şundan bundan

Benden..bizden..

Kitapları paylaşırken biraz da blogumda anı kalsın diyerekten bizden birşeyler paylaşayım istedim.

Kubilay 28 kasımda 5 yaşına girdi. Zaman nasıl geçiyor Tatlı oğlum nasıl büyüyor şaşıyorum. Mutlu ve sağlıklı büyüsün inşallah.

Birkaç kez kutlamış olduk. Anneannede, evde, kreşte …20161126_19035720161128_200341

Kreşte gerçek doğumgünü 28 kasımda partisi yapılmayınca ben de o gün işden izin alarak oğlumla geçirmek istedim. Anneanne de bizimleydi. Sinemaya gittik eğlendik. Anneanneyi ” ekşi elmalar” a kendimizi de ” ayı kardeşler” e… Akşam çoook sevdiği komşu kızı Elif Nisa ile de kutladık.

20161128_112007

Kreşte Kasımda doğumgünü olan Derin arkadaşıyla birlikte kutladılar. Çok heyecanlıydı. Çok mutlu oldu. Öğretmenleri kitap hediye etmişler ona da sevindi. Çocuklara kendimce hediyeler hazırladım bir de dünya şeklinde toplar aldım hepsine.

kres kres2 kreshed

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Babası paten aldı Kubilay’ a 🙂 Henüz küçük ama denge ve heves açısından destek olmak için isteğini kırmadık. Arada parka saga sola gidip denemeler yapıyorlar.

20161105_161729 20161112_130533

 

 

 

 

 

 

 

 

Kubilay gezmeyi seviyor. Biz de elimizden geldiğince farklı yerlere götürmeye gayret ediyoruz. Müzeydi ,tiyatroydu, vapura binmekdi, kapalıçarşıydı, beykoz korusuydu, tuzlaydı….Ona da bize de iyi geliyor rutini bozmak..

20161105_142726 20161112_133220 20161112_135610 20161119_1641100 20161210_150320 20161210_150828

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

20161210_143106

Yaptığı resimler beni çok güldürüyor, mutlu ediyor. Alttaki resimdeki benmişim. Uzayda astronotum. Resimlerinde hep gülüyor yüzler…mutlu oluyorum buna…Çocuklar gülsün…Bir gün yetişkin olucaklar  mutlu yetişkinler olsunlar…

20161125_065741-1

aresim

Giyim kuşam konusunda kendi tarzı baskın. Sabahları kreşe gitmeden once ve gezmeye giderken beklemek zorunda kalıyoruz. Çünkü bazen ille isteidği giysileri ya kirli oluyor ya havaya uygun olmuyor. İkna çabamız oluyor falan filan.. Genelde düz şeyleri seviyor.. Düz renk çorap düz renk tişört gibi. Ve gömlek kravat papyon çok seviyor.

20161116_070949 20161130_064737 20161203_100955 20161203_163303

Bazen de evdeki eşarptan bizim giysilerimizden eğlenceli kombinler yapıyoruz oyun oynarken.. Üstteki de çizmeli kedi efenim 🙂 🙂

Kitap okumayı çok seviyor. Buna feciiiiii mutluyum. Tabi eşimle benim de elimizden gazete kitap düşmemesi büyük etken.

Bana gelince önceki yazılarımdan birinde de bahsettiğim gibi sadeleşme, iç huzura kavuşmak konusunda okumalarım, alıştırmalarım devam ediyor. Mutluyum. Hayal kırıklıklarıma, korkularıma, günlük üzüntülerime, işimdeki daralmalara, hayattaki aksiliklere, kof kalpli insanlara ….ve bir sürü şeye ragmen.. en önemli tek şey sağlık. Bunu unutmamaya çabalıyorum. Ülkenin, dünyanın durumu hakkında hiçbirşey yazmak istemiyorum buraya.. Çünkü ayarım kaçabilir, kelime tıkanıklığı yaşayabilirim. Burası temiz güzel umutlu kalsın istiyorum.

ablogİnstagramı sevdim ( https://www.instagram.com/loveand.smile/ ) Çektiğim kareleri paylaşıyorum. Kendimle eğleniyorum. Bazen ordan oraya geziyorum. Bazense hiç bakmıyorum. Yani gönlüme gore davranıyorum. Özel alan sonuçta.

Kubilay’ a yogurt mayalardım çok küçükken..ama epeydir hiç mayalamamıştım. Geçen gün tekrar başladım. Çok güzel oldu.

20161212_20345820161212_203442 20161212_20563920161213_062706-1

 

 

 

 

kitaplık

Sevgi mi? Bağımlılık mı?

sevgimiBrenda Schaeffer’ in Sevgi mi ? Bağımlılık mı? adlı kitabını okudum. Psikoloji, kendi kendine terapi, bağlılık, bağımlılık üzerine bir kitap.. Derinlere inen bir kitap …hem de nasıl derinler….Hele kitabın sonlarındaki çalışmalar, öneriler…Yapmak, üzerine düşünmek gerçekten emek, sabır ve zorlama gerektiriyor. Çünkü direnç gösterme durumu mümkün. Kitapta uç konular da var. Seks bağımlılığı gibi. Kitap derin analizler ve hikayeler barındırıyor. Okusam mı okumasam mı diye kararsızlık yaşayan varsa kitaptan biraz alıntı yapayım sizlere …yalnız kitap sonlarına doğru o kadar çok faydasının olacağına inandığım çalışma vardı ki hepsini koymam mümkün olmadı tabi…

* * * * * * * * *

Nörolog Daniel Amen, birine bağlandığımız zaman, bağlanılan bu kişinin aslında duygusal beynimizdeki sinir bağlamlarında ve nöronlarında yaşamaya başladığını söyler. Ve bu insan artık orada yer almadığında, beyin yönünü kaybederek bu kayıp kişiyi ölesiye aramaya koyulur. Beyindeki bu aşırı hareketlilik kendimizi iyi hissettirecek kimyasalların az miktarda üretilmesine sebep olarak; depresyonu, iştah kaybını, takıntıyı ve hatta fiziksel acıyı ortaya çıkarır. Nörolojik bir karmaşa hâline dönüşürüz kromozomunu babalarından aldıklarından dolayı kadınların gelişimi çok farklıdır. Başlangıçtan itibaren kadın beyni ilişkileri teşvik eder, yeni doğmuş kız çocukları gülümsemeye, iletişim kurmaya, daha çok meyilli olmakla birlikte güvende olma duygusuyla ve insanlarla daha çok ilgilenirler. Yetişkin bir kadın beyninin duygusal hafıza bölümü bir erkeğinkinden daha geniştir. Bu yüzden bir kadın için ilk öpücüğünü aldığı günü, çalan şarkıyı ve sevgilisinin ona geçen hafta ne söz verdiğini hatırlaması daha kolaydır. Ve çalışmalar gösteriyor ki bir kadının kadın olmasını sağlayan östrojen hormonu kadınların daha dengeli bir hayat yaşamalarını, kendi içlerinde ve beynin iki yarısı arasında ilişki kurmalarını sağlar. Beynin sol tarafı analitik, mantıklı, detaycı ve plan kurup uygulamada iyidir. Beynin sağ tarafı yaratıcı, sezgisel, büyük resmi gören, bir problem olduğunda bunu fark eden ve hangi problemin ciddi bir şekilde ele alınması gerektiğini bilendir. Erkekler daha çok beyinlerinin sol tarafını kullanmaya yatkınken, kadınlar beyinlerinin her iki tarafını da kullanabilir ve bu sebepten dolayı da birçok işi aynı anda yapmakta ve iletişim kurmada daha başarılı olurlar. İlişkideki problemi ilk fark eden genellikle bir kadındır, erkek ise bu problemi hızlı ve mantıksal bir açıdan çözen taraf olmayı tercih eder. Eğer bir şey uygulanabilir gözükmüyorsa erkek genellikle vaktini bunun üstünde harcamaz. Çoğu kez çiftler terapiye geldiklerinde kadın duyulmak ve anlaşılmak ister, erkek ise A noktasından Z noktasına nasıl gideceğini, bunun ne kadar vakit alacağını ve ona ne kadara mal olacağını bilmek ister

***

İnsan beynindeki cinsiyet farklılıklarını araştıran uzman Ruben Gur tarafından yapılan çalışmaya göre bir erkek dinlenirken, beyninin %70’i kendini kapatır. Bir kadın dinlenirken ise beyninin %90’ı aktiftir. Kadın konuşmak istediğinde erkek dinlenmek ya da ilgisini çekecek başka şeyler aramak ister. Kadınlar daha vasıflı, iletişim kuran, ilişkilerle ilgili konuşmak isteyen tarafken erkek yeni ve heyecan verici şeyler arzular. Kadınlar aile içi aktivitelerle mutlu olup dışarıda aranan heyecanları bırakabilirken, erkekler kendilerini yalnız ve sıkılmış hissederek dışarıdaki uyarıcıları arayabilirler. Sağlıklı ilişkileri beslemek için bu biyolojik farkları anlamamız, karşı çıkmak yerine bunlarla birlikte hareket etmemiz ve erkeğin erkek gibi kadının da kadın gibi sevmesine izin vermemiz gerekir

sevgmi

 

Olması gereken ideal durumu aşağıdaki şemada görebilirsiniz.ff

Bazen, birçok sebepten dolayı ebeveyn ilgisi yetersiz kalır, ihtiyaçlar karşılanmaz ve rahatsızlık artar. İhtiyaçlarımızın arttığı her an, anne babamız orada olamaz. Bazen onlardan ayrı kalırız ve bize garip gelen insanlar tarafından ilgi görürüz. Yeni doğmuş bebekler, belirli ihtiyaçları karşılanmazsa öleceklerini içgüdüsel olarak bilir gibidirler. Bu gibi durumlarda panik ortaya çıkar. Ve durum şu şekle döner:fff

Şimdi yetişkinlerin sorun çözme modelini görelim.

fffff

Normal, sağlıklı bir yetişkinin sorun karşısındaki tepkilerini gösteren yukarıdaki grafik, terapi için gereklidir. Çünkü terapideki amaç insanların ihtiyaç ve arzularını anlamalarına yardımcı olmaktır ki ancak bu şekilde duygusal rahatlama ya da denge kazanmak üzere harekete geçebilirler. Maalesef birçoğumuz acıyı reddetmeyi ya da problem çözme seçeneklerini sınırlamayı öğrendik ve bundan dolayı mantıklı şekilde hareket edemeyerek fiziksel ve duygusal olarak rahatsız hissetmeye devam ettik. Mantıklı bir şekilde tepki vermek yerine içimizdeki çocuk tarafından panik yapmaya, bizi tamamlayıp denge duygusunu sağlamasını arzulayarak başka birine tutunmaya yönlendirildik. Bazen neye ihtiyacımız olduğunun farkında olmayız çünkü ihtiyaçlarımızı belirleyen rahatsızlık duygusunu ve hislerimizi durdurmayı öğrendik. Bazen kendimizi rahatsız hissederiz ancak neye ihtiyacımız olduğunu bulamayız. Bazen bu gibi duyguları hisseder ve sebeplerini saptayabiliriz ancak bu rahatsız durumda bekler ve harekete geçemeyiz. Ve bazen arzularımızı tatmin etmenin yolu yoktur ve kaybettiklerimiz için acı çekerek dengemizi geri kazanmaya çalışırız. Bazen çektiğimiz acı o kadar derin olur ki kalp kırıklığından öleceğimizi zannederiz. Sevgi paradoksu neşeyi ve üzüntüyü birlikte benimsemeye hazır olmaktır.

****

Kendini gerçekleştirmeye yakın olan kişilerdeki belirgin özellikler şöyledir:

  1. Gerçeği kabul ederler.
  2. Kendilerini, başka insanları ve dünyayı olduğu gibi kabul ederler.
  3. Doğaldırlar.
  4. Bencil olmak yerine problem çözme odaklıdırlar.
  5. Tarafsızdırlar ve yalnızlığa ihtiyaç duyarlar.
  6. Bağımsız ve özgürdürler.
  7. İnsanları ve olayları basmakalıp şekillerle değil, çok daha farklı yollarla takdir ederler.
  8. Birçoğu dini olması şart olmayan derin mistik ve ruhani deneyimler yaşamıştır.
  9. İnsan ırkıyla özdeşleşirler.
  10. Sevgi duydukları, yüzeysellikten çok uzak ve derin duygusallığa sahip az sayıda insanla özel ilişki kurarlar.
  11. Değerleri ve davranışları demokratiktir.
  12. Sebep ve sonucu birbirine karıştırmazlar.
  13. Mizah duyguları düşmanca değil filozofiktir.
  14. Kültürel uyuma karşı çıkarlar.
  15. Çevreyle başa çıkmak yerine ona üstün gelirler

****

İşlevsel analiz kişiliklerimizi üç farklı bölüme ayırır: Ebeveyn, Yetişkin ve Çocuk Benlik Durumu. Sağlıklı bir durumda bu bölümler şu şekildedir:

EBEVEYN BENLİK DURUMU besler ve korur.

YETİŞKİN BENLİK DURUMU düşünür ve sorunları çözer.

ÇOCUK BENLİK DURUMU ihtiyaçları hisseder ve belirler.

****

“İçimizdeki çocuk” kavramı daha ortaya çıkmadan çok önce işlevsel analistler bunun öneminin farkındaydı. Çocuk benlik durumu,ihtiyaçlar karşılanmadığında başlayan bağımlı sevginin masallar tarafından desteklendiği yerdir. “Yakınlaşmak güvenli değildir.”, “Sevilmeye değer değilim”, “Aşk yaralar”, “Erkekler güvenilmez”, “Kadınlar dalaverecidir” verilebilecek bazı örneklerdir.

****

Brent’in hikâyesi sevimli olduğu kadar üzücü de: Melankolik annesine üzülen bir çocuk. Ama Brent’in bir çocuk olarak onunla ilgilenecek yetişkin bir anneye ihtiyacı vardı.

Sahteyi gerçekten ayırt etme yeteneği olmayan çocuk, yaşıtı olan diğer çocuklar gibi ebeveynlerine bir şey olursa dünyasının yıkılacağından korkmuştu. Annesinin acı çekmesine sebep olabileceğine de inanmıştı çünkü ebeveynler genellikle istemeden öyle şeyler söylerler ki çocuklar bunları somut kelime anlamlarıyla algılar. Örneğin “Beni üzüyorsun” gibi. Bir yetişkin gibi davranan Brent, duruma mantıklı düşünerek yaklaşmalıydı: “Annem üzgün, ona sempatik bir şekilde davranacağım ama buna rağmen her şeyin yoluna girmesini sağlayamam.” Çocuk olarak ise, Brent’in açıklamaya ve güvenceye ihtiyacı vardı. Annesinin ona: “Benimle ilgilendiğin için teşekkürler ve ben iyiyim.” demesine ihtiyacı vardı. Korkmuş çocuk benlik durumunda anaç bir konfor elde etmek yerine, olaylar esnasında kendi korku ve ihtiyaçlarını bastıran Brent annesinin üzgün çocuk benlik durumuyla ilgilenmeye davet edilmişti. Brent kendi ihtiyacı olan duygular boyutunda annesine ilgi göstermişti ve aynı şekilde yetişkin yaştaki ilişkilerinde de böyle yapmaya devam etti. Bir çocuğun bakış açısıyla Brent’in kararı yaratıcı bir şekilde şöyle uyarlanabilir: Korku ve muhtaç hissetmeyi bir kenara bırakarak onunla ilgilenmem gerek. Ve işe yaramış gibi gözüküyor! Annem yanımda ve hatta gülümsüyor bile!

****

Eğer çözülmemiş bir çocukluk travması varsa bu, devamlı olarak bizim sağlıklı ve güvenli ilişkiler kurma yeteneğimizi bozacak sorunlar üretir ya da bizi aşk veya seks bağımlılığına iter. Travma kelimesini duyduğumuzda, birçoğumuz, bizi ömrümüz boyunca korkutacak korkunç bir deneyimden bahsedildiğini düşünürüz. Ama travmaların, özellikle çocukluk dönemlerinde yaşanan travmaların, bir etki bırakacak kadar sıra dışı olması gerekmez. Araştırmalarım sonucunda gelişimsel travmanın dört tipi olduğunu gördüm. Bunlardan en az bir tanesini deneyimlememiş bir kişiye bile rastlamadım. Bunlar:

  • Eksiklik travması
  • Eylem travması
  • Şok travma
  • Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB)

Eksiklik travması belirsizdir ve genellikle gözden kaçırılır. Psikolojik olgunlaşma sürecinde sağlıklı bir bütünlük hissiyatını sağlamak için, belirli gelişimsel görevleri düzenli bir şekilde tamamlamamız gerekir. Kim olduğumuza yönelik doğal hakkımız olan onayı veren teyit ve izinleri duymaya ihtiyacımız var. Hiçbirimiz çocukluğumuzda istediğimiz her şeye sahip olmadık. Elde edilememiş bu ihtiyaçlar, eksiklik olarak tanımlanır. Yetişkinler olarak, ruhumuzda delikler olduğunu ve bunları herhangi bir şekilde doldurmaya çalıştığımızı bilmeden yaşamımıza devam ederiz. Örneğin ebeveynlerinden biri kronik depresif olan ya da duygusal ihtiyaçları cahillik ya da yetersiz ebeveynlik yüzünden karşılanamamış olan çocuklar bu kategoriye girer.

Eylem travması çocuğa asla yapılmaması gereken davranışların ya da söylenmemesi gereken sözlerin söylenmesi ya da yapılmasıdır. Örneğin fiziksel şiddet, isim takma, küçük düşürmek, utandırmak, kasıtlı ihmal, ağır cezalar ve duygusal ensest. Duygusal bir durumda kaldığımızda kendimizle, başkalarıyla ve hayatla ilgili ruhumuza işleyecek sonuçlara varabiliriz: “Kötü biriyim”, “Kimse beni olduğum gibi sevmeyecek” ve “Yakınlaşmak güvenli değil.”

Üstünde neredeyse hiç kontrolümüz olmayan ve her halükarda uyum sağlamak zorunda olduğumuz çok daha hayret verici olaylar ortaya çıkabilir. Şok travma çocuk, zor bir doğumu, hastanede yatmayı, araba kazasını, birçok hastalığı; anne-baba, arkadaş ya da kardeş kaybını deneyimlediğinde ortaya çıkar. Ayrıca yaşıtları tarafından  utandırılmayı ve zorbalığı, toplum içinde aşağılanmayı, aile için şiddete tanık olmayı ya da kardeşinin dövüldüğünü görmek de bu tip travma içerisinde yer alır.

Bazı çocuklar daha yıkıcı olaylara maruz kalabilir. Örneğin: Cinsel taciz, tecavüz, kaçırılma, kötü bir şekilde dövülme, cinayete tanık olma, bir ebeveynin diğerini öldürmesine tanık olma, savaş bölgesinde bulunma, deprem, sel, yangın ya da tufan gibi bir doğal afeti deneyimleme gibi. Bu gibi hayati tehlike taşıyan ya da kaotik olaylar ruhu mahveder, çocuğu duygusal olarak yıkar ve onu hissiz bir şekilde dünyanın akıp gitmesini izleyen bir trans durumuna sokar. Bu durum travmasonrası stres bozukluğu olarak bilinir.

****

Sevgi Bağımlılığının Yirmi Belirtisi

Eğer kendinizde aşağıdaki özelliklerden birkaç tanesine rastlarsanız, bir sevgi bağımlılığı içinde bulunma olasılığınız var demektir:

  1. Başkalarının isteklerine gereğinden fazla uymak
  2. Sınır koyma problemleri yaşamak
  3. Sadomazoşizm
  4. Bırakmaktan korkma
  5. Bilinmeyenden korkma
  6. Engellenmiş bireysel gelişim
  7. İçtenlik deneyiminde zorlanma
  8. Psikolojik oyunlar
  9. Karşılık almak için vermek
  10. Başkalarını değiştirmeye çalışmak
  11. Kendilerini bütün hissetmek için başkalarına ihtiyaç duymak
  12. İstemek, dilemek ve beklemek
  13. Koşulsuz sevgi istemek ve ümit etmek
  14. Bağlanmayı reddetme veya kötüye kullanma
  15. Kabul ve değer görmek için başkalarını aramak
  16. Terk edilmekten korkmak
  17. Tekrarlanan kötü hisler
  18. Yakınlığı istemek ve yakınlıktan korkmak
  19. Başkalarını “düzeltmeye” çalışmak
  20. Yansıtma, kişiselleştirme, güç oyunları

***

Bir gün mutfağımda bulaşık yıkarken o gece bitirmem gereken tüm ıvır zıvır işleri kafamda sıraya diziyordum. 3 yaşındaki kızım Heidi tıpış tıpış yürüyerek mutfağa geldi ve: “Anneciğim bana bir masal okur musun?” diyerek eteğimi çekiştirdi. Önce ona sonra yüzümü buruşturarak mutfak ve oturma odasında yerine saçılmış oyuncaklara baktım. Kendi kendime şunu düşündüm, ya oyuncakları toplayacak ya da masal anlatacak vaktim vardı. İkisini birden yapmama imkân yoktu. Kızıma şunu söylemeye başladım: “Gidip oyuncaklarını topla, masal konusunu ondan sonra düşünürüz” ama sonra birden cümlemi tamamlamadan durdum, sıkıcı bir emir vermek üzere olduğumun farkına vardım. Bunun yerine cümleyi şöyle tamamladım: “Heidi, benim sadece bir şeye ayıracak vaktim var; ya senin oyuncaklarını toplayacağım ya da sana masal anlatacağım. Neden hangisini yapmam gerektiğine sen karar vermiyorsun?” Çocuğa bir seçim yapma imkânı tanımıştım ve Heidi ürkmüştü. Hayal kırıklığı ya da öfke nöbeti geçirmesi için herhangi bir sebebi yoktu, çünkü tercihi yapan kendisi olacaktı. Ve o şunu seçti: Koşup bütün oyuncaklarını kendisi toparladı ve sonra vaktim olan tek şeyi yapmak üzere yanıma geldi, masal anlatmak. Onu düşündürerek seçim yaptırmak kişisel gücünü doğruladı.

****

Sağlıklı Bir Aidiyetin Yirmi İşareti

Sağlıklı bir sevgi ilişkisinin işaretleri; sevgi, aşk ve seks bağımlılığı işaretlerinin tam tersidir. Şimdi bunlardan bazılarını görelim. Sağlıklı aidiyet sergileyen bir ilişki:

  1. Birlik ve ayrılığa izin verir
  2. Sağlıklı sınırları vardır
  3. Güven duygusu yaratır
  4. Kendimizdeki ve başkalarındaki en iyi özellikleri dışarı çıkarır
  5. Sonları kabul eder
  6. Değişime açıktır
  7. Hayat dolu ve canlıdır
  8. Gerçek yakınlığı teşvik eder
  9. Duyguları göstermekten korkmaz
  10. Kalpten verir
  11. Farklılıkları ve sınırlamaları kabul eder
  12. Kendine yeterlilik ve öz saygıyı cesaretlendirir
  13. Sevginin ne olduğunu bilir
  14. Kendini ilişkiye adamayı kabul eder ve saygı duyar
  15. Alt sınırı vardır
  16. Yüksek derecede güven barındırır
  17. Sağlıklı cinselliği yaşar
  18. Aşka gerçekçi bir bakış açısı vardır.
  19. Tarafsız olarak bakar
  20. Kendisinin ve diğerlerinin eşitlik ve kişisel gücünü kabul eder

****

Sağlıklı sınırın bize sundukları ve içeriği şunlardır:

  • İçinizdeki çocuğa sahip çıkıp onu korumak
  • Kendinizi bir durumdan soyutlayarak harekete geçmeden önce gözlemleyebilmek
  • Ne istediğini, ihtiyacını bilmek ve bunu ifade etmek
  • Diğerlerinin anlayışlarına tepki göstermeden önce gerçekliğini araştırmak
  • Sınırları bilmek ve belirtmek
  • İnsanların senden ne istediklerini düşünmek ve hayır demekte özgür olmak
  • Saldırıya uğradığınızı hissettiğinizde bunu ifade edebilmek
  • Diğerlerinin sizin hakkınızdaki eleştirilerini kişisel algılamamak
  • Sezgilerinize güvenmek
  • Sizi diğerlerinden farklı kılan benzersiz yönlerinizi geliştirmek

***

Hepimiz kötü günler geçiririz, daha sonra pişman olacağımız şeyler söyler ve yaparız ancak eğer ilişki güvenli ve destekleyiciyse kendimizi toparlar, hatalarımızı düzeltir ve hayata devam ederiz. Öz saygımız ne kadar fazlaysa eksikliklerimizi kabullenmek ve bunları başkalarına yansıtmamak o kadar kolay olur. Buradaki zorluk, ilişkiye yeni başladığınızda nasıl olduğunuzu hiç unutmamanız ve coşku hissi azalmaya başladığında bile bu özelliklerinizi hatırlamanızdır.

***

İnsanlar ancak saf ve cömertçe vermenin anlamını öğrendiğinde duygusal olgunluğa erişebilirler. Eğer başkalarına verdiğinizde kendinizi rahatlamış, enerjik, canlı ve özgür hissediyorsanız, gerçek anlamda vermeyi deneyimliyorsunuz demektir. Herhangi biri verdiğinizi kabul etmese bile, siz üzerinize düşeni yaptığınızı bilirsiniz. Ve aldığınızdan daha çoğunu vermekten korkmazsınız

***

Kabul etmek, karşımızdaki kişinin benzeri olmayan kişilik özelliklerine ve hayat görüşüne saygı duymamız anlamına gelir. Olgun sevgide başkalarıyla empati kurarız ancak bu şekilde onların gerçeğini görebiliriz. Bir ilişkideki her kişinin benzersiz bir hikâyesi ve benzersiz bir kişiliği vardır, işte bu yüzden hayatı kimse aynı bakış açısıyla göremez.Başarısızlığa uğrayan ilişkiler, kişilerin birbirlerinin sınırlama ve dünya görüşlerini kabul etmek istemediği ilişkilerdir. Çekme, itme ve güç oyunları keyif ve sevgiye ağır basar. Böylelikle genellikle başta bizi bir ilişkiye başlamaya iten sebep, bizi kızdırmaya başlar. Bu farkların neden başta bizi çekmiş olduğunun sebebini bulmak ve bunu unutmamak önemlidir. İnsanları ancak bu farkları değiştirmeye davet edebiliriz, onları zorlayamayız. Ancak bundan sonra değiştirme mücadelesine son vermemiz gerekir. Sağlıklı sevginin izlediği yol budur.

***

Peki dopaminin* devam etmesini nasıl sağlayacağız? Bir ilişkiyi canlı tutma konusunda söylediklerime ek olarak, bu konuda işe yarayan birkaç çözüm önerim var:

  • Değişiklik, değişiklik, değişiklik – heyecan uyarılmayı tetikler.
  • Gizemli olmak – belirsizlik yüksek miktarda dopamin salgılanmasını tetikler.
  • Romantik bir ruh hâli yaratmak – eski güzel anıları canlandırır.
  • Dokunma, tatma, koklama ve duyma aracılığıyla duyguları okşama.
  • İyi seks – kimyasalların çok miktarda salgılanmasını sağlar.
  • Gülmek ve eğlenmek – iyi hissettiren kimyasalları harekete geçirir ve içimizdeki çocuğu dışarı çıkarır.
  • Heyecanlı olmak ve kendi kimyasal salgılarımızın devamını sağlamak
  • Değişik ve yeni şeyler yapmak – salgılanan adrenalin kalbin sevgi dolmasını sağlar.
  • İyi ve adil bir tartışma yaşamak ve dertlerden kurtulmak – öfke, uyarıcı kimyasallar üretir ve bağlanma kimyasallarını meydana getirir.
  • Partnerinizde romantik duyguları neyin tetiklediğini bilmek.
  • Şehvetli olmak – rahatlamış bir beden yakınlaşmayı davet eder.
  • Duygusal içtenliğe sahip olmak – bağlanmaya yarayan kimyasalların salgılanmasını sağlar.

****

Kişilerin kendilerinin arkadaşı ve ebeveyni olmayı öğrenmeleri gerekir ki bu başkalarıyla iyi ilişkilere sahip olmanın ön koşuludur.

***

Bağımlı sevgiyi neden hayatınızdan söküp atmalısınız? Bunun için son derece iyi bir cevap var ki o da şudur: Bağımlı sevgi engelleyicidir. Kendinizi mutlu hissetme yeteneğinizi engeller. Potansiyelinize uygun bir standarda ulaşmanızı ve hareket yeteneğinizi engeller. Yeni deneyimlere açık olmanızı engeller. Bugünü yaşama ve bunun tadını çıkarma yeteneğinizi engeller.Yaratıcı uğraşlarınız için olan enerjinizi engeller. Kişisel gücünüzü ve özgürlüğünüzü engeller. Başkalarını oldukları gibi kabul etmenizi engeller. Korkularınızla yüzleşmenizi engeller.Doğallığınızı engeller. Bilinç ve ruhsal düzeyinizin gelişmesini engeller. İçten olmanızı ve gerçek sevgiyi yaşamanızı engeller.

***

Bir defa kendinizi bağımlı sevgiden kurtarmak istediğinizde, kontrol etme ya da edilme arzunuzdan vazgeçmeyi kabul etmelisiniz; istediklerinizi ve ihtiyaç duyduklarınızı elde etmek için başkalarını idare etmekten vazgeçmelisiniz. Başkalarını idare etme dürtüsü çok kuvvetlidir ve bundan vazgeçtiğinizde hiç şüphe yok ki biraz üzülürsünüz. Ama bu uzun yolda çekilecek böylesi bir acı, bağımlı ilişkide kendinize ya da bir başkasına çektireceğiniz acıdan çok daha azdır.

****

ÇALIŞMA 2-E: Kendimi Nasıl Seviyorum?

Özeleştiriniz, ilişkinizde çok anlamlı bir rol oynar. Kendinize olan saygınız ne kadar yüksekse, ilişkileriniz de bir o kadar sağlıklı olur. Bu çalışma içerisindeki soruları cevaplayarak, özsaygınızın seviyesi hakkında daha fazla bilgiye sahip olacaksınız. Sorulara en yüksek değer 10 olacak şekilde 0-10 arası bir puan vererek kendi puanınızı belirleyin:

  1. Kendinizi ne kadar seviyorsunuz? _____
  2. Çocukken, annenizin sizi ne kadar sevdiğini düşünürdünüz? _____
  3. Çocukken, babanızın sizi ne kadar sevdiğini düşünürdünüz?_____
  4. Büyürken arkadaşlarınızın sizi ne kadar sevdiklerini düşünürdünüz?_____
  5. Kendinizi daha fazla sevmek ister misiniz? _____
  6. Çevrenizdekilerin onayını almak sizin için ne kadar önemli? _____
  7. Eşinizin sizi ne kadar sevdiğini düşünüyorsunuz? _____
  8. Hiç kendinizi daha fazla sevdiğiniz oldu mu? Olduysa,sebep neydi ve ne zamandı? ________________
  9. Hiç kendinizi daha az sevdiğiniz oldu mu? Olduysa, sebep neydi ve ne zamandı? ________________

****

Hayatın iki yönü vardır: Gelişme ve gerileme. Bunlardan birisi ileriye doğru olan bir hareketken, diğeri geriye doğru olan bir harekettir. Birçoklarının düşündüğünün aksine çok az insan ileri ya da geri gitmeden olduğu yerde kalır, çoğunluk ise bir ileri, bir geri giden bu döngünün içindedir. Nasıl çözüleceğini bilmediğimiz bir sorunla karşılaştığımızda, yönümüz geriye doğrudur. Sorun her ortaya çıktığında ikilemimiz derinleşir. Ama eğer sorunu çözmek için uğraşıyorsak yönümüz ileriye doğru olur. Aynı sorunla tekrar karşılaşsak bile, onu anlayarak ve güven duyarak yaklaşırız ve bundan dolayı da sorunun üzerimizdeki duygusal etkisi daha az olur. Kontrolü sorunlarımıza değil kendimize verirsek enerjimizi, ilişkilerimizin bizi götüreceği yere değil, gerçekten kendi istediğimiz yere gitmek üzere kullanabiliriz. Hepimiz hayata katkıda bulunacak farklı özelliklere sahibiz. Ancak ne yazık ki, insanların kendilerine ve başkalarına getirdiği sınırlamalar yüzünden bu yeteneklerimiz genellikle yok sayılıyor ve kaybolup gidiyor.