşk/ilişkiler konusunda sanırım..

Bu harika resmi burdan aldım http://www.pinterest.com/pin/132574782755182716/

Benim pinlerimi merak ediyorsanız.. ki bence edin 🙂 her telden pinlemeler var buyrunuz derim 🙂

http://www.pinterest.com/asliguzelyildiz/pins/  tavsiye edeceğiniz pin hesapları varsa lütfen

yoruma yazın…

kitaplık

Aşk ve Dostluk..

blog

Çok çok sevdiğim hepsinin bende olmasını istediğim bu mükemmel Çıtır Çıtır Felsefe serisinden Aşk ve Dostluk “ kitabını Selin adlı minik bir arkadaşımdan ödünç alıp okudum 🙂 bıdık bana 2 yıl süre verdi okumam için..çünkü onun zaten ileride okuyacağı bir kitapmış şimdi küçükmüş. Şirine 7 yaşında daha 🙂 bir de serinin başka kitabını daha verdi. Onu da yakında bitiririm dayanamam.. zaten okuması çok kolay ve zevkli ki..Kitabı çook sevdim..işte notlarım ;

* Kuşku yok : Aşk, bin projeyi gerçekleştirme isteği uyandıran çok güçlü bir motor, dev bir enerji kaynağıdır.

* Biri, “ Seni seviyorum “ dediğinde, gerçekten söylediği gibi hissettiğinden nasıl emin olabiliriz? Kimsede sözcüklerin doğruluğunu ölçen bir yalan makinesi, itiraf edilen aşkın içtenliğini tartan bir alet yoktur! Ama gayet iyi ölçülebilen bir şey vardır: Davranışların içtenliği. Yalnızca bir dostu görmek için dört saat tren yolculuğu yapmak, hasta olduğu için günlerce birinin başında beklemek, partiye gidecek arkadaşına en güzel elbiseni ödünç vermek… İşte gerçek ve içten hareketler..

* Duygular gerçek ve içten olduğunda, yalnızca sözlerle değil, davranışlarda, başkalarıyla paylaştığımız zamanlarda, birlikte inşa ettiğimiz projelerde yaşar ve büyür.

* Dostlarımızın gözleri, sevgililerimizin gözleri, dünyadaki en iyi aynalardır: Orada başkalarının sevmek istediği birini keşfederiz, orada başkalarının sevdiği birini görürüz.

hediye çekilişlerim, kitaplık

okudum…hediye edeyim diyorum..

kitap

“Yeşil Karanlık” Anya Seton’ un kitabı… Bir roman.. içinde reenkarnasyon var…aşk var.. tarih var.. din var…16.yy kraliyet zamanı…..

Cep telefonuyla çektiğim fotoğrafı pek bir tuhaf çıkmış.. Bu minik ve kalın kitabı biraz atlayıp hoplayarak okudum. Çünkü bazen çok fazla uzattı bana göre ve çok fazla isim vardı.. Yok Sir şu yok düşes bu… ama çok da merak ettiğim için katlandım 🙂 çünkü bu aşk nasıl sona erecek kıza noldu falan derken okutuyor kendini….Benim gibi hiperaktif olmayan rahat vakti olan biri için tadı çıkarıla çıkarıla okunabilir aslında..

Bu kitap bana hediye gelmişti.. Ben de birine hediye etmek isterim .. 23 haziran pazartesi sabah yorum yazanlar arasından bir kişiye kitabı hediye edeceğim…mail adresinizi yazmayı unutmayın…  Blogumdan ilk bir hediye verişim bu arada.. ilki şartsız şurtsuz olsun istedim 🙂 neticede el değmiş bir kitap 🙂

kitaplık

İlişkilerin Psikolojisi..

ili

Mustafa Topkara bir psikolog. Tesadüfen nette bir röportajına rastladım etkilendim ve bu kitabını çok merak ettim. Kitap çok kalın. Dopdolu bir kitap. İçinde ikili ilişkiye dair yok yok. Anlatımı çok duru, rahat okunan bir kitap. Eminim okurken etkileneceğiniz bir çok satır olacaktır.  Ben kendimce alıntılar notlar aldım. Kitapdaki detaylı anlatımları aktarmak zor tabi. İlişkiler, erkekler, kadınlar üzerine bir kitap okusam da bir faydası olsa diyorsanız işte o kitap bu bence. Ben çok beğendim.

 
—————–
 
Ne bekliyoruz bir ilişkiden?
 
İçimizdeki o garip yalnızlığın giderilmesini mi, birinin varlığını içimizde hissedip, onun varlığında kendimizi yitirmeyi mi? Birine ait olmayı mı? Ne istiyoruz bir ilişkiden ve niçin bir ilişki yaşıyoruz? Nasıl yaşıyoruz? Kendi hayatımızı mutlu yaşamakta zorlanan bizler, başka birinin hayatını nasıl mutlu kılabiliriz?
 
İnsan, kendini bilmediği için savrulur, başkalarının fikirlerinden etkilenir ve bunları uygulamaya kalkar. Kendi hislerinizi, düşüncelerinizi bilirseniz, hiçbirşeye ihtiyacınız olmaz.
 
Karşımızdakini bir kadın ya da erkek olarak değil de, tıpkı bizim gibi; korkuları olan,kaygılar yaşayan,kendini eksik,değersiz hisseden,zayıf ve güçsüz görünmekten korkan,sevilmeye,takdir edilmeye ihtiyaç duyan,değer arayan,korunmak isteyen biri olduğunu düşünür ve onunla bu şekilde ilişki kurarsak;iletişim mümkün hale gelir.
 
 
Kadın cinsel organları her anlamda bastırmaya uğrarken,durum erkekte tam tersidir.Kadının tüm bedeni cinsel olarak değer bulup  kapatılırken, erkekte herşey açıktadır. “Aç oğlum pipini, göster amcalara “ cümlesi geçmişte kalmışsa da bu anlayışın izleri halen bizimle yaşamaktadır. Sünnet törenlerindeki abartılar böyle olduğunun göstergesidir.Bu davranışlar erkeğe, sahip olduğu cinselliğinin ne kadar önemli olduğunu ve ondan ne kadar çok şey beklendiğini hissettirir.
Önemsediğimiz şeyler, aynı zamanda en zayıf, en kırılgan olduğumuz yerlerdir. Bu nedenle cinsellik erkek için, kendini çok üstün, çok güçlü hissettiği yer olmasına karşın – kadına  göre – ,aynı zamanda en zayıf yeridir de.
 
İnsanın kendini anlaması, ilişkilerinde sürekli tekrar eden sorunlardan kurtulmasını sağlar.
 
 
Mutluluk, insanın kendisi olmasıdır.
 
 
Kişi zihninde geziyorsa, göz hizasında ya da yukarıya doğru bakar. Bu eylemi hem içine dönerken hem de bu dönme sonucunda kendini ifade ederken yapar. Gözlerin bakış hizasında ya da yukarı doğru bakmasından, onun içine dönmediğini, düşüncelerine odaklandığını anlarsınız. İçine dönen biri ise “ yere “, “aşağı ” bakar. Tasavvufta kalbe doğru eğilmenin, meditasyondaki yere bakışın, uzak doğu dinlerindeki rabıtaların yere bakarak yapılmasının psikolojik kökeni bu olsa gerek. Kişi yere bakarak konuşuyorsa, konuştuğu konuyla ilgili hislerini, duygularını paylaşıyor demektir. İçinize dönmeye çalışıyor ancak dönemiyorsanız, durun, yere doğru bakarak düşüneye çalışın. Düşünme biçiminizi değiştiremiyorsanız, davranışlarınızı değiştirerek bunu yapabilirsiniz.
 
İçine dönmekte zorlanan biriyseniz, “yere bakarak düşünmekte “ çok zorlandığınızı görürsünüz, bakışlarınız hemen yukarı kalkar. Yere, aşağıya bakarak düşünmekte , içinize dönmekte ısrar ederseniz, zaman içinde bunu yapar ve alışırsınız. Yere, aşağı bakarak içinize dönerken, duygusal bir havaya girdiğinizi farkedersiniz. Bu duyguları hissetmek ilk zamanlar üzücü, rahatsız edici olabilir, ancak zaman içind ebuna alışacaksınız.
 
Yere, aşağı bakarak kendimizi anlamaya çalışmak, zaman içinde kendimizi anlamamızı sağlayacaktır. Duygularımızı anladığımızda, kendimizi kötü hissettiren durumların neden başımıza geldiğini , neden bunları engelleyemediğimizi, bunlarından nasıl kurtulacağımızı, ne yaparak ya da yapmayarak bu olayları başımıza getirdiğimizi anlarız. O zaman hiç kimsenin bize ne yapmamız ya da yapmamamız gerektiğini söylemesine ihtiyaç hissetmeyiz, ne yapmamız gerektiğini biz biliriz.
 
 
Korkudan mı sevgiden mi kaynaklanıyor davranışlarımız ? Kaygıdan mı yoksa anlayıştan mı iyimseriz, ilişkide ?
 
İlişkilerimizi içimizden geldiği gibi yaşayamamamızın nedeni kaybetme korkularımızdır.
 
 
İlişkiye değer vermek; kestirip atmak, hemen yorulup kenara çekilmek yerine, sorunları konuşmak, sorunları ; duygularımız tükeninceye kadar, karşımızdakinin bizi gerçekten anlamak istemediğini, değişmeyeceğini anlayıncaya, bu konuda içsel bir emin olma duygusu oluşuncaya kadar uğraşmaktır. Ne yaparsak yapalım, ilişkinin toparlanmayacağına dair içimizde kesin bir kanaat, bir duygu oluşuncaya kadar ilişkide kalmak ve emek harcamaktır.
 
 
Tartışmaların sıklığı aynı olsa da şiddetin düşmesi, ilişkide tarafların karşı tarafı anlamaya çalıştıklarının, ilişkinin sağlıklı bir seyir izlediğinin göstergesidir.
 
Tartışmanın kendisi zarar vermez, ancak hakaret,aşağılama,şiddet,suçlama,yargılama gibi davranışlar sorun oluşturur. Bu davranışlar tartışma sonrasında da kişi üzerindeki etkisini devam ettirir.
 
Karşımızdakine verdiğimiz değerin en önemli göstergesi tartışma esnasında nasıl davrandığımızdır.
 
Tartışma sonrasında tartışma üzerine konuşulmadığında , kişiler birbirini tam olarak anlayamazlar.
 
Eskileri açmak, ilişkilerine bağımlı, kendini değersiz, önemsiz hissettiği halde ilişkiden çıkamayan yetişkinlerin davranışıdır.
 
Kendine güven ya da başka psikolojik sorunları olan erkekler bu sorunlarını “dışarıda” tatmin etmeye çalışırlar. İşle ilgili kaygısı olan ya da yoğun aşağılık kompleksi yaşayan erkekler işlerine çok düşkün olur. Evine, ailesine, eşine zaman ayırmaz.
 
 
Karşımızdakinden taleplerimizin olması doğaldır. İlişkiler bunun üzerine kurulur. Sorun olan, kadın erkek ilişkilerindeki taleplerin pek çoğunun, gerçekte kişisel eksikliklerden kaynaklanması, kişinin kendi içinde halletmesi gereken eksiklikleri başka birinin kapatmasını beklemesidir.
 
 
Karşı cinsin ilişkimizdeki varlığı , bizim psikolojik eksikliklerimizi kapatmak değildir.
 
 
Aile tarafından yeterince takdir edilip övülmemişsek ya da baskıya uğramışsak, bu ilişkide edindiğimiz değersizlik, yetersizlik hisleri de karşı cinsten aşırı beklentiler geliştirmeye neden olur.
 
 
İyi bir vicdan en rahat yastıktır.*C.Brentano
 
 
Kıskançlık duygusu davranışlarımıza,kendimize,karşımızdakine zarar verecek yoğunlukta ve biçimde yansımazsa, ilişki açısından olumlu bir durum yaratır. Kıskançlık duygusu geliştirilen kişiye, kendini önemli, ihtiyaç hissedilir (muhtaçlık değil) hissettirdiği için onu ilişkiye bağlar. Kıskanılıyor olmak karşımızdakinin bizi önemsediğini gösterir, o kişiye karşı duygularımız varsa ilişkiye olan bağlılığımız daha fazla artar.
 
Kadın erkek ilişkilerinde kıskançlıkla ilgili sorun, duyguların varlığında değil, yoğunluğunda ve gösteriliş biçiminde ortaya çıkar.
 
 
Yetişkinlerin kıskançlık davranışlarında görülen; suçlama,yargılama,umursamazlık,aynıyla karşılık verme,kuşku,denetleme,kontrol,takip etme,yasaklar koyma,sınırlar getirme gibi davranışlar çocukluk dönemine ait kıskançlık davranışlarıdır ve bunların hepsi hem karşımızdakine hem de ilişkimize zarar verir.
 
Kıskançlık temelde mücadele edilmesi gereken bir duygudur, ancak bu soruna dönüşebilecek duygunun öncelikle kişi tarafından kabul edilmesi gerekir. İkinci olarak kabul edilen bu duygunun karşımızdakine zarar vermeksizin ifadesi gerekir. Üçüncü olarak da bu duygunun anlaşılması ve ilişkide olabildiğince azaltılması için çaba harcanması gerekir. Çünkü kıskançlık karşımızdakine zarar verdiği kadar, bize de zarar verir.
 
 
İlişkide aldatılmak, erkek için sadece güven kaybı değildir. Aldatılmak çevre tarafından yargılanan bir durumdur. Aldatılmak, kadınlar arasında acınacak, üzüntü duyulacak bir durumken, erkeklerin dünyasında aşağılayıcı durumdur. Hatta bazı erkekler aldatılan erkeklerle arkadaşlıktan kaçınırlar. Aldatıldığı halde ilişkisini yürütmeye kalkan erkeklerin çevresi, sorunu sadece o erkeğin sorunu olarak görmez, bu sorunu ahlaki bir zemine oturtur, toplumsallaştırır ve o erkeği dışlar. Erkeklerin aldatılmayla ilgili yoğun korkuları kıskançlığın ifade biçimine yansır. Kıskançlığı bir duygu olarak ifade etmek yerine, aldatılma ihtimalini ortadan kaldırmak için, erkek ilişkide yasaklar koyar, takip eder, kontrol eder, denetler. Kadınlar erkeğe haber vermeksizin (izin almadan) hareket ettiklerinde, erkeklerden aldatılmış gibi tepki görürler. Aldatılma söz konusu olmamasına rağmen, gösterilen bu aşırı tepki, erkeğin bilinçaltından gelen aldatılma korkusunu işaret eder. Erkek bir erkek olarak aldatılmaktan değil, aldatılmış bir erkek olarak toplumun içinde olmaktan, çevresi tarafından bu şekilde algılanmaktan korkar.
 
 
Kadın-erkek ilişkilerinde “surat asmak” sık yaşanan tepki biçimlerindendir. Surat asmak öfkenin bir tezahürü olarak yorumlanır. Bu yorum kısmen doğruyu yansıtsa da, eksik bir yorumdur ve bu eksik yorum, kişinin karşısındakine nasıl davrandığı hakkında özeleştiri yapmasına engel olmaktadır. Surat asmak kızgınlık, öfke yansıması değildir. Öfke, kızgınlık kişide o an yaşananlar neticesinde ortaya çıkan bir duygusal tepkidir. Kızgınlık, karşımızdakinin bize zarar vermesine karşılık, o anda vücudumuzda ortaya çıkan duygusal ve fiziksel tepkidir. Öfke, vücutta oluşan duygusal durumdur. Bazen birkaç dakika bazen birkaç saat süren bir duygu durumudur. Tüm gün boyunca, hatta günler, haftalar boyunca sürmez. Günlerce, haftalarca süren surat asmalar kızgınlık, öfke olarak değerlendirilmez. Surat asma davranışının oluştuğu andaki duygusal durum ile kızgınlık anındaki duygu durumu ve fizyolojik belirtiler birbirine yakın olduğu için bu ikisinin karıştırılmasına neden olmaktadır. Birbirine karıştırılan bu durumda çok önemli bir ayrıntı unutulur: Öfke kendimizi korumak için geliştirdiğimiz bir içgüdüdür; surat asmak ise bir davranıştır. Duygu ve davranışın ilişkilerde farklı anlamları vardır. Duygu, sadece bizi ilgilendiren bir hususken, davranışlarımızın muhatabı karşımızdakidir; yani duygu davranışa dönüşmüş, karşımızdakini de ilgilendirir hale gelmiştir. Surat asmak bir duygu değildir; davranıştır. Bir duruma karşı iç dünyamızın, vücudumuzun geliştirdiği duygusal bir tepki değildir; bir tutumdur.
 
Birisine güven vermeye çalışmak ile güvenilir olmak farklıdır. Birisine ne kadar güven vermek için çabalarsan çabala, bu gerçek bir güven oluşturmaz. Sen güvenilir briiysen ve karşındaki sana güvenmiyorsa bu onun sorunudur; ama güven vermeye çalıştığın halde sana güvenmediğini söylüyorsa, burada düşünülmesi gereken bir taraf var bence.
 
 Ailesinde değer arayışı davranışları sergileyen bir çocuğun yetişkin olduğunda çevresiyle de aynı şekilde ilişki kurmaması imkansızdır, çünkü bu onun bildiği tek ilişki biçimidir. Bunun dışındaki tüm davranışlar onda bencil davrandığı hissi, suçluluk duygusu oluşturacaktır.
 
 Kendimize yetmek, insanlara ihtiyaç hissetmemek değil, onlara duyduğumuz ihtiyacın bizi kendimiz gibi davranmaktan alıkoymamasıdır.
 
 Kişi ilişkilerinde, kendisi gibi değil de çevrenin beklentilerine göre hareket ediyorsa, ailesinin, karşı cinsin, arkadaşlarının, toplumun kendisinden beklentilerini karşılamaya çalışıyorsa, onların kendisi hakkında olumsuz düşünmemeleri, kendine kırılmamaları için olduğundan farklı davranıyorsa kendini değersiz hisseder.
 
Kaybetme korkusunun en çok açığa çıktığı yer kavga anlarıdır.
 
 Ayrılık, iki kişinin kararı olmalıdır.İki kişinin birlikte almadığı bir ayrılık kararında kişiler görüşmelerini kesseler dahi zihinlerinde o ilişkiye devam ederler.
 
 “Özür dilerim” cümlesiyle biten her sorun , halının altına itilmiş tozlar gibidir. Özür hiçbirşeyi çözmez.
 
 Kişinin kendisi buna razı göstermediği sürece hiç kimse karşısındakinin hayatını gerçek anlamda daraltamaz, yönlendiremez.
 
 İlişki sadece bir ilişkidir. Kişilik yapımızdaki eksiklikleri tamamlamaz,onları gidermez,mutsuz bir hayatı mutluluğa çevirmez,çeviremez. Hepimizin birey olmayı,kendi hayatına yetmeyi öğrenmesi gerek.Kendine yetebilen birisi,karşı cinsle kurduğu ilişkiyle  hayatını renklendirir,daha da mutlu olur.
Kalpler, şundan bundan

Evlilikte keramet mi var

patates_1254847882

Evlilik kararı mühim karar… Kalan hayatını değiştirecek bir karar… Ben 08 Nisan 2006′ dan beri evliyim… ve mutluyum çok şükür…6 yıl önce eski blogumda yazmışım bu yazıyı… Bir blogcu arkadaş evlilik hakkında yazar mısın demiş. Ben de erinmemişim yazmışım…Bu blogumda da olsun istedim..Bu arada fotoğrafladığım patates uzun zaman önce kalpli şeylere düşkünlüğümü bilen eşimin bana bir alışveriş dönüşü hediyesidir. Manavda görmüş almış 🙂 ben de hemen fotoğraflamıştım ….

 Bana göre evlilik ev arkadaşlığıdır. Beraber yersin, içersin, evini temiz tutmaya çalışırsın, ev arkadaşına hesap verirsin, maddi olarak evi geçindirirsiniz…vs . Tek farkı ve en güzel tarafı aranızda aşna fişna vardır:) Eğer hayatı beraber sırtlanıcaz, gülücez, eğlenicez, gezicez, birbirimizi üzmiycez, sevicez ve karşımıza çıkan sorunlarda birbirimizi koruyarak sayarak çözüm bulmaya çalışıcaz anlayışıyla evliliğe başlanırsa tadından yenmez evlilik:)

Evlenince herşey ikiliyor. Akrabalar, kurallar, istekler, farklılıklar, talepler, hayaller…. İki farklı cins, iki farklı dünya, iki farklı aileden yetişme iki insan. Bu iki insan aynı evde ölene dek (ben evliliği öyle hayal ettim kendimi bildim bileli…) yaşamaya başlıyorlar. Hayatı beraber paylaşmaya karar veriyorlar. Her evlilik bana göre kendine özgü. Nasıl her insan kendine özgü ise. Bu yüzden evlilik veya ilişki süresince diğer evli veya bekarlardan taktik almalar, dertleşmeler veya anlayış beklemeler pek faydalı olmuyor çoğu zaman. Hatta bazen zararı bile dokunabiliyor.

Hayatın insanın karşısına ne getireceği bildiğimiz üzere bir muamma. Yani bugün zenginsindir yarın iflas edersin. Bugün yakışıklı diye evlenirsin adamla yarın kaza geçirir yüzü dağılır. Bugün fıstık gibi sağlıklısındır yarın hastalık sarar bedenini. Geleceği bilemeyiz ve bilemeyeceğiz. Fakat sağlam olması gereken önemli konular var evlilikte. Uyum, kişilik yapısı ve değerler. Mesela eğer ahlaki değerler birbirine uyumlu değilse bence asla evlilik mutluluk getirmez. Tabi ki kardeşlerin bile tıpatıp aynı olmadığı, tartıştığı, küstüğü normal ise iki farklı ailede yetişmiş, farklı ruhtaki insanın da tamamen aynı hissetmesi, aynı şeyleri istemesi ve aynı tepkiler vermesi mümkün değil. Ama önemli olan tarzdır. Yani “saygı”. Farklılıkları da kendi lehine çevirmeyi bilmek lazım.

Benim evlilikteki üçüm. Şefkat, aşk ve saygı. Bu üçü olmadan evliliği düşünemiyorum. Çok tatsız olurdu. Üçü de birçok şeyi içinde barındırıyor zaten. Saygılı olan aldatmaz, yalan söylemez, ezmez. Şefkatli olan anlar, destekler, korur. Aşık olan ise verir ve alır.

Bence bekarlar evlenmeyi düşündükleri insanı kurcalamalılar. Sırf gezerken eğlenmek, aynı filmleri sevmek, gülüşmek, tensel şeylerden zevk almak evlilik için yeterli olmuyor. Örneğin sorumluluk duygusu evlilikte çok önemli. Kendine hayrı olmayan bir insanın evlilik kurumuna, eşine ve bir gün çocuğu olduğunda çocuğuna faydası olmayacaktır diye düşünüyorum ben. Kişilerin kadın olsun erkek olsun aileye bağımlılıkları da önemli. Kendi ayakları üstünde durmayı beceremeyen, kolayca çevresinden etkilenen (ailesi, arkadaşları..vs) kişilerin evliliklerinde olması gereken bütünlük olamıyor. Çok güzel bir söz vardır “yuva üstüne yuva kurulmaz”. Artık sen bir aile kuruyorsundur, artık sorumluluklar, hayat değişir. Bunun bilinci iki kişi de ortak hisler taşımalıdır ki evlilik de sağlam başlasın. Bu gibi konular iyice tartılmalıdır bence.

Felsefi sohbetler yapmalı birbirini tanımak, anlamak için. Çocukluklarından konuşmalı, güncel olaylardan bahsedilmeli, hayaller paylaşılmalı, bazı senaryolar kurup o konuda fikirler, değerler ölçülmeli. Kızgınlık halinde tepkiler, sinirlenme tarzı önemli mesela. Şiddete eğilim önemli. Saygısız kelimeler kullanıp kullanılmadığı önemli. Tartışmak faydalıdır, ilişkiyi iyiye taşır. Ancak saygılı ve yapıcı olursa tabi. Bu yüzden sadece karşımızdakini memnun etmek için değil, ya ayrılırsak ya beni sevmezse diye kendimizi inkar etmeden kendi duygu ve düşüncelerimizi eşimizle, sevgilimizle paylaşmalıyız. Özellikle sevgiliyken bunlar yapılmalı ki evlilikte hayal kırıklığı yaşanmasın.

Evlilik bence çok değerli mücevheriniz gibi olmalı. Nasıl en güzel mücevher kutusuna koyarsınız. Parlatırsınız. Eğer klipsi yada herhangi bir yerine bir şey olursa hemen tamir ettirirsiniz. Öyle herkese dokundurtmazsınız, özenle korursunuz, pahalıdır. Bence evlilik, eş en değerliniz olmalıdır. Bunlar benim fikirlerim. Dedim ya herkes ayrı bir dünyadır ve her evlilik kişilere özeldir.

Ben her gün eşimi mutlu etmek için birşeyler üretmeyi severim mesela. Eşim benim kadar yaratıcı olmasa da, bazen ona kırılsam da mantıklı düşünmeye çalışırım ve onun yapısı, yetiştirilişi ve doğası gereği benimle aynı olamayacağını ve onu olduğu gibi sevmem gerektiğini düşünüp kendimi rahatlatmaya çalışırım. Önemli olan varlığıdır çünkü. Ayrıca belki çok negatif gelecek sizlere ama beni pozitif etkileyen şey de ÖLÜM ü aklıma getirmektir. Bu yüzden varlığına, sağlığına şükredip kendimi yumuşatırım beklentili zamanlarımda. Bazen de tatlı tatlı küser, tatlı tatlı barışırım:) bu da evliliğin cilve kısmı olur:)

Bence kaç yıl geçerse geçsin insan eşine sıkça dokunmalı, sevgi gösterisinde bulunmalı. Eşini şımartmaya, özel olduğunu hissettirmeye çaba göstermeli.

Çatışma zamanları ise tabi ki evliliğin en zor kısmıdır. Sen kara istiyorsundur, o beyaz. Ortayı bulmak gerekir ki bu da zor olur hep. İşte o zamanlarda şahsen ben bayağı dağılırım, karamsarlaşırım, korkarım. Hiç sevmem küsmeyi, tartışmayı, kırmayı. Ama hayatın gerçeği budur ki o kırılır sen kırılırsın. Bazen onun istediği olmaz, bazen senin. Bazen o bir adım gelir, bazen sen. Bu da beraberliğin gerçeğidir. Dengeli fedakarlıklar yaşandığında sevgi de güçlenir gün geçtikçe.

Evlenmek için evlenmemeli, yaş geçtiği için evlenmemeli, maddi güvence için evlenmemeli, cinsellik için evlenmemeli.

Ömür boyu dostluk, aşk ve güven için yuva kurmalı. “

 

şundan bundan

O bir…

CIMG9506

O bir tatlı baba
O bir tatlı eş
O bir Koç erkeği
O bir Laz
O bir kitapsever
O bir Mali Müşavir adayı
O bir Muhasebeci
O bir yakışıklı
O bir güzel yürekli
O bir Uykusuz,Penguensever
O bir uykucu
O bir ……………………………daha bir sürü şey yazabilirim….yazmayayım
İyi ki doğdun …. seni seviyorum,

 

şundan bundan

2006 8 nisandan…

8 Nisan 2006′ dan beri evliyim 🙂 mutluyum…. seviyoruuummmmmm çok…hatta ilk günlerden daha çok…..o da beni seviyor…..iyi ki var… hep olsun…hep gülsün..hep tatlı olsun böyle…
canım benim..bize mutlu yıllar 🙂
*Foto: Lcwaikikiden aldığım bluzun deseni….kalpler yüzünden almıştım 🙂