Buğdaysız yaşamak….aranızda deneyen var mı? Kitabı okusanız çok hırslanırsınız çünkü anlatılan detaylar o kadar etkileyici ki.. bikaç gün ekmek makarna pilav yemediğimde hemen farkı farkediyorum aslında… ama sonra yine bi şekilde yiyorum. Kararlı olmak şart. Alıntılarımı paylaşacağım. Kitabı merak eden varsa yorum bıraksın maille pdf halini yollayabilirim. Ve sizlerden bu konuda bilgisi deneyimi olan lütfen paylaşsın 🙂
Etiket: kitap
Değersizlik İnancı…
Dr. Bülent Uran ‘ ın bu kitabı Değersizlik İnancı üzerinde duruyor. Hipnoz, Eft, Anne karnından çocukluğa değersizlik inancı…. içerik dolu yani.. Dili rahat bir kitap. Kitap içeriğinden birkaç alıntı ekledim. Büyütmek ve okumak için aşağıdaki 5 alıntı resmin üzerine tıklarsanız okunaklı oluyor.
Her birimiz değerliyiz… Sevgiler 🙂
Strese Son !
Yeni bitirdim bu kitabı.. İsmi he he tabi dedirtiyor insana 🙂 ama içeriği oldukça dolu ve faydalı kesinlikle .. Çok beğendim. İsmi yüzünden önyargılı davranmışım itiraf ediyorum.
İşte size yine birkaç alıntı buraya bırakıyorum fikriniz olması için..
Bir süre pdf halini saklı tutucam arzu ederseniz mail olarak size de gönderirim kitabı..
*üzerlerine tıkladığınızda daha okunaklı olabilecekler…
Karma…
Bitkiler ve Parapsikoloji…
Eski bir kitap… 1979 basımı.. Bitkilerin enerjisinin incelenmesiyle ilgili.. İlginç.. kısa.. Eğer bitki yetiştirme konularıyla ilgiliyseniz okuyun derim.. Nasıl bir şey fikriniz olsun diye alıntı ekledim.. Üzerine tıkladığınızda büyüyecek. Eğer merak ediyorsanız size pdf halini gönderebilirim yorum bırakırsanız..
Yazar olacakmışmış :)
Kitapsever bir aileyiz. Bu konuda kendimi şanslı hissediyorum. Zamanında kitap çıkarmışlığım da var bilen bilir.. (bakınız ; https://loveandsmile.wordpress.com/2010/11/13/kitabim-hayalim )
Kubilay okumayı rahatça öğrendi. Ne zorladık ne ısrar ettik biz daha üstüne eğilmeden öğreniverdi.. Ara ara kendi kendine kitap okumasına mest oluyorum.
Geçen gün ” Küçülme Oyunu ” kitabının yazarı okullarına gelmiş. Feyza Hepçilingirler. Çok mutlu olmuş Kubilay. Kitabı da sevmişti zaten yazarıyla da tanışınca etkilendi tabi. Ben de yazar olucam büyüyünce dedi 🙂 Zaten okuma yazma bilmezken resimlerle etiketlerle mini kitaplar hazırlardı..şimdi de yazarak hazırlıyor. Bazen instagram hesabıma da ekliyorum bu komik kitaplarını. Umarım ileri yaşlarında da okuma yazmaya düşkünlüğü sürer.
Seninle Başlamadı
Yeni bir kitaba başladım tavsiye üzerine. Başladığım bu kitaptan sizlere birkaç sayfa paylaşmak istedim. Etkileyici bir kitap. İçinde düşünerek yazarak çalışıcak çok şey var. Konsantre olmak, içimizdeki dirence direnç göstermek gereken konular da var. Okuyup geçildiğinde bu kitap sadece okunmuş olucak. Fakat yazarak, düşünerek, sorgulayarak, sindirerek okunursa bu kitap eminim birşeyleri değiştirebilir kendimizde. Benim bazen canım istiyor yazmak düşünmek bazense kaçıyorum bitkin hissediyorum yüzleşmeye gücüm olmuyor belki de.. tabi bu dönemde benim için daha da zor bu tür çalışmalar yapmak. Belki okudukça yine kitaptan birşeyler paylaşırım ilerde.
- üzerine tıklarsanız daha büyük halini okuyabilirsiniz.
Eşekli Kütüphaneci
Finlandiyadaki eğitim sistemiyle ilgili nette araştırma yaparken bir blogda Eşekli Kütüphaneci’ye rastladım… Bilmediğim için de utandım.. Kıymetli insan..Olanaksızlıklar içinde neler yapmış neler yaratmış. Okumayı sevdirmek için ne çabalar harcamış. Hikayesini kesinlikle bilmeniz şart…
2005′ de vefat etmiş. Kitabı okudum sizlere birkaç sayfa buraya ekledim.. Ayrıca eklediğim videonun daha fazla nette var ilginizi çekerse izlersiniz.
Beyaz Zambaklar Ülkesinde…
Atatürk’ ün müfredata konulmasını arzu ettiği bu kitapla bir mecburiyet sebebiyle tanıştım. Tarihden pek hoşlanmadığım için başta önyargılı yaklaşığımı söyleyebilirim. Kitap 1920 lerdeki Finlandiye ile ilgili. Bataklık ve kayalık olan bir ülkenin kalkınmasının temelini anlatıyor. İsveç ve Rusya ile olan ilişkisi.. Ülkeyi kalkındırma çabasında olan filozof, din adamları..Kalkınmanın her ayağı…Ordu, din, çocuklar, eğitim, futbol, tarım..
Kitaptan biraz alıntı eklemek isterim fakat öncelikle FİNLANDİYE EĞİTİM MODELİ’ nden de bahsetmek isterim. Bu kitaptan önce de Finlandiya’ nın eğitim sistemiyle ilgili bilgim vardı. Çünkü oğlumun okulunun eğitim danışmanı değerli Ali Koç ( eğitimpedia ) Finlandiye Eğitim Modeli’ ni de gözlemleyerek kendi okuluna (Fide Okulları) uygulayabildiği kadar uygulamaya çalışıyor bunu biliyorum. Finalndiya ve Türkiye arasında fazlasıyla farklar var tabi buaraya aynen uygulamak çok zor. Finalndiye Eğitim Modelinde İlk 6 yıl ödev not yok.. Ödev neredeyse yok. Müfredat basit ve öğrenci öğretmen şekillendiriyor müfredatı. 16 yaşında genel bir sınav varmış sadece. Ders saatleri az. Oyuna spora teşvik çok. Rekabeti onaylamıyor okullar. Özel okul yok. Öğretmen olmak kolay değil ve çok önemli bir mevki orada. Darısı başımıza diyorum biraz ümitsiz olsam da…. Çocuklara okul dışında da örnek olmamız iyi eğitim vermemiz okumaya deneye teşvik etmemiz ne kadar önemli. Okullarımız iyi değilse biz anne babalar teyzeler halalar komşular çevremizde ne kadar çocuk varsa o çocuklara iyi örnek olmalıyız onlara ışık tutmalıyız….Ben elimden geleni yapıyorum çocukları çok önemsiyorum.
Neyse , Bu kitap hakkında araştırma yaparken bir blog yazısında çok etkilendiğim bir kişiyle karşılaştım….ve bilmediğim tanımadığım için utandım. Onu da bir dahaki yazımda paylaşacağım. Öncelikle o kişiyle ilgili okumam gereken bir kitap ve videolar var. Sonrasında buraya mutlaka yazacağım.
Kitaptan alıntılarımı paylaşayım…
“TANRIM, BENİ DOSTLARIMDAN KORU, DÜŞMANLARIMLA KENDİM BAŞEDERİM. “
Dindarlık işte budur. Herşeye ve herkese karşı hissedilen temiz ışıklı ve yaratıcı sevgi duygusudur. Papaz Mcdonald
”aydın olmak sizin için bir vazife ifa etmenşz gereken bir hizmettir. sizin göreviniz bir mum gini yanarak halkı aydınlatmaktır. mumu yaktıktan sonra fanus altında tutmazlar etrafa daha iyi ışık saçabilmesi için yüksek bir şamdana yerleştirirler.”
Öğretmenlere ve akademisyenlere hitaben ; ” Aziz arkadaşlar! çalışma koşullarınızın ne kadar ağır olduğunu biliyorum. insanlarınızın emeğinizi değerlendirmediği ıssız yerlerde nasıl yaşadığınızı biliyorum. maddi durumunuzu da anlıyorum. ama ne yapabiliriz? unutmayın: halkı uyandırmaya daha yeni başlıyoruz…sizleri fedakarlığa davet ediyorum herkesi değil, yalnıca fedakarlık yapmayı kabul eden ve bunu yapabilecekleri çağırıyorum. afedersiniz ama sizinle açık konuşacağım: biliyorum ki, her meslekte olduğu gibi aranızda ruhen eğitmen olmayanlar da var. onlar sanatkar bile değiller. onlar mesleklerini sevmeyen, mesleklerini kahreden tembellerdir. bir arkadaş olarak onlara nasihat ederim: okulu bırakın. başka bir uğraş bulun, yazıhanelere gidin, tüccar olun. başka işlerle ilgilenin. ama canlı ruha ve büyük bilgiye gerek duyulan meslekleri işgal etmeyin…” johan wilhelm snelman
‘Anne-babalar çocuklariyla hiç ilgilenmezler. Ara sira onlara sekerleme ve oyuncak almaktan öteye bir is yapmazlar. Bu durum karsisinda çocugun akli, fikri, ruhu islenmemis bir tarla gibi kalir. Buraya yararli hiçbir sey ekilmis olmaz. Anne-babalar çocuklara “yalan söyleme,yaramazlik yapma,bu hareket kötüdür, nefret uyandirir, günahtir,” gibi nasihatlerde bulunurlar, ama nasihatleri veren kisiler birbirlerini aldatirlar. Onlarin yaninda öyle davraniniz ki sizin meziyetlerinizi bizzat görerek sizi sevmeye baslasinlar’
‘Devlet büyük bir ailedir Halk kitleleri ise sizin küçük kardeşlerinizdir. Onların kötü yaşam biçimleri toplumun üst sınıflarının utancı ve cinayetidir’
101 Ahlak İkilemi
Bu kitaba arkadaşımla başladık. Güya birlikte okuyup tartışarak ilerleyecektik. Çocukların hastalıkları işlerin yoğunluğu izinler derken bir türlü fırsat bulamadık. Hala bizi bekleyen bir proje bu. Yine buray anotlar paylaşmayı umuyorum. Felsefe,psikoloji seviyorsanız okunası bir kitap.
Şimdilik ağzınıza bal çalmaca 🙂
Kitaplaaarrr
Bu kitapları okuduğumdan beri yazmak kısmet olmadı.
” Yazarlarımızdan Öyküler ” kitabını okurken sıkıldım. Birkaç öykü dışında çok etkilendiğim, ilgiyle okuduğum öykü olmadı açıkçası. Belki uzun zamandır hep kişisel gelişim / psikoloji türü kitaplar okuduğum için öykü okumaya yabancılaşmışımdır bilemiyorum. Ama direndim yine de bitirdim bu kitabı.
” Son Konuşma “ kitabından etkilendim. Ölümü yakın bir babanın, eşin ve donanımlı bir adamın yazdıkları, hissettikleri, son cümleleri, nasihatları, anıları…. etkileyiciydi. Hüzünlendirse de gerçekliği farkındalık yaratıyordu.
” Sorun Bende Değil Sende “ İşte tam bir tatil kitabı. Havuz başında okumuştum zaten bunu 🙂 Akıcı, muzur, işveli, esprili… Çerez tamamen. Okumasan olru ama vaktin varsa aşk meşk seviyorsan keyifli akıyor. Beni güldürdü zaman zaman.. Zaman zaman da yuh dedirtti 🙂 🙂 Sürekli sevgili değiştiren zor kızımız var kitapta..
” Herkes Kendi Hayatının Kahramanı “ Psikiyatr Gülcan Özer’ in kitabı. Değerli bir kitap. Bazen dil olarak cümleler zorlasa da çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Tespitler, öneriler. Okunası kitaptı. Kitabı merak edenler bu sohbeti okusunlar derim http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ayse-arman/takilma-yasa-gitsin-40118985
Kitaplardan alıntılarım var buyrunuz, büyük hali için üstlerine tıklamanız yeterli….
Çıtır Çıtır Felsefe
Çıtır Çıtır Felsefe Serisi bende olmasını çoook istediğim bir seriydi. Kubilay’ ın okulunun kütüphanesi sağolsun orada bulunca satın almadan okuma keyfine sahip olucağıma çok mutlu oldum. Zira artık sadeleşme yolunda kitap harcamalarıma dikkat etmeye çalışıyorum Birkaç kapağı buraya da eklemek isterim. 13 kitaplık seri okuması keyifli kitaplardı. Konularında öyle yerlere dokunuyor ki ve bunları mizahla da süslüyor kimi zaman..Kitapların içeriğini merak edenlere seçme sayfalar ekliyorum. Üzerine tıklarsanız daha okunaklı oluyor koyduğum sayfalar. Kubilay büyüdüğünde mutlaka okuması için teşvik edicem bu seriyi.
Sevgi mi? Bağımlılık mı?
Brenda Schaeffer’ in Sevgi mi ? Bağımlılık mı? adlı kitabını okudum. Psikoloji, kendi kendine terapi, bağlılık, bağımlılık üzerine bir kitap.. Derinlere inen bir kitap …hem de nasıl derinler….Hele kitabın sonlarındaki çalışmalar, öneriler…Yapmak, üzerine düşünmek gerçekten emek, sabır ve zorlama gerektiriyor. Çünkü direnç gösterme durumu mümkün. Kitapta uç konular da var. Seks bağımlılığı gibi. Kitap derin analizler ve hikayeler barındırıyor. Okusam mı okumasam mı diye kararsızlık yaşayan varsa kitaptan biraz alıntı yapayım sizlere …yalnız kitap sonlarına doğru o kadar çok faydasının olacağına inandığım çalışma vardı ki hepsini koymam mümkün olmadı tabi…
* * * * * * * * *
Nörolog Daniel Amen, birine bağlandığımız zaman, bağlanılan bu kişinin aslında duygusal beynimizdeki sinir bağlamlarında ve nöronlarında yaşamaya başladığını söyler. Ve bu insan artık orada yer almadığında, beyin yönünü kaybederek bu kayıp kişiyi ölesiye aramaya koyulur. Beyindeki bu aşırı hareketlilik kendimizi iyi hissettirecek kimyasalların az miktarda üretilmesine sebep olarak; depresyonu, iştah kaybını, takıntıyı ve hatta fiziksel acıyı ortaya çıkarır. Nörolojik bir karmaşa hâline dönüşürüz kromozomunu babalarından aldıklarından dolayı kadınların gelişimi çok farklıdır. Başlangıçtan itibaren kadın beyni ilişkileri teşvik eder, yeni doğmuş kız çocukları gülümsemeye, iletişim kurmaya, daha çok meyilli olmakla birlikte güvende olma duygusuyla ve insanlarla daha çok ilgilenirler. Yetişkin bir kadın beyninin duygusal hafıza bölümü bir erkeğinkinden daha geniştir. Bu yüzden bir kadın için ilk öpücüğünü aldığı günü, çalan şarkıyı ve sevgilisinin ona geçen hafta ne söz verdiğini hatırlaması daha kolaydır. Ve çalışmalar gösteriyor ki bir kadının kadın olmasını sağlayan östrojen hormonu kadınların daha dengeli bir hayat yaşamalarını, kendi içlerinde ve beynin iki yarısı arasında ilişki kurmalarını sağlar. Beynin sol tarafı analitik, mantıklı, detaycı ve plan kurup uygulamada iyidir. Beynin sağ tarafı yaratıcı, sezgisel, büyük resmi gören, bir problem olduğunda bunu fark eden ve hangi problemin ciddi bir şekilde ele alınması gerektiğini bilendir. Erkekler daha çok beyinlerinin sol tarafını kullanmaya yatkınken, kadınlar beyinlerinin her iki tarafını da kullanabilir ve bu sebepten dolayı da birçok işi aynı anda yapmakta ve iletişim kurmada daha başarılı olurlar. İlişkideki problemi ilk fark eden genellikle bir kadındır, erkek ise bu problemi hızlı ve mantıksal bir açıdan çözen taraf olmayı tercih eder. Eğer bir şey uygulanabilir gözükmüyorsa erkek genellikle vaktini bunun üstünde harcamaz. Çoğu kez çiftler terapiye geldiklerinde kadın duyulmak ve anlaşılmak ister, erkek ise A noktasından Z noktasına nasıl gideceğini, bunun ne kadar vakit alacağını ve ona ne kadara mal olacağını bilmek ister
***
İnsan beynindeki cinsiyet farklılıklarını araştıran uzman Ruben Gur tarafından yapılan çalışmaya göre bir erkek dinlenirken, beyninin %70’i kendini kapatır. Bir kadın dinlenirken ise beyninin %90’ı aktiftir. Kadın konuşmak istediğinde erkek dinlenmek ya da ilgisini çekecek başka şeyler aramak ister. Kadınlar daha vasıflı, iletişim kuran, ilişkilerle ilgili konuşmak isteyen tarafken erkek yeni ve heyecan verici şeyler arzular. Kadınlar aile içi aktivitelerle mutlu olup dışarıda aranan heyecanları bırakabilirken, erkekler kendilerini yalnız ve sıkılmış hissederek dışarıdaki uyarıcıları arayabilirler. Sağlıklı ilişkileri beslemek için bu biyolojik farkları anlamamız, karşı çıkmak yerine bunlarla birlikte hareket etmemiz ve erkeğin erkek gibi kadının da kadın gibi sevmesine izin vermemiz gerekir
Olması gereken ideal durumu aşağıdaki şemada görebilirsiniz.
Bazen, birçok sebepten dolayı ebeveyn ilgisi yetersiz kalır, ihtiyaçlar karşılanmaz ve rahatsızlık artar. İhtiyaçlarımızın arttığı her an, anne babamız orada olamaz. Bazen onlardan ayrı kalırız ve bize garip gelen insanlar tarafından ilgi görürüz. Yeni doğmuş bebekler, belirli ihtiyaçları karşılanmazsa öleceklerini içgüdüsel olarak bilir gibidirler. Bu gibi durumlarda panik ortaya çıkar. Ve durum şu şekle döner:
Şimdi yetişkinlerin sorun çözme modelini görelim.
Normal, sağlıklı bir yetişkinin sorun karşısındaki tepkilerini gösteren yukarıdaki grafik, terapi için gereklidir. Çünkü terapideki amaç insanların ihtiyaç ve arzularını anlamalarına yardımcı olmaktır ki ancak bu şekilde duygusal rahatlama ya da denge kazanmak üzere harekete geçebilirler. Maalesef birçoğumuz acıyı reddetmeyi ya da problem çözme seçeneklerini sınırlamayı öğrendik ve bundan dolayı mantıklı şekilde hareket edemeyerek fiziksel ve duygusal olarak rahatsız hissetmeye devam ettik. Mantıklı bir şekilde tepki vermek yerine içimizdeki çocuk tarafından panik yapmaya, bizi tamamlayıp denge duygusunu sağlamasını arzulayarak başka birine tutunmaya yönlendirildik. Bazen neye ihtiyacımız olduğunun farkında olmayız çünkü ihtiyaçlarımızı belirleyen rahatsızlık duygusunu ve hislerimizi durdurmayı öğrendik. Bazen kendimizi rahatsız hissederiz ancak neye ihtiyacımız olduğunu bulamayız. Bazen bu gibi duyguları hisseder ve sebeplerini saptayabiliriz ancak bu rahatsız durumda bekler ve harekete geçemeyiz. Ve bazen arzularımızı tatmin etmenin yolu yoktur ve kaybettiklerimiz için acı çekerek dengemizi geri kazanmaya çalışırız. Bazen çektiğimiz acı o kadar derin olur ki kalp kırıklığından öleceğimizi zannederiz. Sevgi paradoksu neşeyi ve üzüntüyü birlikte benimsemeye hazır olmaktır.
****
Kendini gerçekleştirmeye yakın olan kişilerdeki belirgin özellikler şöyledir:
- Gerçeği kabul ederler.
- Kendilerini, başka insanları ve dünyayı olduğu gibi kabul ederler.
- Doğaldırlar.
- Bencil olmak yerine problem çözme odaklıdırlar.
- Tarafsızdırlar ve yalnızlığa ihtiyaç duyarlar.
- Bağımsız ve özgürdürler.
- İnsanları ve olayları basmakalıp şekillerle değil, çok daha farklı yollarla takdir ederler.
- Birçoğu dini olması şart olmayan derin mistik ve ruhani deneyimler yaşamıştır.
- İnsan ırkıyla özdeşleşirler.
- Sevgi duydukları, yüzeysellikten çok uzak ve derin duygusallığa sahip az sayıda insanla özel ilişki kurarlar.
- Değerleri ve davranışları demokratiktir.
- Sebep ve sonucu birbirine karıştırmazlar.
- Mizah duyguları düşmanca değil filozofiktir.
- Kültürel uyuma karşı çıkarlar.
- Çevreyle başa çıkmak yerine ona üstün gelirler
****
İşlevsel analiz kişiliklerimizi üç farklı bölüme ayırır: Ebeveyn, Yetişkin ve Çocuk Benlik Durumu. Sağlıklı bir durumda bu bölümler şu şekildedir:
EBEVEYN BENLİK DURUMU besler ve korur.
YETİŞKİN BENLİK DURUMU düşünür ve sorunları çözer.
ÇOCUK BENLİK DURUMU ihtiyaçları hisseder ve belirler.
****
“İçimizdeki çocuk” kavramı daha ortaya çıkmadan çok önce işlevsel analistler bunun öneminin farkındaydı. Çocuk benlik durumu,ihtiyaçlar karşılanmadığında başlayan bağımlı sevginin masallar tarafından desteklendiği yerdir. “Yakınlaşmak güvenli değildir.”, “Sevilmeye değer değilim”, “Aşk yaralar”, “Erkekler güvenilmez”, “Kadınlar dalaverecidir” verilebilecek bazı örneklerdir.
****
Brent’in hikâyesi sevimli olduğu kadar üzücü de: Melankolik annesine üzülen bir çocuk. Ama Brent’in bir çocuk olarak onunla ilgilenecek yetişkin bir anneye ihtiyacı vardı.
Sahteyi gerçekten ayırt etme yeteneği olmayan çocuk, yaşıtı olan diğer çocuklar gibi ebeveynlerine bir şey olursa dünyasının yıkılacağından korkmuştu. Annesinin acı çekmesine sebep olabileceğine de inanmıştı çünkü ebeveynler genellikle istemeden öyle şeyler söylerler ki çocuklar bunları somut kelime anlamlarıyla algılar. Örneğin “Beni üzüyorsun” gibi. Bir yetişkin gibi davranan Brent, duruma mantıklı düşünerek yaklaşmalıydı: “Annem üzgün, ona sempatik bir şekilde davranacağım ama buna rağmen her şeyin yoluna girmesini sağlayamam.” Çocuk olarak ise, Brent’in açıklamaya ve güvenceye ihtiyacı vardı. Annesinin ona: “Benimle ilgilendiğin için teşekkürler ve ben iyiyim.” demesine ihtiyacı vardı. Korkmuş çocuk benlik durumunda anaç bir konfor elde etmek yerine, olaylar esnasında kendi korku ve ihtiyaçlarını bastıran Brent annesinin üzgün çocuk benlik durumuyla ilgilenmeye davet edilmişti. Brent kendi ihtiyacı olan duygular boyutunda annesine ilgi göstermişti ve aynı şekilde yetişkin yaştaki ilişkilerinde de böyle yapmaya devam etti. Bir çocuğun bakış açısıyla Brent’in kararı yaratıcı bir şekilde şöyle uyarlanabilir: Korku ve muhtaç hissetmeyi bir kenara bırakarak onunla ilgilenmem gerek. Ve işe yaramış gibi gözüküyor! Annem yanımda ve hatta gülümsüyor bile!
****
Eğer çözülmemiş bir çocukluk travması varsa bu, devamlı olarak bizim sağlıklı ve güvenli ilişkiler kurma yeteneğimizi bozacak sorunlar üretir ya da bizi aşk veya seks bağımlılığına iter. Travma kelimesini duyduğumuzda, birçoğumuz, bizi ömrümüz boyunca korkutacak korkunç bir deneyimden bahsedildiğini düşünürüz. Ama travmaların, özellikle çocukluk dönemlerinde yaşanan travmaların, bir etki bırakacak kadar sıra dışı olması gerekmez. Araştırmalarım sonucunda gelişimsel travmanın dört tipi olduğunu gördüm. Bunlardan en az bir tanesini deneyimlememiş bir kişiye bile rastlamadım. Bunlar:
- Eksiklik travması
- Eylem travması
- Şok travma
- Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB)
Eksiklik travması belirsizdir ve genellikle gözden kaçırılır. Psikolojik olgunlaşma sürecinde sağlıklı bir bütünlük hissiyatını sağlamak için, belirli gelişimsel görevleri düzenli bir şekilde tamamlamamız gerekir. Kim olduğumuza yönelik doğal hakkımız olan onayı veren teyit ve izinleri duymaya ihtiyacımız var. Hiçbirimiz çocukluğumuzda istediğimiz her şeye sahip olmadık. Elde edilememiş bu ihtiyaçlar, eksiklik olarak tanımlanır. Yetişkinler olarak, ruhumuzda delikler olduğunu ve bunları herhangi bir şekilde doldurmaya çalıştığımızı bilmeden yaşamımıza devam ederiz. Örneğin ebeveynlerinden biri kronik depresif olan ya da duygusal ihtiyaçları cahillik ya da yetersiz ebeveynlik yüzünden karşılanamamış olan çocuklar bu kategoriye girer.
Eylem travması çocuğa asla yapılmaması gereken davranışların ya da söylenmemesi gereken sözlerin söylenmesi ya da yapılmasıdır. Örneğin fiziksel şiddet, isim takma, küçük düşürmek, utandırmak, kasıtlı ihmal, ağır cezalar ve duygusal ensest. Duygusal bir durumda kaldığımızda kendimizle, başkalarıyla ve hayatla ilgili ruhumuza işleyecek sonuçlara varabiliriz: “Kötü biriyim”, “Kimse beni olduğum gibi sevmeyecek” ve “Yakınlaşmak güvenli değil.”
Üstünde neredeyse hiç kontrolümüz olmayan ve her halükarda uyum sağlamak zorunda olduğumuz çok daha hayret verici olaylar ortaya çıkabilir. Şok travma çocuk, zor bir doğumu, hastanede yatmayı, araba kazasını, birçok hastalığı; anne-baba, arkadaş ya da kardeş kaybını deneyimlediğinde ortaya çıkar. Ayrıca yaşıtları tarafından utandırılmayı ve zorbalığı, toplum içinde aşağılanmayı, aile için şiddete tanık olmayı ya da kardeşinin dövüldüğünü görmek de bu tip travma içerisinde yer alır.
Bazı çocuklar daha yıkıcı olaylara maruz kalabilir. Örneğin: Cinsel taciz, tecavüz, kaçırılma, kötü bir şekilde dövülme, cinayete tanık olma, bir ebeveynin diğerini öldürmesine tanık olma, savaş bölgesinde bulunma, deprem, sel, yangın ya da tufan gibi bir doğal afeti deneyimleme gibi. Bu gibi hayati tehlike taşıyan ya da kaotik olaylar ruhu mahveder, çocuğu duygusal olarak yıkar ve onu hissiz bir şekilde dünyanın akıp gitmesini izleyen bir trans durumuna sokar. Bu durum travmasonrası stres bozukluğu olarak bilinir.
****
Sevgi Bağımlılığının Yirmi Belirtisi
Eğer kendinizde aşağıdaki özelliklerden birkaç tanesine rastlarsanız, bir sevgi bağımlılığı içinde bulunma olasılığınız var demektir:
- Başkalarının isteklerine gereğinden fazla uymak
- Sınır koyma problemleri yaşamak
- Sadomazoşizm
- Bırakmaktan korkma
- Bilinmeyenden korkma
- Engellenmiş bireysel gelişim
- İçtenlik deneyiminde zorlanma
- Psikolojik oyunlar
- Karşılık almak için vermek
- Başkalarını değiştirmeye çalışmak
- Kendilerini bütün hissetmek için başkalarına ihtiyaç duymak
- İstemek, dilemek ve beklemek
- Koşulsuz sevgi istemek ve ümit etmek
- Bağlanmayı reddetme veya kötüye kullanma
- Kabul ve değer görmek için başkalarını aramak
- Terk edilmekten korkmak
- Tekrarlanan kötü hisler
- Yakınlığı istemek ve yakınlıktan korkmak
- Başkalarını “düzeltmeye” çalışmak
- Yansıtma, kişiselleştirme, güç oyunları
***
Bir gün mutfağımda bulaşık yıkarken o gece bitirmem gereken tüm ıvır zıvır işleri kafamda sıraya diziyordum. 3 yaşındaki kızım Heidi tıpış tıpış yürüyerek mutfağa geldi ve: “Anneciğim bana bir masal okur musun?” diyerek eteğimi çekiştirdi. Önce ona sonra yüzümü buruşturarak mutfak ve oturma odasında yerine saçılmış oyuncaklara baktım. Kendi kendime şunu düşündüm, ya oyuncakları toplayacak ya da masal anlatacak vaktim vardı. İkisini birden yapmama imkân yoktu. Kızıma şunu söylemeye başladım: “Gidip oyuncaklarını topla, masal konusunu ondan sonra düşünürüz” ama sonra birden cümlemi tamamlamadan durdum, sıkıcı bir emir vermek üzere olduğumun farkına vardım. Bunun yerine cümleyi şöyle tamamladım: “Heidi, benim sadece bir şeye ayıracak vaktim var; ya senin oyuncaklarını toplayacağım ya da sana masal anlatacağım. Neden hangisini yapmam gerektiğine sen karar vermiyorsun?” Çocuğa bir seçim yapma imkânı tanımıştım ve Heidi ürkmüştü. Hayal kırıklığı ya da öfke nöbeti geçirmesi için herhangi bir sebebi yoktu, çünkü tercihi yapan kendisi olacaktı. Ve o şunu seçti: Koşup bütün oyuncaklarını kendisi toparladı ve sonra vaktim olan tek şeyi yapmak üzere yanıma geldi, masal anlatmak. Onu düşündürerek seçim yaptırmak kişisel gücünü doğruladı.
****
Sağlıklı Bir Aidiyetin Yirmi İşareti
Sağlıklı bir sevgi ilişkisinin işaretleri; sevgi, aşk ve seks bağımlılığı işaretlerinin tam tersidir. Şimdi bunlardan bazılarını görelim. Sağlıklı aidiyet sergileyen bir ilişki:
- Birlik ve ayrılığa izin verir
- Sağlıklı sınırları vardır
- Güven duygusu yaratır
- Kendimizdeki ve başkalarındaki en iyi özellikleri dışarı çıkarır
- Sonları kabul eder
- Değişime açıktır
- Hayat dolu ve canlıdır
- Gerçek yakınlığı teşvik eder
- Duyguları göstermekten korkmaz
- Kalpten verir
- Farklılıkları ve sınırlamaları kabul eder
- Kendine yeterlilik ve öz saygıyı cesaretlendirir
- Sevginin ne olduğunu bilir
- Kendini ilişkiye adamayı kabul eder ve saygı duyar
- Alt sınırı vardır
- Yüksek derecede güven barındırır
- Sağlıklı cinselliği yaşar
- Aşka gerçekçi bir bakış açısı vardır.
- Tarafsız olarak bakar
- Kendisinin ve diğerlerinin eşitlik ve kişisel gücünü kabul eder
****
Sağlıklı sınırın bize sundukları ve içeriği şunlardır:
- İçinizdeki çocuğa sahip çıkıp onu korumak
- Kendinizi bir durumdan soyutlayarak harekete geçmeden önce gözlemleyebilmek
- Ne istediğini, ihtiyacını bilmek ve bunu ifade etmek
- Diğerlerinin anlayışlarına tepki göstermeden önce gerçekliğini araştırmak
- Sınırları bilmek ve belirtmek
- İnsanların senden ne istediklerini düşünmek ve hayır demekte özgür olmak
- Saldırıya uğradığınızı hissettiğinizde bunu ifade edebilmek
- Diğerlerinin sizin hakkınızdaki eleştirilerini kişisel algılamamak
- Sezgilerinize güvenmek
- Sizi diğerlerinden farklı kılan benzersiz yönlerinizi geliştirmek
***
Hepimiz kötü günler geçiririz, daha sonra pişman olacağımız şeyler söyler ve yaparız ancak eğer ilişki güvenli ve destekleyiciyse kendimizi toparlar, hatalarımızı düzeltir ve hayata devam ederiz. Öz saygımız ne kadar fazlaysa eksikliklerimizi kabullenmek ve bunları başkalarına yansıtmamak o kadar kolay olur. Buradaki zorluk, ilişkiye yeni başladığınızda nasıl olduğunuzu hiç unutmamanız ve coşku hissi azalmaya başladığında bile bu özelliklerinizi hatırlamanızdır.
***
İnsanlar ancak saf ve cömertçe vermenin anlamını öğrendiğinde duygusal olgunluğa erişebilirler. Eğer başkalarına verdiğinizde kendinizi rahatlamış, enerjik, canlı ve özgür hissediyorsanız, gerçek anlamda vermeyi deneyimliyorsunuz demektir. Herhangi biri verdiğinizi kabul etmese bile, siz üzerinize düşeni yaptığınızı bilirsiniz. Ve aldığınızdan daha çoğunu vermekten korkmazsınız
***
Kabul etmek, karşımızdaki kişinin benzeri olmayan kişilik özelliklerine ve hayat görüşüne saygı duymamız anlamına gelir. Olgun sevgide başkalarıyla empati kurarız ancak bu şekilde onların gerçeğini görebiliriz. Bir ilişkideki her kişinin benzersiz bir hikâyesi ve benzersiz bir kişiliği vardır, işte bu yüzden hayatı kimse aynı bakış açısıyla göremez.Başarısızlığa uğrayan ilişkiler, kişilerin birbirlerinin sınırlama ve dünya görüşlerini kabul etmek istemediği ilişkilerdir. Çekme, itme ve güç oyunları keyif ve sevgiye ağır basar. Böylelikle genellikle başta bizi bir ilişkiye başlamaya iten sebep, bizi kızdırmaya başlar. Bu farkların neden başta bizi çekmiş olduğunun sebebini bulmak ve bunu unutmamak önemlidir. İnsanları ancak bu farkları değiştirmeye davet edebiliriz, onları zorlayamayız. Ancak bundan sonra değiştirme mücadelesine son vermemiz gerekir. Sağlıklı sevginin izlediği yol budur.
***
Peki dopaminin* devam etmesini nasıl sağlayacağız? Bir ilişkiyi canlı tutma konusunda söylediklerime ek olarak, bu konuda işe yarayan birkaç çözüm önerim var:
- Değişiklik, değişiklik, değişiklik – heyecan uyarılmayı tetikler.
- Gizemli olmak – belirsizlik yüksek miktarda dopamin salgılanmasını tetikler.
- Romantik bir ruh hâli yaratmak – eski güzel anıları canlandırır.
- Dokunma, tatma, koklama ve duyma aracılığıyla duyguları okşama.
- İyi seks – kimyasalların çok miktarda salgılanmasını sağlar.
- Gülmek ve eğlenmek – iyi hissettiren kimyasalları harekete geçirir ve içimizdeki çocuğu dışarı çıkarır.
- Heyecanlı olmak ve kendi kimyasal salgılarımızın devamını sağlamak
- Değişik ve yeni şeyler yapmak – salgılanan adrenalin kalbin sevgi dolmasını sağlar.
- İyi ve adil bir tartışma yaşamak ve dertlerden kurtulmak – öfke, uyarıcı kimyasallar üretir ve bağlanma kimyasallarını meydana getirir.
- Partnerinizde romantik duyguları neyin tetiklediğini bilmek.
- Şehvetli olmak – rahatlamış bir beden yakınlaşmayı davet eder.
- Duygusal içtenliğe sahip olmak – bağlanmaya yarayan kimyasalların salgılanmasını sağlar.
****
Kişilerin kendilerinin arkadaşı ve ebeveyni olmayı öğrenmeleri gerekir ki bu başkalarıyla iyi ilişkilere sahip olmanın ön koşuludur.
***
Bağımlı sevgiyi neden hayatınızdan söküp atmalısınız? Bunun için son derece iyi bir cevap var ki o da şudur: Bağımlı sevgi engelleyicidir. Kendinizi mutlu hissetme yeteneğinizi engeller. Potansiyelinize uygun bir standarda ulaşmanızı ve hareket yeteneğinizi engeller. Yeni deneyimlere açık olmanızı engeller. Bugünü yaşama ve bunun tadını çıkarma yeteneğinizi engeller.Yaratıcı uğraşlarınız için olan enerjinizi engeller. Kişisel gücünüzü ve özgürlüğünüzü engeller. Başkalarını oldukları gibi kabul etmenizi engeller. Korkularınızla yüzleşmenizi engeller.Doğallığınızı engeller. Bilinç ve ruhsal düzeyinizin gelişmesini engeller. İçten olmanızı ve gerçek sevgiyi yaşamanızı engeller.
***
Bir defa kendinizi bağımlı sevgiden kurtarmak istediğinizde, kontrol etme ya da edilme arzunuzdan vazgeçmeyi kabul etmelisiniz; istediklerinizi ve ihtiyaç duyduklarınızı elde etmek için başkalarını idare etmekten vazgeçmelisiniz. Başkalarını idare etme dürtüsü çok kuvvetlidir ve bundan vazgeçtiğinizde hiç şüphe yok ki biraz üzülürsünüz. Ama bu uzun yolda çekilecek böylesi bir acı, bağımlı ilişkide kendinize ya da bir başkasına çektireceğiniz acıdan çok daha azdır.
****
ÇALIŞMA 2-E: Kendimi Nasıl Seviyorum?
Özeleştiriniz, ilişkinizde çok anlamlı bir rol oynar. Kendinize olan saygınız ne kadar yüksekse, ilişkileriniz de bir o kadar sağlıklı olur. Bu çalışma içerisindeki soruları cevaplayarak, özsaygınızın seviyesi hakkında daha fazla bilgiye sahip olacaksınız. Sorulara en yüksek değer 10 olacak şekilde 0-10 arası bir puan vererek kendi puanınızı belirleyin:
- Kendinizi ne kadar seviyorsunuz? _____
- Çocukken, annenizin sizi ne kadar sevdiğini düşünürdünüz? _____
- Çocukken, babanızın sizi ne kadar sevdiğini düşünürdünüz?_____
- Büyürken arkadaşlarınızın sizi ne kadar sevdiklerini düşünürdünüz?_____
- Kendinizi daha fazla sevmek ister misiniz? _____
- Çevrenizdekilerin onayını almak sizin için ne kadar önemli? _____
- Eşinizin sizi ne kadar sevdiğini düşünüyorsunuz? _____
- Hiç kendinizi daha fazla sevdiğiniz oldu mu? Olduysa,sebep neydi ve ne zamandı? ________________
- Hiç kendinizi daha az sevdiğiniz oldu mu? Olduysa, sebep neydi ve ne zamandı? ________________
****
Hayatın iki yönü vardır: Gelişme ve gerileme. Bunlardan birisi ileriye doğru olan bir hareketken, diğeri geriye doğru olan bir harekettir. Birçoklarının düşündüğünün aksine çok az insan ileri ya da geri gitmeden olduğu yerde kalır, çoğunluk ise bir ileri, bir geri giden bu döngünün içindedir. Nasıl çözüleceğini bilmediğimiz bir sorunla karşılaştığımızda, yönümüz geriye doğrudur. Sorun her ortaya çıktığında ikilemimiz derinleşir. Ama eğer sorunu çözmek için uğraşıyorsak yönümüz ileriye doğru olur. Aynı sorunla tekrar karşılaşsak bile, onu anlayarak ve güven duyarak yaklaşırız ve bundan dolayı da sorunun üzerimizdeki duygusal etkisi daha az olur. Kontrolü sorunlarımıza değil kendimize verirsek enerjimizi, ilişkilerimizin bizi götüreceği yere değil, gerçekten kendi istediğimiz yere gitmek üzere kullanabiliriz. Hepimiz hayata katkıda bulunacak farklı özelliklere sahibiz. Ancak ne yazık ki, insanların kendilerine ve başkalarına getirdiği sınırlamalar yüzünden bu yeteneklerimiz genellikle yok sayılıyor ve kaybolup gidiyor.
Daha Sade Bir Hayat…
Kıskançlık..
Uzun zamandır bloguma yazı eklemedim. Çok boşladım burayı.. Çook kitaplar okudum, cook şeyler öğrendim, cook şeylere üzüldüm ve cook şeylere sevindim… Hepsine geri dönmek ve buraya yazmak,paylaşmak mümkün değil elbette..
Biryerlerden başlayayım dedim..
Beni bilen bilir..Psikoloji dalında birşey okumadan duramam…Uzun zaman once okuduğum Ayala Malach Pines’ in “Aşk ve Kıskançlık ” adlı kitaptan alıntılarımı buldum. Buraya yazmamışım.. * eğer bu kitabı okumaya ihtiyacınız varsa size pdf olarak mail atarım..yoruma yazmanız yeterli…. 🙂
buyrunuz ;
———-
Eşinizle ilk karşılaştığınız zamanı duşunun ve yapabildiğiniz kadarıyla ne duyumsadığınızı hatırlayın. Sizi en cok ceken şey neydi? Hayatınızı paylaşmak istediğiniz insanın o olduğunu duşunduren şey neydi (o an veya bir sure sonra)? İlişkinizin size verdiği en onemli şey neydi? Bu bir guvenlik duygusu muydu? Saygı duyulan ve dinlenen bir insan olmak mı? İstenmek ve hayranlık duyulmak mı? Şimdi gunumuze geri donun ve kıskanclığınızın birincil parcasının, kıskanclıkla ilgili en acı veren duşunceler ve duygularınızın ne olduğunu duşunun. Bu, terk edilme korkusu mu? Aşağılanma ve değer kaybı mı? Guven kaybı mı? Aldatılmanın kızgınlığı mı? Bu alıştırmanın en zor ve onemli kısmı ucuncu kıs mıdır. Duşunun: İlişkinin başında size verdiği şeylerle, kıskanclığınızın birincil parcası arasında bir ilişki var mı?
——-
Hatırlayabildiğiniz ilk zamanı duşunun. (Yaşadığınız evi, oynamayı sevdiğiniz yeri ya da hafızanıza yer etmiş bir olayı duşunun.) Size kim bakıyordu?’Size sevginin anlamını kim oğretti? Anneniz mi? Babanız mı?Sizden buyuk olan kardeşiniz mi? Buyukanne veya buyukbabanız mı? Cocukken sizin icin başka kim onemliydi?Bu kişiler hakkında elinizden geldiğince cok şey hatırlamaya calışın; şu anki halleriyle değil, cocukluğunuzda hatırladığınız halleriyle. Onların, iyi ve kotu, en onemli ozellikleri nelerdi? Size verdikleri en onemli şey neydi? En cok isteyip de elde edemediğiniz şey neydi? Onlar birbirlerine karşı sadık mıydılar? Kıskanc mıydılar? Bizi yetiştiren insanların olumlu ve olumsuz ozellikleri romantic imgemizin yapı taşlarıdır. Romantik imgemizin annemiz, babamız ve bizi yetiştiren diğer kişiler tarafından etkilenmesine karşın, onların olumlu ve olumsuz ozellikleri arasında onemli bir fark vardır. Olumsuz ozelliklerin romantic imgelerimiz uzerinde daha fazla etkili olma eğilimi vardır. Bunun nedeni bir psikologun one surduğu gibi, insanların genelde kabus gibi gordukleri insanlarla evlenmeleri değil, en sevdiklerinde ailelerinin ozelliklerini aramaları ve boylece onlardan uzaklaşmadıklarını hissetmeleridir. Bir kızın babası annesine sadık kalmamışsa, sadakatsizlik kızın romantik imgesinde onemli bir oğe olacaktır.
——
Romantik imgenin etkileri her zaman bu kadar doğrudan değildir. Annesinin babasını aldattığını izlemiş bir cocuk,ileride en onemli ozelliği sadakat olan bir eş secebilir. Bu durumda cocukluk travması uzerinde nasıl calışacaktır? Sadık karısından şuphelenme sureti ile. Kadının masumiyetini kanıtlaması her seferinde onun yaralarını acacaktır. Bu gostermektedir ki, babasının aksine karısı icin tek ve yega- ne erkek kendisidir.
—–
Aşkınızın temeli nedir? İlk başta sizi birbirinize ceken şey neydi? İlişkinin her birinize verdiği en onemli şey neydi?Aşkınız tehlikeye girdiğinde duşen golge neye benzemektedir?Kıskanc kişinin karşılık verdiği tehdit veya kayıp nedir? Gercekten kaynaklanmasa da, odaklandığı şey nedir: Aşkın kaybolması mı? Değer kaybı mı? Kişisel değer kaybı mı? (Pestrak ve ark., 1986)
——
Kıskanclık sadece farkındalıkla ustesinden gelinebilen patlama olarak tanımlanmıştır. İnsanlar farkındalıkla kıskanclıklarının cekirdeğine indiklerinde, gomulmuş beklentiler, yansıtmalar, haset, ozguven kaybı ve cocukluklarındaki korku ve guvensizliklerini keşfederler Bazen de, aşırı ego guvensizliği, ciddi duşmanlık, sıkıntıya dayanıksızlık, aşırı sevgi ihtiyacı, bağımlılık, saplantılı-zor- lantılı* bağlılıklar, partnerin sevgisiz ve provokatif davranışını yanlış teşhis etme ve cocukluk travma ve koşullandırmalarıyla karşılaşırlar Kıskanclık sorunu nedeniyle terapiye bir kişi veya cift geldiğinde, oncelikle kulturel ve ailevi gecmişleri ve yakın ilişkilerinde yaşadıkları deneyimleri gozden gecirerek kişilerin kıskanclığa yatkınlıklarını incelemek gerekir.
—–
Kıskanclık nedeniyle sıkca acı ceken insanlar, zihinsel ve fiziksel sağlıklarıyla ilgilenerek bu sorunla başa cıkmak uzere hazırlık yapabilirler. (Zihin sağlığı, terapi, rahatlama alıştırmaları ve kişinin kendini iyi hissedeceği şeyleri yaparak iyileştirilebilir.) İnsanlar kendilerini psikolojik olarak daha iyi hissettiklerinde, durumu etkileyen oğelerin değişmemesine karşın, daha az acı duyabilirler. Benzer şekilde daha iyi fiziksel konuma gelmek, kıskanclık dahil hayatın stresleriyle baş etmekte yardımcı olacaktır. Orneğin danstan hoşlanan insanlar, her gun, ozellikle kendilerini depresyonda hissettiklerinde, tempolu bir muzik dinleyerek gunde on beş dakika dans edebilirler. Bu hem ruhsal durumlarında hem de fiziksel kondisyonlarında bir duzelmeye neden olacaktır. Boylelikle kıskanclıklarını daha etkili olarak alt edebilirler.
—–
Kıskanc olmayan partnere, kıskanc olanın rolunu oynaması soylenir. Dikkatlilik ve birbirleriyle yeniden ilgilenmeleri,kıskanc partnerin kaybettiği guveni kazanmasına ve kıskanc olmayan partnerin de partnerindeki daha olumlu niteliklerin farkına varmasına neden olur.
—–
Onerdikleri başka bir teknikse “Eksiksiz Durustluk”tur. Kıskanc olmayan eşe gunluk yaşamın tum detayları hakkında durust olması ve eşine her şeyi anlatması soylenir. Bilgi seli, kendini dışlanmış hisseden ve olduğunu sandığı gizli olaylar hakkında şuphe duyan kıskanc eşin endişesinin dağılmasına neden olur. Kıskanclığı tanımlamak icin yerici bir dil kullanmak genellikle sorunu uzatır. “Patolojik” ya da “mantıksız” gibi kelimeler yerine kıskanclık, değer verilen bir ilişkiye karşı tehlike algılandığında verilen koruyucu tepki olarak tanımlanabilir. Kıskanclık sorunu kıskanc eşin sorunu yerine ilişkiye ait bir konu olarak yeniden değerlendirilebilir. Bir sonraki adım, kıskanclığın her iki taraf icin ne işleve sahip olduğu ve eşlerin sorunu nasıl canlı tuttuklarını bulmaktır.
—–
Derslerden biri kıskanclığı tetikleyen şeylerden kurtulmaktır. Ciftler onlar icin kıskanclık yaratan olaylar uzerinde konuşmalı, birlikte kıskanclık uyandırmamak icin yapmaları gereken “şeyler”i araştırmalıdırlar. Bu tur şeyleri tartışabilmek icin, ciftler birbirleriyle konuşmaya daha fazla zaman ayırmalıdır. birbirlerine sevgi, şefkat ve ilgi (cinsel ve cinsellik icermeyen) gostermeyi ihmal etmemektedirler ve bu da ilişkide guvenlik duygusunu artırmaktadır
—–
kıskanc partneri alenen hor gorme ve reddetmenin şiddetli patlamayı hızlandırdığını gostermektedir
——
Birincisi, sizi kıskandıran şey nedir? Siz olmadan dışarı cıkması mı? Onunla sizinle olduğundan daha iyi zaman geciriyor gorunmesi mi? Başka birisiyle ilişkiye girmiş olması mı? İkincisi, kıskanclığınızın kokunde ne var? Rakibinizi kıskanmanız mı? Kaybetme korkusu mu? Terk edilme korkusu mu? Aşağılanma mı? İlişkinin tehlikeye girmesi mi? Egonuza karşı bir tehdit mi? Ucuncusu, kıskanclığın belirli bir parcasını neden yaşıyorsunuz? Cocukluğunuzda yaşadığınız bir deneyimle mi ilgili? Şu anki beklentinizle eski deneyiminizin ilgisi ne? Şu anki tehlike, başta partnerinizin aşkında en değerli bulduğunuz şeyle ilgili mi?
——-
Duyarsızlaştırma kıskanclık tedavisinde kullanılan tekniklerden biridir. Surec birkac adımı icerir. Birincisi, kişiye onda kıskanclık yaratan şeylerin ne olduğu sorulur ve onları etkilenme derecesine gore sıralamaları istenir. İkincisi, kişiye vucudun farklı yerlerini rahatlatması oğretilir. Ucuncusu,kişiye listenin en sonundaki, en az kıskanclık yaratan olaydan başlayarak, listenin her maddesini hayal etmesi istenir ve bu sırada sakin ve rahat kalması oğretilir. Kişi o maddeyi duşunurken rahat kalabilirse, listedeki ikinci maddeye gecilir. Kişi o maddeyi duşunurken gevşek kalmayı beceremezse, gevşeme alıştırmalarına geri donulur ve tekrar deneme başlar. Bu şekilde, kişi en fazla kıskanclık yaratan durumla yuzleşirken rahat olmayı oğrenir.