gezdimler

Türkan Saylan Kültür Merkezi

Yarıyıl tatilinin son iş günü Kubilay’la tiyatroya gittik. ” Ali Veli Maria “. Türkan Saylan Kültür Merkezi’ni duymuştum ama hiç gitmemiştim. Kubilay anaokuluyla beraber birkaç yıl önce Dinazor Müzesine gitmişlerdi. İnternette inceledim merkezi ve kolayca bilet aldım. Oraya gidişimiz biraz yorucu olsa da 🙂 ( minibüsten minübüse ) merkezi çok sevdim.

Tiyatro da çok neşeliydi, güzeldi. Dinazor Müzesi küçücükdü ama hareketli olup ses çıkarmaları ortam şekerdi. Ennnn çook kütüphaneyi ve oyuncak müzesini sevdim. Bundan sonra bu merkezin sıkı takipçisi olucam. Ücretsiz etkinlikler olması çok güzel.

Türkan Saylan çok iyi bir insan…sonsuz teşekkürler…

 

şundan bundan

Elma Kurdu Kırtık


Tiyatroyu çok seviyorum. Gençliğimde ve Kubilay’ dan önce çok sık giderdim tiyatroya. Özellikle de Devlet ve Şehir tiyatrolarına. Kubilay da seviyor tiyatroyu. Onu sıkça götürüyorum. Okulda da her ay 1 oyun izliyorlar ya okulda ya dışarda. Watergarden Avm’de de Cumartesi ve Pazarları saat 16 da ücretsiz çcouk oyunları oluyor. Arada da onlara gidiyoruz. Ümraniye Sahnesinde ” Elma Kurdu Kırtık ” oyununa gittik. Memnuniyetsiz Elma Kurdu Kırtık’ ın hikayesi vardı. Şarkılı müzikli olması çocuklar için çok keyifliydi.Gitarla şarkılar söylenmesi falan pek güzeldi. Ben de alkış tuttum tabi çocuklar kadar. 

 

 

 

izledimler

Surname 2010

Kuklalar , ışıklar, müzik, davullar, kostümler, hem komik hem korkunç suratlar, karagöz/hacivat, cambazlar, çengiler, mehter takımı, “çükümüzü kestirmeyiz ” diye bağıran bıdıklar, güreşçiler, maskeler… İlginç bir oyundu. İlk kez bu tarz bir oyun izledim tiyatroda. İlginçti. Osmanlı şenlikleri oyunun konusu. “İstanbulbaz” lar ilginçti. Hele de tiyatroya gelen insanları hicvettikleri sahne en güzeliydi.
Oyun tanıtımında kısaca şöyle anlatılıyor : “ Kocasının ölümünün ardından açtığı sahafında, özel bir nedenle geceyi bekleyen sühendan hanım, kocasına ait hiç görmediği notlarla karşılaşır. bu notlar, kocasının kendisi için düşündüğü “sözde şenliğe” dair fikirleri içermektedir. yazılanları şaşkınlıkla okumaya başlayan Sühendan hanım; kendisini bir düşün içinde, geçmiş ile bugünün istanbul’u arasında gerçekleşen bir şenliğin tam ortasında bulur.”

izledimler

Bozuk Düzen

” Bozuk Düzen “ adlı oyunun konusu tanıtımında şöyle ifade edilmiş ;
        ” Yaşadıkları kasabada depremden zarar görüp, İstanbul’a yerleşen orta halli bir ailenin sosyal ve ekonomik koşulların zorluğu karşısında bir aile olarak tutunabilme mücadelesini anlatan, trajik bir oyundur. Babalarını kaybettikten sonra birbirinden daha çok kopan aile, annelerinin rahatsızlığıyla yeni bir sarsıntı yaşar. Hayat ailenin her bireyine farklı sürprizler hazırlamaktadır. Birbirinden uzak ve hiçbir paylaşımda bulunmayan kardeşler kendilerini saran yalnızlıktan, gene birbirlerine tutunarak kurtulmaya çalışırlar. Fakat artık bir araya gelmek için çok geçtir. Herkes büyümüştür artık ve hiçbir şey çocuklukta bıraktıkları gibi değildir. Tam her şey güzel olacak derken, hayat beklenmedik bir darbeyle kapıda belirir. Artık bir araya gelmek çocukluklarına dönmek kadar uzakta kalmıştır. Bozuk Düzen, aile olmanın, paranın hâkim olduğu düzende ne kadar zor olduğunu gözler önüne sermektedir. Bir arada olmak aile olmak için yeterli midir? Bu sorunun cevabını Bozuk Düzen’de bulacaksınız! ”
Bana gelince ;
Oyunda bazı yerlerde gözlerim dolmadı değil.
Perihan Savaş’ ı tiyatro sahnesinde hiç izlememiştim, hoşuma gitti.
Kamarot Arif ise yüz güldürüyor sesi, jest ve  mimikleriyle…
Bazen bazı oyuncuların oyunculukları yapmacık geldi.
Kasvetli olduğu için arada sıkıntı basabiliyor.

kitaplık

Kıldan İnce Kılıçtan Keskince

” Kıldan İnce Kılıçtan Keskince “ Gülriz Sururi’ nin kendi hayatını, anılarını yazdığı kitabı. Ben Gülriz Sururi’ yi hep ” şamama kim sen kimsin, herkes haddini bilsin, o bi küççük hanfendü…” diye bir şarkıyla hatırlıyorum. Bir müzikalde izlemiştim ama detayını hatırlayamıyordum. Ve Gülriz Sururi deyince aklıma gelen başka iki şey de göz makyajı ve minik topuzu, saçlarıydı. (Koyu göz makyajına meğer gözündeki rahatsızlık nedeniyle başlamış)
Kitabı arkadaşımın annesinde gördüm ve merak ettim. İyi ki okumuşum. Çok keyifliydi, akıcıydı. Oldukça kalın bir kitap. İçindeki siyah beyaz , renkli fotoğraflar, bir çok tiyatrocunun isminin geçmesi, akıcı yazış biçimi bana keyif verdi. Kitapta neler ve kimler var, neler geçiyor satırlarda….aklıma gelip yazabildiklerim…… Tiyaro sevgisi, Keşanlı Ali Destanı, Aşk, Muammer Karaca, Yalnızlık, Haldun Dormen, Aile sevgisi, ödüller, Adile Naşit, Engin Cezzar, Azim, Ali Poyrazoğlu, Kaldırım Serçesi, Ecevit, Kenterler, Doğa , Nisa Serezli, Metin Serezli, Neco, Füsün Önal, Haldun Taner, Yaşar Kemal, Reşat Nuri,  ………………. Kitapta dolu dolu bir yaşam var.
Alıntılarıma geçmeden önce Gülriz Sururi’ yi merak ediyorsanız işte bu da sitesi  
http://www.gulrizsururi.com/ Özellikle fotoğraflar bölümünü tavsiye ediyorum…
Alıntılarım;
Öyle severdi ki aynaları Gül Hanım, genellikle hoşlandığı kişileri bile aynalardan seyrederdi. Bu hoş bir alışkanlık olmuştu onun için, eline geçen güzel şeylere bile aynadan bakmak. Bir çiçek mi kopardı bahçeden, hemen eve koşar, siyah sedef süslü konsolun aynasında, onu iki eliyle sımsıkı tutar, sağa sola çevirip her yanını aynadan incelerdi.
* * *
” Nasıldım ? ” sözcüğünün altında çok şeyler gizlidir. Çünkü tiyatrocu gösterişçi kişidir eninde sonunda. Kişilik farkları, inançları, tiyatro anlayışları değişebilir. Ama bir şey değişmez: gösteriş merakı. Mesleğini seyredilerek sürdüren herkes için böyledir bu. Neden cevabı yürek çarpıntısıyla bekliyoruz? Bazısı sormaz, ama o da bekler. Kendisine nasıl olduğu söylenmeyince de küser çocuk gibi. Hiçbir banka memuru görevini yaptıktan sonra sorar mı ” Bugün nasıldım? ” diye, para yatırmaya gelen müşteriye veya arkadaşlarına?
 * * *
– Gülriz, dedi, eğer tiyatrocu olmaya karar verirse, bil ki insanların sana olan tutumu, senin tiyatroculuğunla değil kişiliğinle ilgili olacaktır. İnsanları artist, artist değil diye ikiye ayırmak diye bir şey söz konusu olamaz. Şu çevrene bak birkere. Nasıl değişik kişiler var küçücük bir tiyatro grubunda. Yalancılar, küfürbazlar, gerçek terbiyeliler, sahteleri, kendisine saygısı olanlar, hiçbirşeyi önemsemeyenler, hepsi de aynı meslekte, aynı sahneyi paylaşıyorlar. Ayrıca yaradılışlarıyla oyunculukları arasında bir bağ kurmak da imkansız. Demek ki insanlar vardır yalnızca. Meslekler ve hatta milletler, ırklar değil.  ( Bunları söyleyen hocası Ferih Egemen )
* * *
Bedia Muvahhit hanım yıllar önce bir gün berberde saçlarını yaptırıyormuş. Bir hanım yaklaşmış yanına:
– Ah Bedia hanımcım, ben de sizin gibi artist olacaktım vaktiyle, ama ailem müsaade etmedi. ” Tiyatroya girme sakın, orospu olursun ” dediler, demiş.
Bedia hanı kadına şöyle bir bakmış:
– Peki sonra nerede oldunuz? Deyivermiş. Çok hoşuma giden yüzlerce hikayesinden biridir bu Bedia hanımın.
* * *
Her gece bıkmadan seyrettim Cahide hanımı. Eğer ileride, Cahide hanımın yarısı kadar başarılı bir oyuncu olursam yetecekti bana. Cahide hanımın el yazısıyla yazılmış bir rol defteri vardı. Onu elinden hiç bırakmazdı. 60. oyundan sonra bile o defterle girer kulise, biraz okur, sonra kulis panosunun kenarına sıkıştırıp tahtaya vurarak girerdi sahneye.
* * *
Sabah uyandığımda başka bir insandım, sanki bir mucize olmuştu. Bir şey keşfetmiştim : kişi, yaşamla ölüm arasına bir şey koymalıdır. Yaşamla ölüm arasında evlenmek, çocuk yapmaktan daha önemli başka bir şey vardır, insanı hayata bağlayan bir şey; bir nedeni olmalı bu dünyada yaşamanın. Evet, yaşamla ölüm arasına bir şey koymaya çalışacaktım. Ölümü bekleyerek yaşamak dünyanın en aptal davranışı olurdu. Yıllar sonra Yaşar Kemal, İsveç’ te gördüğü İngmar Bergman’ ın bir yapıtından söz ederken aynı şeyleri söyleyecekti.
– Nedir bu kadar bayıldığın bu filmde Yaşar?
– Hiç, herif yaşamla ölüm arasında kişinin muhakkak bir şey koyması gerektiğini anlatıyor sadece. Ama korkunç güzel anlatıyor, korkunç.
* * *
Eğer bir gün olsun güneş doğarken alacakaranlıkta bir tekneyle bilmediğiniz denizlere açılmadınızsa, o özgürlük duygusunun, doğayla kucaklaşmanın yaklaştığı anı yaşamadınızsa, önemli bir şey eksik demektir yaşamınızda.
* * *
Aslında evlilik en zor kurumlardan biridir. Başarılı olması rastlantı olamaz. Önce birbirini, sonra evliliği sevmek gerekir ve ben Engin’ in evliliğini seviyordum.