kitaplık

Sergüzeşt

Sergüzeşt Farsça bir kelime.. Macera demek, serüven demek. Sami Paşazade Sezai’ nin yazmış olduğu bu romanı bir çırpıda okudum diyebilirim. 1889 da yazılmış bir roman. Yazar maalesef kölelik , özgürlük konularındaki fikirleri işleyişi nedeniyle de gözaltına alınmış o yıllarda 😦

Cümleler uzun… tasvirler şahane..içe işleyen acının anlatımı.. İnsan ayrımının ne lanet birşey olduğunu nasıl da içli etkili anlatmış. Romanda Dilber adında esir bir kızın hikayesi var. Eski romanları özleyenlere…..

kitaplık

TEO SERİSİ

Bir yandan pandemi bir yandan ödevler derken bazı zamanlar Kubilay’ a kitap okutmakta sıkıntı çekiyorum artık. Eskiden yani bir iki sene önce daha düşkündü kitaplara. Pandemi mi etkiledi yaşından dolayı mı bilemiyorum o ilgi biraz azaldı. Çok şükür hemen toparlayabiliyorum. Elimden geldiğince ilgisini çekecek bir yandan da faydası olabilecek kitapları seçmeye gayret ediyorum. Öğretmeni de her ay bir kitap okumalarını ödev veriyor ve o kitaptan ay sonunda sınav yapıyor. Geçen ay ” Bir Şeftali Bin Şeftali ” idi. Bizim daha önce yazın okuduğumuz kitaptı Samed Behrengi’ nin. Kubilay bildiği bir kitap olunca çok sevindi hoşuna gitti ve tekrar okudu güzel oldu. Bu ay da ödev kitabı ” Çocuk Kalbi ” . Çok güzel bir seçim. Onu da bitirmek üzere.

Ödev kitap dışında arayıştaydım. Teo serisinden birini bir psikoloğun sayfasında görmüştüm. Hemen 3 tanesini aldım. Ve dün Dalga Geçme yi okudum uyumadan önce ve üzerine sohbet ettik. Kendi okusa da bazen hala küçük bir çocuk gibi anne babanın okuması hele de uykudan önce bence çocukları çok etkiliyor. Eminim kendi de sonra okuyacak çünkü çok etkilendi ve hemen nolur diğerlerini de okuyalım dedi.. Dedim dur o da yarın 🙂

Dalga geçildiğinde herkes az çok gıcık olur. Ama çoğu çocuk buna çok içerler, öfkelenir. Hatta şiddet gösterebilir. Bununla ilgili kitabımız. Anlatımı güzel. En arkada büyüklere de öneriler, açıklamalar var. Bu arada benim oğlum ilkokul 4. sınıf öğrencisi. Yakında 10 yaşına girecek. Belki çok küçük yaşa uzun sıkıcı gelebilir. Bir kitapçıda bakın inceleyin derim. Seride başka kitaplar da var. Kaka kitabı , Can sıkıntısı, Gece korkusu gibi… Siz de bu seriden okuduysanız en beğendiğiniz seriyi yazın , genel görüşünüzü veya kitap önerilerinizi.. sevinirim 🙂

kitaplık

Pembe Fili Düşünme….

Zeynep Selvili Çarmıklı ‘ nın yazdığı bu kitap akıcı ve samimi bir kitap. Kendisi Uzman Psikolog. Panik atak macerasıyla beraber hayata dair değerlere dair özşefkate dair mesleğine dair anlatımlaı var kitapta.. Kitap hakkında az çok fikriniz olması için birkaç sayfa buraya bırakıyorum.. baktınız hoşunuza gitti isterseniz size pdf halini mail atarım 🙂

*Üzerine tıkladığınızda daha okunaklı oluyor..

 

kitaplık

İçinizdeki Acıyı….

Kitabın başında şunlar yazıyor ;

Günümüzde milyonlarca insan tarafından dinsel bir tapınç haline getirilen Budacılık, özünde İ.Ö. 500 yıllarında Buda Sakyamuni tarafından ortaya konulmuş bir yaşam felsefesi, bir yaşam yoludur.Bir tek amacı vardır öğretinin o da Buda’nın aydınlandıktan sonra öğretisini yaymaya başladığında tekrar tekrar söylediği şu sözlere, şu anlayışa dayanır: “Ben sadece acıyı ve onu nasıl yok edeceğinizi öğretiyorum.” Vietnamlı Budacı Keşiş Thich Nhat Hanh Buda’nın Öğretisi adlı bu kitapta başta Budacı öğretinin özü olmak üzere, Dört Yüce Gerçek, Sekiz Aşamalı Yüce Yol, Özgürleşmenin Üç Kapısı, Üç Dharma Mührü, Altı Paramita gibi Budacı öğretinin temel sacayaklarını şiirsel bir dille ve açık bir anlatımla en ince ayrıntısına kadar anlatıyor. Acının doğasındaki bilgeliği ve acının şefkat, sevgi ve neşenin yaratılmasındaki önemli rolünü gösteriyor.

Şimdi kitabın size göre olup olmadığını anlamanız için 🙂 biraz alıntı yapayım veee eğer okumak isterseniz lütfen yorum yazın size pdf halini yollayayım 😉

*

İçinizdeki acı tohumu güçlü olabilir, fakat kendinizi mutlu olmaya bırakmak için hiç acının, hiç ıstırabın olmamasını beklemeyin. Bahçedeki bir ağaç hasta olunca ona bakmanız gerek.Fakat bütün sağlıklı ağaçları gözardı etmeyin. Yüreğinizde acı olduğu zaman bile yaşamın pek çok mucizesinden zevk alabilirsiniz – güneşin o harika batışından, bir çocuğun gülümsemesinden, çiçeklerden, ağaçlardan. Acı çekmek yeterli değildir. Lütfen acınızda hapsolmayın.Eğer açlık çektiyseniz, yiyeceğin olmasının bir mucize olduğunu bilirsiniz. Eğer soğukta donduysanız sıcağın değerini bilirsiniz. Acı çektiğiniz zaman varolan cennetin tüm öğelerini takdir etmeyi bilirsiniz. Eğer sadece acının içinde kalırsanız cenneti kaçırırsınız. Acınızı görmezden gelmeyin, fakat kendi hatırınıza ve pek çok varlığın yararına yaşamın mucizelerinden zevk almayı da unutmayın.

*

İlk Yüce Gerçek ıstırap çekmektir (dukkha). Istırap karşılığında kullanılan Çince karakterin kök anlamı.  “acı”dır. Mutluluk tatlıdır; ıstırap acıdır. Hepimiz bir dereceye kadar ıstırap çekeriz. Bedenimizde ve zihnimizde bir keyifsizlik vardır. Bu ıstırabın, bu acının varlığını tanımalı, kabul etmeli ve ona dokunmalıyız

*

Zen öğretisinde bir adamla atı hakkında bir hikaye vardır. At dört nala koşmaktadır ve ata binen adam önemli bir yere gidiyormuş gibi görünür. Yolun kenarında duran başka bir adam bağırır, “Nereye gidiyorsun?” ve at üstündeki adam yanıtlar, “Bilmiyorum! Ata sor!” Bu aynı zamanda bizim hikayemizdir. Bir ata biniyoruz, nereye gittiğimizi bilmiyoruz ve duramıyoruz. At bizi çeken alışkanlık enerjisidir ve biz güçsüzüzdür. Her zaman koşarız ve bu bir alışkanlık haline gelmiştir. Sürekli mücadele ederiz, uykumuzda bile. Kendi içimizde savaştayızdır ve başkalarıyla da kolayca savaşa girebiliriz.

*

Buda bedenimizi ve zihnimizi sakinleştirip onların derinlerine bakmamıza yardım edecek pek çok teknik öğretti. Bunlar beş aşamada özetlenebilir:

  1. Farkına varmak- Eğer öfkeliysek şöyle deriz, “Bu öfkenin benim içimde olduğunu biliyorum.”
  2. Kabullenme- Öfkeliyken bunu inkar etmeyiz. Olanı kabul ederiz.
  3. Kucaklama- Bir annenin ağlayan bebeğini tutması gibi öfkemizi kollarımızın arasında tutarız. Dikkatimiz duygumuzu kucaklar ve bu bile tek başına öfkemizi ve bizi sakinleştirebilir.
  4. Derinine bakma- Yeterince sakinleştiğimizde bu öfkeyi neyin doğurduğunu, bebeğimizin rahatsızlığına neyin neden olduğunu anlamak için derinine bakabiliriz.
  5. İçgörü- Derinine bakmanın meyvası, öfkemizi yaratan, bebeğimizin ağlamasına neden olan pek çok birincil ve ikincil neden ve şartları anlamaktır. Belki bebeğimiz açtır. Belki çocuk bezi derisini sıkıyordur. Öfkemiz arkadaşımız bizimle hiç hoş olmayan bir şekilde konuştuğunda başlamıştı ve birdenbire bugün onun hiç de iyi olmadığını çünkü babasının ölmek üzere olduğunu hatırlarız. Istırabımıza neyin neden olduğuna dair içgörüler kazanana dek bu şekilde düşünürüz. İçgörüyle, bu durumu değiştirmek için ne yapacağımızı ve ne yapmayacağımızı biliriz.

*

Sakinleşme dinlenmemizi sağlar ve dinlenme iyileşmenin bir ön koşuludur. Ormanda hayvanlar yaralandıkları zaman yatacak bir ver bulur ve günlerce dinlenirler Yiyecek veya başka birşey düşünmezler. Sadece dinlenirler ve ihtiyaçları olan şifayı alırlar. Biz insanlar hastalandığımızda sadece kaygılanırız! Doktor ve ilaç ararız, fakat durmayız. Tatil için deniz kenarına veya dağlara gittiğimiz zaman bile dinlenmeyiz ve öncekinden daha yorgun olarak döneriz. Dinlenmeyi öğrenmeliyiz. Yatmak tek dinlenme pozisyonu değildir. Yürüme ya da oturma meditasyonu yaparken de dinlenebiliriz. Meditasyonun ağır bir çalışma olması gerekmez. Sadece bedeninizin ve zihninizin ormandaki hayvan gibi dinlenmesine izin verin. Mücadele etmeyin. Birşey elde etme zorunluğu yok.

*

Bir dergi aldığımızda yazılar ve reklamlar bilincimiz için besindirler. İçimizde mülkiyet, seks ve yiyeceğe karşı şiddetli arzu uyandıran reklamlar zehirleyici olabilir. Gazeteyi okuduktan, haberleri dinledikten veya bir sohbet yaptıktan sonra eğer kendimizi kaygılı ve yıpranmış hissedersek zehirli maddelerle temasa geçtiğimizi biliriz. Filmler gözlerimiz, kulaklarımız ve zihnimiz için besindir. Televizyon seyrettiğimiz zaman program bizim besinimizdir. Günde beş saatlerini televizyon seyrederek geçiren çocuklar içlerindeki olumsuz şiddetli arzu, korku, öfke ve şiddet tohumlarını sulayan imgeleri yiyorlardır. Bizler bedenimizin ve bilincimizin refahını çalan ve zehirli olan o kadar çok biçime, renge, sese, kokuya, tada, nesneye ve fikre maruz kalıyoruz ki. Umutsuzluk, korku veya depresyon hissettiğimiz zaman bunun nedeni duyusal izlenimleriniz aracılığıyla çok fazla zehirli madde yememiz olabilir. Şiddet içeren sağlıksız filmlerden, televizyon programlarından, dergilerden ve oyunlardan korunması gereken sadece çocuklar değildir.Bunlar bizi de zehirleyebilir.

*

Bazen çocuklarımızın gelecekte acı çekmelerine neden olacak şeyler yaptığını görürüz, fakat bunu onlara anlatmaya çalıştığımızda dinlemezler. Yapabileceğimiz tek şey onların içindeki Doğru Görüş tohumlarını uyarmaktır, o zaman daha sonra zor bir anda bu rehberliğimizden yararlanabilirler. Portakal yememiş birine portakalı açıklayamayız. Ne kadar iyi anlatırsak anlatalım, başka birine doğrudan deneyimi veremeyiz. Onun  bunu kendisinin tatması gerekir. Doğru Görüş anlatılamaz. Sadece doğru yönü işaret edebiliriz. Doğru Görüşü bir öğretmen aktaramaz. Bir öğretmen zaten bahçemizde olan Doğru Görüş tohumunu teşhis etmemize ve bunu uygulamak, bu tohumu günlük hayatımızın toprağına emanet etmek için güven kazanmamıza yardım edebilir. Fakat bahçıvan bizizdir. Doğru Görüş çiçeklerinin açması için içimizdeki sağlıklı tohumların nasıl sulanacağını öğrenmeliyiz. Sağlıklı tohumları sulamak için kullanılacak araç dikkatli yaşamaktır -dikkatli soluma, dikkatli yürüme, günümüzün her anını dikkatli yaşamaktır.

 

kitaplık

Bırak ve Rahatla

İşte karşınızda bir kendi kendine yardım , onarma kitabı. ” Bırak ve Rahatla ” Adem Güneş’ in yazdığı kitap..Dili çok akıcı, basit. Öfke kontrolü, sık huzursuzluk hissetme, uçak korkusu, acelecilik, kendini dinlememe, stres gibi konularla ilgili gelişmeniz, değişmeniz gerektiğini düşünüyorsanız tavsiye edebileceğim bir kitap.. Fakat uygulama yani alıştırma yapmaktan hoşlanmıyorsanız bir faydası olacağını düşünmüyorum. Çünkü çok güzel alıştırmalar var kitapta… Ben en çok kendini bırakma, kaygıyı bırakma egzersizini sevdim..En büyük fayda sanırım düzenli yapmak bu tip egzersizleri. Kitaptan birkaç paylaşım yapayım sizlere herzaman ki gibi..

 

 

 

 

kitaplık

Sınırlar..

Yıllaaar önce psikoloğumun tavsiye edip okuttuğu değerli bri kitaptı ” Sınırlar “. Şimdilerde tekrar aklıma geldi ve tekrar okumak istedim. Hayır demede sıkıntı yaşıyorsanız, ilişkilerinizde bazen bile  kullanıldığınızı hırpalandığınızı hissediyorsanız, çocuğunuzu yetiştirirken sınır çizmenin önemini öğretmek istiyorsanız, kendinize zaman ayırmada öz şefkatte sorun görüyorsanız okuyun derim… Bu arada okumak isteyene pdf olarak gönderebilirim de .. takipçim olmanız mail adresimi bırakmanız yeterli 🙂

Kitap nasıl bir şey biraz buraya dökeyim … üzerlerine tıkladığınızda büyütebilirsiniz yazıları..

 

 

 

kitaplık

Süt almaya çıktım ama eve bir bisikletle döndüm :)

Nasıl bir kitap ismi bu ? 🙂 Yazarı Jochen Mai

Kitabımız karar verme konusunu detaylıca işlemiş. Çeşitli karar verme teknikleri var kitapta.. Acil karar vermede neler yapılabilir gibi başlıklar var. Kitabın sonlarına doğru hedef bulma, hedefler oluşturma konusunda çok güzel açıklamalar destekleyici alıştırmalar mevcut. Örnekleri bol, alıştırmaları bol… kararsız biriyseniz kesinlikle okuyun derim 🙂 Üzerilerine tıkladığınızda daha okunaklı ve büyük oluyorlar bu arada…

Benim hayatım boyunca en sık kullandığım karar verme yardımcısı da buydu 🙂

 

 

kitaplık

İlber Ortaylı..

Bu beyfendiyi çok seviyorum. Bilgisi, konuşma tarzı, tonton sevecen dede hali.. Kitabını okudum keyifle. Kubilay çok sevdiğimi biliyor. Bir gün de Güldür Güldür programında taklidini görünce iyice benimsedi ve resmini çizmiş. Çok hoşuma gitti 🙂  Tarih, sanat, hayat felsefesi vb konularda bilge birini dinlemek istiyorsanız okuyun derim…

Kitaptan birkaç alıntım olacak tabi her zamanki gibi. Üzerlerine tıkladığınızda büyürler okunmuyor demeyin emi 🙂

kitaplık

Şımarık Çocuk Bir Şehir Efsanesi

Alfie Kohn’ un kitabı ” Şımarık Çocuk Bir Şehir Efsanesi’ ni bitireli günler oldu fakat bloğa yazmak bir türlü kısmet olmadı. Ağır ağır okuduğum bu kitapta çocuk yetiştirmedeki tutumlarla ilgili fazlasıyla araştırmalara, makalelere değinilmiş. Helikopter ebeveynlik konusu özellikle.. Ödüllendirme, ceza, övgü motivasyon, özsaygı konusu da çok detaylı işlenmiş. Türlü türlü deneyler, çalışmalardan ve hipotezlerden bahsediliyor. Yani akademik bir kitap. Eğitim bilimine ilgi duymuyorsanız ağır gelebilir içeriği, dili.

Şimdi alıntılarımı paylaşmak isterim sizlerle… eğer bloğuma mailinizle kayıtlıysanız ( sağda kayıt yeri var 🙂 kayıt olursanız yeni yazılarımı mailinize haber verecek ) yorum bırakın mail adresinize bu kitabın pdf  halini gönderebilirim ilgileniyorsanız.

— Resim halindeki alıntıların üzerine tıklarsanız okunaklı halini görebilirsiniz.

* * * * *

Şöyle düşünelim: Eğer ebeveynlerin okul ödevlerine fazla karışıp

karışmadığını sorguluyorsak, ödevin yapmaya değer olup

olmadığını (hatta okulda zaten saatler geçirmiş çocuğun evde

neden ikinci vardiyaya başladığını) sorgulamıyoruz demektir.

Eğer çocukları çok kolay veya sık övüp övmediğimizi irdeliyorsak,

övgünün kontrolcü niteliğinden ötürü mahzurlu olup olmadığına

değinmiyoruz demektir.

* * * *

Freud’un ve diğer derinlik psikologlarının yazılarını hiç okumamış

kişiler dahi bilir ki, sürekli atıp tutan ve böbürlenen, başarılarını

anlatan veya pahalı giysi ve takılarını göstermeye çalışan,

herkesten çok daha iyi olduğunu söyleyip duran insanlar, aslında

hiç de etkileyici olmadıklarına dair derinlerde hissettikleri kuşkuyu

susturmaya çalışıyor olabilirler. Rekabetçi birini incelerken

kişiliğinin yüzeyini biraz kazıdığınızda baskın bir özgüvensizlikle

ve kendinden kuşku duyma eğilimiyle karşılamanız gayet

olasıdır. Aynı şey narsistler için de geçerlidir: “Görkemli kişiler

olduklarına inanırlar ( . . . ) ama savunmasızlık ve kırılganlık belirtileri

deneyimlerler; kendilerinden kuşku duymaktadırlar.”19

Saldırgan bireyler için de benzer şeyler söylenebilir

* * * *

Bence ebeveyn olarak üstesinden gelmemiz gereken en büyük

zorluk direnç göstermeyen çocuk tercihimizi bir kenara bırakmak

ve kısa vadeli başarıyı bir ölçüt olmaktan çıkarmaktır

(özellikle de başarıyı alışılmış ve yavan standartlar üzerinden

tanımlıyorsak) . Çocuklarımızın tüm yaşamları boyunca token

(not, para, onay) toplayan değil de, esinleyen ve etkileyen bireyler

olmasını istemez miyiz? Kişisel çıkarları yerine çoğunluğu

düşünmeleri daha makbul değil midir? Gelenekleri farklı bir bakış

açısıyla değerlendirmeleri ve saçma, baskıcı veya kendi amacına

zarar veren unsurları sorgulamaları bizi memnun etmez

mi? Her daim yapılagelmiş olanı sırf her daim yapılageldiği için

sürdürmelerini mi istiyoruz?

Bu iddialı hedeflerin üç bileşeni vardır. Birincisi, çocukların

sevme, umursama ve duyarlılık gösterme eğilimini güçlendirmek ve

“toplum yanlısı” (prosocial) bir yönelim geliştirmektir. İkincisi,

özgüvenlerini ve fikirlerini ortaya koyma eğilimlerini desteklemektir.

Üçüncüsü, kuşkuculuğun ve her şeye uymaktan kaçınmanın

değerini anlamalarını sağlamaktır.

* * * *

Keşfetmeye, fikirlerini savunmaya, bazen hatalar yapabildiklerini kabul etmeye

ve otoriteyi sorgulamaya daha yatkın olurlar. Alışılmadık

yanıt ve tepkilerini gerçekten memnuniyetle karşıladığımızı açık

biçimde ortaya koymamız ve söylediklerimize kafa tuttukları

zaman savunmaya geçmekten kaçınmamız gereklidir. Aslına

bakarsanız, karşı savlarını (onlara katılmasak bile) nasıl olabildiğince

ikna edici şekilde savunacakları konusunda da çocuklara

yardım etmeliyiz. Amacımız bir tartışmayı kazanmak değil,

çocukların kendi başına düşünmesini (ve bunu gittikçe daha da

becerikli biçimde yapmasını) sağlamaktır. Özetle şunu diyebiliriz ki, çocuklar karar vermeyi ancak karar

vererek öğrenebilirler, talimat izleyerek değil. Eğer dünyayı

daha iyi bir yer yapmak için sorumluluk almalarını istiyorsak, o

zaman onlara sorumluluk vermemiz gereklidir. Bu da kontrolü

(ister pervasızca ister de nazikçe uyguluyor olalım) biraz azaltmak

gerektiği anlamına gelir. (Nazikçe kontrol uygulamanın

örneği bizi memnun eden çocuğu övmektir, bu da özgüvensizlik

ve otorite konumundaki kişiye bağımlılık yaratır. Ne kadar

övgü kullanırsak çocuk da övülmeye o kadar gereksinim duymaya

başlar.) Bu ebeveynlik yaklaşımıyla, başkalarıyla ilişkilerimizin

saygı ve işbirliği temelinde ilerleyebileceğini gösteririz.

Bizi otoriteyi sorgularken ve inandığımız bir ülküyü savunurken

görmeleri de çok etkili bir örnek teşkil edecektir.

* * * *

 

kitaplık

Karikatür kitapları..

Türkan Saylan Kültür Merkezi’ndeki kütüphaneyi çok sevdiğimden bahsetmiştim. Kubilay kitap okurken ben de bu şirin seriyi bitirdim. Seviyorum karikatür okumayı.. Hele de böyle sevimlilerini.. Bir de ” Çocuklardan Tanrıya Mektuplar ” diye bir kitap rast geldi. O da çok şekerdi. Zaten ben içinde çocuk olan herşeyi seviyorum sanırım 🙂

 

kitaplık

Dünyayı Değiştiren 26 Asi

İlk kitabın kapağı çekmişti beni. Çünkü illüstrasyonlu kitaplara her şeye ilgim var.  Sonra okudukça ne kadar güç veren, ilham veren ve iyi hissettiren bir kitap olduğunu gördüm. Çizim olduğu için bu süper kadınların gerçek hallerini merak edip sık sık google’ a girip inceledim. Kitabın tasarımı herşeyi çok güzel. Kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum. Özellikle de kadınlara.

 

kitaplık

Şamu..

İşyerimizin kütüphanesinde rastladım bu kitaba.. ” ŞAMU BANA HAYAT AŞK VE EVLİLİK HAKKINDA NELER ÖĞRETTİ ” İlginç geldi. İsmi bence ofsayt. Çok uzun. Kitabın yazarı bir gazeteci. Amy Sutherland. Vahşi hayvan eğitmeninden öğrendiği teknikleri eşinde, annesinde hayatında kullanmasını anlatıyor. Dili akıcı, zaman zaman esprili. Hayvanların eğitilmesiyle ilgili ilginç detaylar da var kitapta. İlk başta kulağa aşağılıyormuş gibi gelebilir ama farklı gözden bakınca kitap ilginç geliyor ve de eğlenceli 🙂

Kitabın tanıtımında şöyle yazıyor ;

” Vahşi hayvan eğitmeninin teknikleriyle kocasını yola getirdi. Amerikalı eski gazeteci Amy Sutherland bugün üç yıl öncesine göre tamamen farklı bir kişi. Daha iyimser, daha sabırlı, daha sakin, insanları daha az yargılıyor. Ne oldu da Sutherland böyle oldu? Antidepresan mı kullandı? Yooo! Sihirli bir psikoloğa mı denk geldi? Hayır! Yoga? Değil! Hidayete erdi? Alakası yok! Harvard Üniversitesi’ne bağlı bir enstitüde vahşi hayvanlar nasıl eğitilir konulu bir yıllık eğitim programına katıldı. Amacı öyle birkaç kere derslere girip, katılımcılar, hayvanlar ve öğretmenlerle ilgili bir yazı dizisi hazırlamaktı. Ama dersler tahmin ettiğinden daha ilginçti. Bir yıl boyunca enstitüye gidip geldi. Eğitmenlerin hayvanlar üzerinde kullandığı teknikleri farkında olmadan hayatına uyarladı. En güzeli de hayvan eğitme tekniklerini kocası Scott’ın üzerinde kullanıp terapilerle düzelmeyen evliliğini kurtarmasıydı. Sutherland’in bu deneyimlerini anlattığı kitabı şu anda New York Times gazetesinin çok satanlar listesinde. Bir film şirketi de kitabın haklarını satın aldı. -Ezgi Başaran/ Hürriyet- Asla böyle bir kitabı yazmayı düşünmemiştim. Ama hayvan eğitiminin beni böyle değiştireceğini de beklememiştim… Deneyimlerim, düşünmenize, birkaç kahkaha atmanıza, hafif dozda felsefi düşüncelere dalmanıza ve… bazı küçük sorunlarınızı çözmek için bir yol bulmanıza yarayabilir. Ya da sizi tepeden tırnağa değiştirebilir… -Amy Sutherland-  “

Bunlar da benim fikriniz olsun diye seçtiğim sayfalar…

 

 

 

kitaplık

Bir Cadı Masalı

Uzun zaman önce okumuştum bu sayfaları not almışım fakat ekleyemedim bir türlü.. Kitap hakkında uzun uzadıya yazamasam da birazcık nasılmış acaba merakını gidermek için buraya eklemek istedim birkaç sayfa. Tıkladığınızda okunaklı haline ulaşabilirsiniz. İyi haftasonları,

 

kitaplık

Kitaplaaarrr


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu kitapları okuduğumdan beri yazmak kısmet olmadı.

” Yazarlarımızdan Öyküler ” kitabını okurken sıkıldım. Birkaç öykü dışında çok etkilendiğim, ilgiyle okuduğum öykü olmadı açıkçası. Belki uzun zamandır hep kişisel gelişim / psikoloji türü kitaplar okuduğum için öykü okumaya yabancılaşmışımdır bilemiyorum. Ama direndim yine de bitirdim bu kitabı.

” Son Konuşma “ kitabından etkilendim. Ölümü yakın bir babanın, eşin ve donanımlı bir adamın yazdıkları, hissettikleri, son cümleleri, nasihatları, anıları…. etkileyiciydi. Hüzünlendirse de gerçekliği farkındalık yaratıyordu.

” Sorun Bende Değil Sende “ İşte tam bir tatil kitabı. Havuz başında okumuştum zaten bunu 🙂  Akıcı, muzur, işveli, esprili… Çerez tamamen. Okumasan olru ama vaktin varsa aşk meşk seviyorsan keyifli akıyor. Beni güldürdü zaman zaman.. Zaman zaman da yuh dedirtti 🙂 🙂 Sürekli sevgili değiştiren zor kızımız var kitapta..

”  Herkes Kendi Hayatının Kahramanı “ Psikiyatr Gülcan Özer’ in kitabı. Değerli bir kitap. Bazen dil olarak cümleler zorlasa da çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Tespitler, öneriler. Okunası kitaptı. Kitabı merak edenler bu sohbeti okusunlar derim http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ayse-arman/takilma-yasa-gitsin-40118985

Kitaplardan alıntılarım var buyrunuz, büyük hali için üstlerine tıklamanız yeterli….