kitaplık

Şamu..

İşyerimizin kütüphanesinde rastladım bu kitaba.. ” ŞAMU BANA HAYAT AŞK VE EVLİLİK HAKKINDA NELER ÖĞRETTİ ” İlginç geldi. İsmi bence ofsayt. Çok uzun. Kitabın yazarı bir gazeteci. Amy Sutherland. Vahşi hayvan eğitmeninden öğrendiği teknikleri eşinde, annesinde hayatında kullanmasını anlatıyor. Dili akıcı, zaman zaman esprili. Hayvanların eğitilmesiyle ilgili ilginç detaylar da var kitapta. İlk başta kulağa aşağılıyormuş gibi gelebilir ama farklı gözden bakınca kitap ilginç geliyor ve de eğlenceli 🙂

Kitabın tanıtımında şöyle yazıyor ;

” Vahşi hayvan eğitmeninin teknikleriyle kocasını yola getirdi. Amerikalı eski gazeteci Amy Sutherland bugün üç yıl öncesine göre tamamen farklı bir kişi. Daha iyimser, daha sabırlı, daha sakin, insanları daha az yargılıyor. Ne oldu da Sutherland böyle oldu? Antidepresan mı kullandı? Yooo! Sihirli bir psikoloğa mı denk geldi? Hayır! Yoga? Değil! Hidayete erdi? Alakası yok! Harvard Üniversitesi’ne bağlı bir enstitüde vahşi hayvanlar nasıl eğitilir konulu bir yıllık eğitim programına katıldı. Amacı öyle birkaç kere derslere girip, katılımcılar, hayvanlar ve öğretmenlerle ilgili bir yazı dizisi hazırlamaktı. Ama dersler tahmin ettiğinden daha ilginçti. Bir yıl boyunca enstitüye gidip geldi. Eğitmenlerin hayvanlar üzerinde kullandığı teknikleri farkında olmadan hayatına uyarladı. En güzeli de hayvan eğitme tekniklerini kocası Scott’ın üzerinde kullanıp terapilerle düzelmeyen evliliğini kurtarmasıydı. Sutherland’in bu deneyimlerini anlattığı kitabı şu anda New York Times gazetesinin çok satanlar listesinde. Bir film şirketi de kitabın haklarını satın aldı. -Ezgi Başaran/ Hürriyet- Asla böyle bir kitabı yazmayı düşünmemiştim. Ama hayvan eğitiminin beni böyle değiştireceğini de beklememiştim… Deneyimlerim, düşünmenize, birkaç kahkaha atmanıza, hafif dozda felsefi düşüncelere dalmanıza ve… bazı küçük sorunlarınızı çözmek için bir yol bulmanıza yarayabilir. Ya da sizi tepeden tırnağa değiştirebilir… -Amy Sutherland-  “

Bunlar da benim fikriniz olsun diye seçtiğim sayfalar…

 

 

 

şundan bundan

10 yıl …

Foto Fotoğraf3872Sene 2006 .. bugün…evlenmiştik.

10 yıl oldu.

Bazen güldük, bazen didiştik, bazen üzüldük, bazen endişelendik, bazen uzak bazen yakın olduk. Tıpkı hayat gibi… Eşim de benim hayatım…. Okur mu bilemem bloğu.. Çok seviyorum seni canım kocacığım 🙂

Uzun zamandır bloğa yazmıyorum, içimden gelmiyor. Biraz hevesimi kaybettim gibi.. zaten çok takip eden ilglenen merak eden de yok. Kendim için oğluma anı olsun diye yazıyordum. Belki yeniden başlarım…yada biter kalır böyle..akışına bıraktım..

Kubilay 4 ü geçti. Baldan tatlı halleri konuşmaları, enerjisi devam ediyor.Sağlıkla neşeyle iyi günlerini görmek eşimle dileğimiz.. Herşey onunla daha bir güzel…

Fotoğraf4169 IMG_3748

 

 

şundan bundan

Evlilik yıldönümü sorunsalı

gelin

8 nisan evlilik yıldönümümüzdü. 2006’ dan beri evliyim. Özel günlere önem veririm. Adı üstünde “özel gün” Sıradan değil. Yıllar geçse de eşine değer vermek detaylarda saklı… bir söz, bir dokunuş, bir bakış mutlu edebilir yada feci mutsuz…

Ekşi sözlükte evlilik yıldönümüyle ilgili birkaç paylaşım çok hoşuma gitti buraya yazmak istedim;

İşte bir evlat demiş ki “otuzuncu yılda bile birbirlerine hediye alan gözlerinin içine bakıp birbirlerini sevdiklerini söyleyen anne babaya bir kez daha minnettarlık duyulan gün.”

Bir mutlu evli demiş ki “evlilik, kadın ve erkek hepimizin hayatında dönüm noktası olan önemli bir olay. bundan sonra ölünceye kadar yaşayacağımız her hadise açısından bir çok şeyin başlangıcı, bir çok şeyin de sonu belki. evli olan herkes, eğer kendi eşiyle evlenmemiş olsaydı, hepsinin hayatı farklı olacaktı.. ama nasıl? bilinmeyen bu işte.. ona da kader diyoruz…”

En baba yorum bu “eşiniz dışında herkesin kutladığı bir gün haline geldiyse fena halde can sıkan dönümdür”

“ unutulmaması için çaba sarfediliyorsa çoktan değerini yitirmiş gündür. unutmayanlar için tarifsizdir…”

Son olarak;

Takvimde bir çentik kadar yakın mutluluk…..İyi ki evlenmişim…evliliği seviyorum..kendimce iyi bir eş ve anne olmak için çaba gösteriyorum…. en önemlisi evliliğim sayesinde Kubilay var. Huzurlu, şefkatli nice yıllara umarım…

kitaplık

İlişkilerin Psikolojisi..

ili

Mustafa Topkara bir psikolog. Tesadüfen nette bir röportajına rastladım etkilendim ve bu kitabını çok merak ettim. Kitap çok kalın. Dopdolu bir kitap. İçinde ikili ilişkiye dair yok yok. Anlatımı çok duru, rahat okunan bir kitap. Eminim okurken etkileneceğiniz bir çok satır olacaktır.  Ben kendimce alıntılar notlar aldım. Kitapdaki detaylı anlatımları aktarmak zor tabi. İlişkiler, erkekler, kadınlar üzerine bir kitap okusam da bir faydası olsa diyorsanız işte o kitap bu bence. Ben çok beğendim.

 
—————–
 
Ne bekliyoruz bir ilişkiden?
 
İçimizdeki o garip yalnızlığın giderilmesini mi, birinin varlığını içimizde hissedip, onun varlığında kendimizi yitirmeyi mi? Birine ait olmayı mı? Ne istiyoruz bir ilişkiden ve niçin bir ilişki yaşıyoruz? Nasıl yaşıyoruz? Kendi hayatımızı mutlu yaşamakta zorlanan bizler, başka birinin hayatını nasıl mutlu kılabiliriz?
 
İnsan, kendini bilmediği için savrulur, başkalarının fikirlerinden etkilenir ve bunları uygulamaya kalkar. Kendi hislerinizi, düşüncelerinizi bilirseniz, hiçbirşeye ihtiyacınız olmaz.
 
Karşımızdakini bir kadın ya da erkek olarak değil de, tıpkı bizim gibi; korkuları olan,kaygılar yaşayan,kendini eksik,değersiz hisseden,zayıf ve güçsüz görünmekten korkan,sevilmeye,takdir edilmeye ihtiyaç duyan,değer arayan,korunmak isteyen biri olduğunu düşünür ve onunla bu şekilde ilişki kurarsak;iletişim mümkün hale gelir.
 
 
Kadın cinsel organları her anlamda bastırmaya uğrarken,durum erkekte tam tersidir.Kadının tüm bedeni cinsel olarak değer bulup  kapatılırken, erkekte herşey açıktadır. “Aç oğlum pipini, göster amcalara “ cümlesi geçmişte kalmışsa da bu anlayışın izleri halen bizimle yaşamaktadır. Sünnet törenlerindeki abartılar böyle olduğunun göstergesidir.Bu davranışlar erkeğe, sahip olduğu cinselliğinin ne kadar önemli olduğunu ve ondan ne kadar çok şey beklendiğini hissettirir.
Önemsediğimiz şeyler, aynı zamanda en zayıf, en kırılgan olduğumuz yerlerdir. Bu nedenle cinsellik erkek için, kendini çok üstün, çok güçlü hissettiği yer olmasına karşın – kadına  göre – ,aynı zamanda en zayıf yeridir de.
 
İnsanın kendini anlaması, ilişkilerinde sürekli tekrar eden sorunlardan kurtulmasını sağlar.
 
 
Mutluluk, insanın kendisi olmasıdır.
 
 
Kişi zihninde geziyorsa, göz hizasında ya da yukarıya doğru bakar. Bu eylemi hem içine dönerken hem de bu dönme sonucunda kendini ifade ederken yapar. Gözlerin bakış hizasında ya da yukarı doğru bakmasından, onun içine dönmediğini, düşüncelerine odaklandığını anlarsınız. İçine dönen biri ise “ yere “, “aşağı ” bakar. Tasavvufta kalbe doğru eğilmenin, meditasyondaki yere bakışın, uzak doğu dinlerindeki rabıtaların yere bakarak yapılmasının psikolojik kökeni bu olsa gerek. Kişi yere bakarak konuşuyorsa, konuştuğu konuyla ilgili hislerini, duygularını paylaşıyor demektir. İçinize dönmeye çalışıyor ancak dönemiyorsanız, durun, yere doğru bakarak düşüneye çalışın. Düşünme biçiminizi değiştiremiyorsanız, davranışlarınızı değiştirerek bunu yapabilirsiniz.
 
İçine dönmekte zorlanan biriyseniz, “yere bakarak düşünmekte “ çok zorlandığınızı görürsünüz, bakışlarınız hemen yukarı kalkar. Yere, aşağıya bakarak düşünmekte , içinize dönmekte ısrar ederseniz, zaman içinde bunu yapar ve alışırsınız. Yere, aşağı bakarak içinize dönerken, duygusal bir havaya girdiğinizi farkedersiniz. Bu duyguları hissetmek ilk zamanlar üzücü, rahatsız edici olabilir, ancak zaman içind ebuna alışacaksınız.
 
Yere, aşağı bakarak kendimizi anlamaya çalışmak, zaman içinde kendimizi anlamamızı sağlayacaktır. Duygularımızı anladığımızda, kendimizi kötü hissettiren durumların neden başımıza geldiğini , neden bunları engelleyemediğimizi, bunlarından nasıl kurtulacağımızı, ne yaparak ya da yapmayarak bu olayları başımıza getirdiğimizi anlarız. O zaman hiç kimsenin bize ne yapmamız ya da yapmamamız gerektiğini söylemesine ihtiyaç hissetmeyiz, ne yapmamız gerektiğini biz biliriz.
 
 
Korkudan mı sevgiden mi kaynaklanıyor davranışlarımız ? Kaygıdan mı yoksa anlayıştan mı iyimseriz, ilişkide ?
 
İlişkilerimizi içimizden geldiği gibi yaşayamamamızın nedeni kaybetme korkularımızdır.
 
 
İlişkiye değer vermek; kestirip atmak, hemen yorulup kenara çekilmek yerine, sorunları konuşmak, sorunları ; duygularımız tükeninceye kadar, karşımızdakinin bizi gerçekten anlamak istemediğini, değişmeyeceğini anlayıncaya, bu konuda içsel bir emin olma duygusu oluşuncaya kadar uğraşmaktır. Ne yaparsak yapalım, ilişkinin toparlanmayacağına dair içimizde kesin bir kanaat, bir duygu oluşuncaya kadar ilişkide kalmak ve emek harcamaktır.
 
 
Tartışmaların sıklığı aynı olsa da şiddetin düşmesi, ilişkide tarafların karşı tarafı anlamaya çalıştıklarının, ilişkinin sağlıklı bir seyir izlediğinin göstergesidir.
 
Tartışmanın kendisi zarar vermez, ancak hakaret,aşağılama,şiddet,suçlama,yargılama gibi davranışlar sorun oluşturur. Bu davranışlar tartışma sonrasında da kişi üzerindeki etkisini devam ettirir.
 
Karşımızdakine verdiğimiz değerin en önemli göstergesi tartışma esnasında nasıl davrandığımızdır.
 
Tartışma sonrasında tartışma üzerine konuşulmadığında , kişiler birbirini tam olarak anlayamazlar.
 
Eskileri açmak, ilişkilerine bağımlı, kendini değersiz, önemsiz hissettiği halde ilişkiden çıkamayan yetişkinlerin davranışıdır.
 
Kendine güven ya da başka psikolojik sorunları olan erkekler bu sorunlarını “dışarıda” tatmin etmeye çalışırlar. İşle ilgili kaygısı olan ya da yoğun aşağılık kompleksi yaşayan erkekler işlerine çok düşkün olur. Evine, ailesine, eşine zaman ayırmaz.
 
 
Karşımızdakinden taleplerimizin olması doğaldır. İlişkiler bunun üzerine kurulur. Sorun olan, kadın erkek ilişkilerindeki taleplerin pek çoğunun, gerçekte kişisel eksikliklerden kaynaklanması, kişinin kendi içinde halletmesi gereken eksiklikleri başka birinin kapatmasını beklemesidir.
 
 
Karşı cinsin ilişkimizdeki varlığı , bizim psikolojik eksikliklerimizi kapatmak değildir.
 
 
Aile tarafından yeterince takdir edilip övülmemişsek ya da baskıya uğramışsak, bu ilişkide edindiğimiz değersizlik, yetersizlik hisleri de karşı cinsten aşırı beklentiler geliştirmeye neden olur.
 
 
İyi bir vicdan en rahat yastıktır.*C.Brentano
 
 
Kıskançlık duygusu davranışlarımıza,kendimize,karşımızdakine zarar verecek yoğunlukta ve biçimde yansımazsa, ilişki açısından olumlu bir durum yaratır. Kıskançlık duygusu geliştirilen kişiye, kendini önemli, ihtiyaç hissedilir (muhtaçlık değil) hissettirdiği için onu ilişkiye bağlar. Kıskanılıyor olmak karşımızdakinin bizi önemsediğini gösterir, o kişiye karşı duygularımız varsa ilişkiye olan bağlılığımız daha fazla artar.
 
Kadın erkek ilişkilerinde kıskançlıkla ilgili sorun, duyguların varlığında değil, yoğunluğunda ve gösteriliş biçiminde ortaya çıkar.
 
 
Yetişkinlerin kıskançlık davranışlarında görülen; suçlama,yargılama,umursamazlık,aynıyla karşılık verme,kuşku,denetleme,kontrol,takip etme,yasaklar koyma,sınırlar getirme gibi davranışlar çocukluk dönemine ait kıskançlık davranışlarıdır ve bunların hepsi hem karşımızdakine hem de ilişkimize zarar verir.
 
Kıskançlık temelde mücadele edilmesi gereken bir duygudur, ancak bu soruna dönüşebilecek duygunun öncelikle kişi tarafından kabul edilmesi gerekir. İkinci olarak kabul edilen bu duygunun karşımızdakine zarar vermeksizin ifadesi gerekir. Üçüncü olarak da bu duygunun anlaşılması ve ilişkide olabildiğince azaltılması için çaba harcanması gerekir. Çünkü kıskançlık karşımızdakine zarar verdiği kadar, bize de zarar verir.
 
 
İlişkide aldatılmak, erkek için sadece güven kaybı değildir. Aldatılmak çevre tarafından yargılanan bir durumdur. Aldatılmak, kadınlar arasında acınacak, üzüntü duyulacak bir durumken, erkeklerin dünyasında aşağılayıcı durumdur. Hatta bazı erkekler aldatılan erkeklerle arkadaşlıktan kaçınırlar. Aldatıldığı halde ilişkisini yürütmeye kalkan erkeklerin çevresi, sorunu sadece o erkeğin sorunu olarak görmez, bu sorunu ahlaki bir zemine oturtur, toplumsallaştırır ve o erkeği dışlar. Erkeklerin aldatılmayla ilgili yoğun korkuları kıskançlığın ifade biçimine yansır. Kıskançlığı bir duygu olarak ifade etmek yerine, aldatılma ihtimalini ortadan kaldırmak için, erkek ilişkide yasaklar koyar, takip eder, kontrol eder, denetler. Kadınlar erkeğe haber vermeksizin (izin almadan) hareket ettiklerinde, erkeklerden aldatılmış gibi tepki görürler. Aldatılma söz konusu olmamasına rağmen, gösterilen bu aşırı tepki, erkeğin bilinçaltından gelen aldatılma korkusunu işaret eder. Erkek bir erkek olarak aldatılmaktan değil, aldatılmış bir erkek olarak toplumun içinde olmaktan, çevresi tarafından bu şekilde algılanmaktan korkar.
 
 
Kadın-erkek ilişkilerinde “surat asmak” sık yaşanan tepki biçimlerindendir. Surat asmak öfkenin bir tezahürü olarak yorumlanır. Bu yorum kısmen doğruyu yansıtsa da, eksik bir yorumdur ve bu eksik yorum, kişinin karşısındakine nasıl davrandığı hakkında özeleştiri yapmasına engel olmaktadır. Surat asmak kızgınlık, öfke yansıması değildir. Öfke, kızgınlık kişide o an yaşananlar neticesinde ortaya çıkan bir duygusal tepkidir. Kızgınlık, karşımızdakinin bize zarar vermesine karşılık, o anda vücudumuzda ortaya çıkan duygusal ve fiziksel tepkidir. Öfke, vücutta oluşan duygusal durumdur. Bazen birkaç dakika bazen birkaç saat süren bir duygu durumudur. Tüm gün boyunca, hatta günler, haftalar boyunca sürmez. Günlerce, haftalarca süren surat asmalar kızgınlık, öfke olarak değerlendirilmez. Surat asma davranışının oluştuğu andaki duygusal durum ile kızgınlık anındaki duygu durumu ve fizyolojik belirtiler birbirine yakın olduğu için bu ikisinin karıştırılmasına neden olmaktadır. Birbirine karıştırılan bu durumda çok önemli bir ayrıntı unutulur: Öfke kendimizi korumak için geliştirdiğimiz bir içgüdüdür; surat asmak ise bir davranıştır. Duygu ve davranışın ilişkilerde farklı anlamları vardır. Duygu, sadece bizi ilgilendiren bir hususken, davranışlarımızın muhatabı karşımızdakidir; yani duygu davranışa dönüşmüş, karşımızdakini de ilgilendirir hale gelmiştir. Surat asmak bir duygu değildir; davranıştır. Bir duruma karşı iç dünyamızın, vücudumuzun geliştirdiği duygusal bir tepki değildir; bir tutumdur.
 
Birisine güven vermeye çalışmak ile güvenilir olmak farklıdır. Birisine ne kadar güven vermek için çabalarsan çabala, bu gerçek bir güven oluşturmaz. Sen güvenilir briiysen ve karşındaki sana güvenmiyorsa bu onun sorunudur; ama güven vermeye çalıştığın halde sana güvenmediğini söylüyorsa, burada düşünülmesi gereken bir taraf var bence.
 
 Ailesinde değer arayışı davranışları sergileyen bir çocuğun yetişkin olduğunda çevresiyle de aynı şekilde ilişki kurmaması imkansızdır, çünkü bu onun bildiği tek ilişki biçimidir. Bunun dışındaki tüm davranışlar onda bencil davrandığı hissi, suçluluk duygusu oluşturacaktır.
 
 Kendimize yetmek, insanlara ihtiyaç hissetmemek değil, onlara duyduğumuz ihtiyacın bizi kendimiz gibi davranmaktan alıkoymamasıdır.
 
 Kişi ilişkilerinde, kendisi gibi değil de çevrenin beklentilerine göre hareket ediyorsa, ailesinin, karşı cinsin, arkadaşlarının, toplumun kendisinden beklentilerini karşılamaya çalışıyorsa, onların kendisi hakkında olumsuz düşünmemeleri, kendine kırılmamaları için olduğundan farklı davranıyorsa kendini değersiz hisseder.
 
Kaybetme korkusunun en çok açığa çıktığı yer kavga anlarıdır.
 
 Ayrılık, iki kişinin kararı olmalıdır.İki kişinin birlikte almadığı bir ayrılık kararında kişiler görüşmelerini kesseler dahi zihinlerinde o ilişkiye devam ederler.
 
 “Özür dilerim” cümlesiyle biten her sorun , halının altına itilmiş tozlar gibidir. Özür hiçbirşeyi çözmez.
 
 Kişinin kendisi buna razı göstermediği sürece hiç kimse karşısındakinin hayatını gerçek anlamda daraltamaz, yönlendiremez.
 
 İlişki sadece bir ilişkidir. Kişilik yapımızdaki eksiklikleri tamamlamaz,onları gidermez,mutsuz bir hayatı mutluluğa çevirmez,çeviremez. Hepimizin birey olmayı,kendi hayatına yetmeyi öğrenmesi gerek.Kendine yetebilen birisi,karşı cinsle kurduğu ilişkiyle  hayatını renklendirir,daha da mutlu olur.
kitaplık

Sen, Ben ve Aramızdaki Her şey…

bl

Prof. Dr. Mehmet Z. Sungur’ un ” Sen, Ben ve Aramızdaki Her şey ” adlı kitabını okudum. Kitabında erkek ve kadın arasındaki farklılığı anlatımı etkileyiciydi.  Kitap akıcı ve sohbetvari..  Örneklemeler faydalı. İlişkide iletişimin önemini güzel vurgulamış. Bence her cins kendinden bir şeyler bulabilir bu kitapta. Sadakat konusu da detaylıca işlenmiş ayrıca. Böyle bir sıkıntı yaşamış biri kesinlikle okumalı o bölümü. Çünkü aldatma travmasını iki taraf açısından da irdelemiş, çözümlerle önerilerle yaklaşmış.

* Erkek ve kadınların birbirinden farklı olduğunu söylemek bir cinsiyetin ötekinden daha iyi, daha başarılı, daha güçlü olduğunu söylemek değildir asla. Farklı olduklarını söylemektir yalnızca. Eşitlik benzerlikle eşdeğer tutulmadığında farklılıklar daha iyi anlaşılacak ve farklılıklar içinde gelişmek ve uzlaşmak daha gerçekçi bir hedef olacaktır.

* İlginç; Bir kadının tüm erkekleri anlaması için bir erkeği iyi tanıması yeterli olurken, bir erkeğin tüm kadınları tanıması bir kadını anlamasına yetmiyor.

* Aşk da yaşam gibi. Yaşamı hep alacaklı gibi yaşarsan bütün alacaklılar gibi mutsuz ölürsün. Aşkı da alacaklı gibi yaşayınca sevgi oluşmuyor. Unutma, yaşam da “aşk” da yalnızca sana verilmiyor, aynı zamanda senden de isteniyor.

* Her sorun, çiftlerin birbirleri ile olan bağlarını güçlendirmek için sunulmuş bir fırsat da olabilir.

* Alışveriş erkek için stres, kadın için ise stresle başa çıkma yöntemi.

* Özgürlüğüne adım atan her kadına karşı, hürriyete giden yolu yeniden keşfeden bir erkek vardır.İnsan ırkı iki kanatlı kuştur.bir kanadı kadınlar, diğeri erkeklerdir. Her iki kanatta eşit düzeyde gelişmedikçe insan ırkı uçamayacaktır. Kadının davası şimdi, herzamankinden daha da fazla, insanlığın davasıdır* B.Boutros Ghall

* Uzun süreli ilişkilerde duygularının böylesine iniş ve çıkışlar göstermesi son derece doğaldır.

* Acı, onu araştıran ve anlayan kişiler için değeri biçilmez bir bilgidir.

* Eşler arasındaki duygusal bağların zayıflamasındaki en önemli nedenler; sorun çözme sürecinde ekip ruhuyla çalışamamak, “Nasıl olsa anlamayacak” düşüncesi ile duyguları paylaşmamak, birlikte geleceğe yönelik hayal kuramamak ve birlikte oynamak, gülmek ve ağlamak için yeterince zaman ayırmamaktır.

Kalpler, şundan bundan

Evlilikte keramet mi var

patates_1254847882

Evlilik kararı mühim karar… Kalan hayatını değiştirecek bir karar… Ben 08 Nisan 2006′ dan beri evliyim… ve mutluyum çok şükür…6 yıl önce eski blogumda yazmışım bu yazıyı… Bir blogcu arkadaş evlilik hakkında yazar mısın demiş. Ben de erinmemişim yazmışım…Bu blogumda da olsun istedim..Bu arada fotoğrafladığım patates uzun zaman önce kalpli şeylere düşkünlüğümü bilen eşimin bana bir alışveriş dönüşü hediyesidir. Manavda görmüş almış 🙂 ben de hemen fotoğraflamıştım ….

 Bana göre evlilik ev arkadaşlığıdır. Beraber yersin, içersin, evini temiz tutmaya çalışırsın, ev arkadaşına hesap verirsin, maddi olarak evi geçindirirsiniz…vs . Tek farkı ve en güzel tarafı aranızda aşna fişna vardır:) Eğer hayatı beraber sırtlanıcaz, gülücez, eğlenicez, gezicez, birbirimizi üzmiycez, sevicez ve karşımıza çıkan sorunlarda birbirimizi koruyarak sayarak çözüm bulmaya çalışıcaz anlayışıyla evliliğe başlanırsa tadından yenmez evlilik:)

Evlenince herşey ikiliyor. Akrabalar, kurallar, istekler, farklılıklar, talepler, hayaller…. İki farklı cins, iki farklı dünya, iki farklı aileden yetişme iki insan. Bu iki insan aynı evde ölene dek (ben evliliği öyle hayal ettim kendimi bildim bileli…) yaşamaya başlıyorlar. Hayatı beraber paylaşmaya karar veriyorlar. Her evlilik bana göre kendine özgü. Nasıl her insan kendine özgü ise. Bu yüzden evlilik veya ilişki süresince diğer evli veya bekarlardan taktik almalar, dertleşmeler veya anlayış beklemeler pek faydalı olmuyor çoğu zaman. Hatta bazen zararı bile dokunabiliyor.

Hayatın insanın karşısına ne getireceği bildiğimiz üzere bir muamma. Yani bugün zenginsindir yarın iflas edersin. Bugün yakışıklı diye evlenirsin adamla yarın kaza geçirir yüzü dağılır. Bugün fıstık gibi sağlıklısındır yarın hastalık sarar bedenini. Geleceği bilemeyiz ve bilemeyeceğiz. Fakat sağlam olması gereken önemli konular var evlilikte. Uyum, kişilik yapısı ve değerler. Mesela eğer ahlaki değerler birbirine uyumlu değilse bence asla evlilik mutluluk getirmez. Tabi ki kardeşlerin bile tıpatıp aynı olmadığı, tartıştığı, küstüğü normal ise iki farklı ailede yetişmiş, farklı ruhtaki insanın da tamamen aynı hissetmesi, aynı şeyleri istemesi ve aynı tepkiler vermesi mümkün değil. Ama önemli olan tarzdır. Yani “saygı”. Farklılıkları da kendi lehine çevirmeyi bilmek lazım.

Benim evlilikteki üçüm. Şefkat, aşk ve saygı. Bu üçü olmadan evliliği düşünemiyorum. Çok tatsız olurdu. Üçü de birçok şeyi içinde barındırıyor zaten. Saygılı olan aldatmaz, yalan söylemez, ezmez. Şefkatli olan anlar, destekler, korur. Aşık olan ise verir ve alır.

Bence bekarlar evlenmeyi düşündükleri insanı kurcalamalılar. Sırf gezerken eğlenmek, aynı filmleri sevmek, gülüşmek, tensel şeylerden zevk almak evlilik için yeterli olmuyor. Örneğin sorumluluk duygusu evlilikte çok önemli. Kendine hayrı olmayan bir insanın evlilik kurumuna, eşine ve bir gün çocuğu olduğunda çocuğuna faydası olmayacaktır diye düşünüyorum ben. Kişilerin kadın olsun erkek olsun aileye bağımlılıkları da önemli. Kendi ayakları üstünde durmayı beceremeyen, kolayca çevresinden etkilenen (ailesi, arkadaşları..vs) kişilerin evliliklerinde olması gereken bütünlük olamıyor. Çok güzel bir söz vardır “yuva üstüne yuva kurulmaz”. Artık sen bir aile kuruyorsundur, artık sorumluluklar, hayat değişir. Bunun bilinci iki kişi de ortak hisler taşımalıdır ki evlilik de sağlam başlasın. Bu gibi konular iyice tartılmalıdır bence.

Felsefi sohbetler yapmalı birbirini tanımak, anlamak için. Çocukluklarından konuşmalı, güncel olaylardan bahsedilmeli, hayaller paylaşılmalı, bazı senaryolar kurup o konuda fikirler, değerler ölçülmeli. Kızgınlık halinde tepkiler, sinirlenme tarzı önemli mesela. Şiddete eğilim önemli. Saygısız kelimeler kullanıp kullanılmadığı önemli. Tartışmak faydalıdır, ilişkiyi iyiye taşır. Ancak saygılı ve yapıcı olursa tabi. Bu yüzden sadece karşımızdakini memnun etmek için değil, ya ayrılırsak ya beni sevmezse diye kendimizi inkar etmeden kendi duygu ve düşüncelerimizi eşimizle, sevgilimizle paylaşmalıyız. Özellikle sevgiliyken bunlar yapılmalı ki evlilikte hayal kırıklığı yaşanmasın.

Evlilik bence çok değerli mücevheriniz gibi olmalı. Nasıl en güzel mücevher kutusuna koyarsınız. Parlatırsınız. Eğer klipsi yada herhangi bir yerine bir şey olursa hemen tamir ettirirsiniz. Öyle herkese dokundurtmazsınız, özenle korursunuz, pahalıdır. Bence evlilik, eş en değerliniz olmalıdır. Bunlar benim fikirlerim. Dedim ya herkes ayrı bir dünyadır ve her evlilik kişilere özeldir.

Ben her gün eşimi mutlu etmek için birşeyler üretmeyi severim mesela. Eşim benim kadar yaratıcı olmasa da, bazen ona kırılsam da mantıklı düşünmeye çalışırım ve onun yapısı, yetiştirilişi ve doğası gereği benimle aynı olamayacağını ve onu olduğu gibi sevmem gerektiğini düşünüp kendimi rahatlatmaya çalışırım. Önemli olan varlığıdır çünkü. Ayrıca belki çok negatif gelecek sizlere ama beni pozitif etkileyen şey de ÖLÜM ü aklıma getirmektir. Bu yüzden varlığına, sağlığına şükredip kendimi yumuşatırım beklentili zamanlarımda. Bazen de tatlı tatlı küser, tatlı tatlı barışırım:) bu da evliliğin cilve kısmı olur:)

Bence kaç yıl geçerse geçsin insan eşine sıkça dokunmalı, sevgi gösterisinde bulunmalı. Eşini şımartmaya, özel olduğunu hissettirmeye çaba göstermeli.

Çatışma zamanları ise tabi ki evliliğin en zor kısmıdır. Sen kara istiyorsundur, o beyaz. Ortayı bulmak gerekir ki bu da zor olur hep. İşte o zamanlarda şahsen ben bayağı dağılırım, karamsarlaşırım, korkarım. Hiç sevmem küsmeyi, tartışmayı, kırmayı. Ama hayatın gerçeği budur ki o kırılır sen kırılırsın. Bazen onun istediği olmaz, bazen senin. Bazen o bir adım gelir, bazen sen. Bu da beraberliğin gerçeğidir. Dengeli fedakarlıklar yaşandığında sevgi de güçlenir gün geçtikçe.

Evlenmek için evlenmemeli, yaş geçtiği için evlenmemeli, maddi güvence için evlenmemeli, cinsellik için evlenmemeli.

Ömür boyu dostluk, aşk ve güven için yuva kurmalı. “

 

şundan bundan

7 sene bitti

ailemiz
 
1977 Ekiminde doğmuş Ben
1978 Nisanında doğmuş O
2006 Nisanında birleşmişiz
2011 Kasımında doğmuş birtanemiz
Olmuşuz bir aile…..
Bugün 8. seneye girdik.. Allah huzur versin.. Allah kötü sözlerden, fesatlıktan, yalandan, hastalıktan, kederden korusun…
Seni seviyorum eşim, yoldaşım, arkadaşım,….

 

 
şundan bundan

2006 8 nisandan…

8 Nisan 2006′ dan beri evliyim 🙂 mutluyum…. seviyoruuummmmmm çok…hatta ilk günlerden daha çok…..o da beni seviyor…..iyi ki var… hep olsun…hep gülsün..hep tatlı olsun böyle…
canım benim..bize mutlu yıllar 🙂
*Foto: Lcwaikikiden aldığım bluzun deseni….kalpler yüzünden almıştım 🙂