şundan bundan

Sen Dünyasın…

krıshKitabın başında  ” İnsanın içinde bütün dünya vardır ve eğer nasıl bakman ve öğrenmen gerektiğini bilirsen, kapı orada ve anahtar elindedir. Yeryüzünde senden başka hiç kimse ne sana o anahtarı verebilir ne de o kapıyı açabilir. ” diyor… Yine bir kitapla baş başayım baş başasınız.. Yine size okusanız mı okumasanız mı karar verin diye paylaşımlar yapacağım.. Kitabımızın adı ” SEN DÜNYASIN”. Jiddu Krishnamurti . Kitap Amerikan Üniversitelerinde yapılmış konuşma ve tartışmaların özgün kayıtlarından oluşuyor.

*

Zihin korkudan kurtulabilir mi? Bu, hayatın büyük meselelerinden biridir. İnsan zihni korkudan kurtulabilir mi gerçekten? Gelin, soyut anlamda, kuramsal olarak değil de kendi korkularımızın farkında olarak; gerek fiziksel gerekse psikolojik korkuların, gerek bilincinde olduğumuz korkuların gerekse gizli saklı korkuların gerçekten farkına vararak bu konuyu tartışalım. Bu mümkün müdür? Kişi fiziksel korkularının gayet farkında olabilir, bu çok kolay. Fakat derinlerde yatan, bilinçdışına itilmiş korkuların farkına varabilir mi acaba? Hangi türden olursa olsun korku zihni karartır, saptırır, kargaşa ve nevrotik haller doğurur. Korkuda berraklık yoktur. Şunu akıldan çıkarmayalım ki, korkunun sebepleri hakkında fikir yürütebiliriz, onları gayet titizlikle tahlil edebiliriz, düşünsel olarak derinlemesine ele alabiliriz, ama sonunda yine korku duyarız. Ama eğer korku meselesinin özüne inebilirsek, gerçekten onun farkına varabilirsek, o zaman korkudan tamamen kurtulabiliriz.

*

Eğer gün içinde uyanıksanız, düşüncenin tüm hareketlerinin farkındaysanız, ne dediğinizin, jestlerinizin, nasıl oturduğunuzun, nasıl yürüdüğünüzün, nasıl konuştuğunuzun farkındaysanız, tepkilerinizin farkındaysanız, o zaman tüm saklı şeyler çok kolayca ortaya çıkabilir; ve bu da zaman almaz, günlerce sürmez, çünkü siz artık direnç göstermiyorsunuzdur, artık aktif bir halde bir kazı yapmıyorsunuzdur, sadece gözlemliyorsunuz, dinliyorsunuzdur. Bu farkındalık hali içinde her şey gün ışığına çıkar. Fakat eğer “Bazı şeyleri muhafaza edip, diğerlerini atacağım” derseniz, yarı uykuda olursunuz. Eğer “Hinduizm ya da Yahudilik veya Katolikliğin tüm ‘iyiliğini’ muhafaza edecek, geri kalanı atacağım” derseniz açıkçası hala şartlandırılmış bir haldesiniz demektir, hala direniyorsunuzdur. Dolayısıyla direnç göstermeden tüm gizli şeyleri ortaya çıkarmalısınız.

*

Bir şeyi bastırmak demek ona direnmek demektir ve direncin olduğu yerde korku da vardır. Beyin, zihin direnmeye şartlandırılmıştır. O halde zihin direncin bir tür korku olduğu gerçeğini anlayabilir mi? Bu da demektir ki direnç diye adlandırılan şeye dikkat kesilmeliyim, tüm dikkatimi dirence vermeliyim; dirence, yani bastırmaya, kaçışa, içki içmeye, uyuşturucu madde kullanmaya:  Her tür kaçışa veya dirence karşı tamamen uyanık olmalıyım.

*

İnsan başkalarının ne dediğine çok fazla kulak verdiğinden, kendisi, aslında kim olduğu ve içinde gerçekten ne olup bittiği hakkında pekala cahil kalabilir. Ne olmamız gerektiğini bir kenara bırakıp içimize baktığımızda, gerçekte kim olduğumuzu gördüğümüzde, belki o zaman insanları bölen -aslında önyargılar ye peşin hükümler olan- o formüllerin ve kavramların varlığını kendi başımıza keşfedebiliriz. İnsanlar arasındaki bütün ilişkilerde’ korku ve çatışma var; sadece cinsel haklar çatışması, bölgesel haklar çatışması yok; ayrıca geçmişte olan ile gelecekte olması gereken arasında da bir çatışma var.

*

İnsan kendini ancak ilişki içinde gözlemleyebilir. Kendimizi gözlemlemenin başka bir yoluna sahip değiliz, çünkü (tamamen nevrotik olanlar hariç) bizler dış dünyadan yalıtılmış varlıklar değiliz; aksine çevremizdeki her şeyle ilişkimiz var. Ve bu ilişki içinde insan kendi tepkilerini, düşüncelerini ve güdülerini gözlemleyerek, söze gerek kalmadan kim olduğunu görebilir.

*

Niçin rüya görmek zorunda olasınız ki? Elbette, gün boyunca bilinciniz işle, tartışmalarla, ailevi meselelerle çok meşgu l olduğu için. Bütün bu sürede bilinçdışı sürekli çene çalıyor, kendi kendine konuşuyor, sayıyor; öyle yaptığını hepiniz biliyorsunuz. O yüzden geceleri, beyin biraz daha sessiz ve tüm vücut biraz daha rahat olduğunda, derin katmanların içeriklerini zihne yansıtması, anlayacağınızı umduğu ipuçları vermesi gerekir. Gün içinde hiç düzeltme yapmadan uyanık olmayı, seçim yapmadan farkında olmayı, düşüncenizi, güdülerinizi, söylediklerinizi, nasıl oturduğunuzu, kelimeleri kullanma şeklinizi, vücut hareketlerinizi izlemeyi denediniz mi? Hiç denediniz mi bunu? Gün boyunca düzeltmeye niyetlenmeden, kendi kendinize “Ne berbat bir düşünce, bundan kurtulmam gerek,” demeden, sadece izlemek için izlerseniz, o zaman yine gün içinde güdülerinizin, taleplerinizin ve dürtülerinizin örtülerini kaldırdıktan sonra gece uyuduğunuzda, zihninizin ve beyninizin daha sessiz olduğunu göreceksiniz. Ayrıca eğer çok derinlere inerseniz hiçbir rüyanın mümkün olmadığını da fark edeceksiniz. Sonuç olarak, zihin uyandığında kendini olağandışı ölçüde canlı, etkin, dinç ve masum bulur. Bütün bunları deneyecek misiniz yoksa bunlar sadece laf kalabalığı olarak mı kalacak merak ediyorum.

 

kitaplık

Pembe Fili Düşünme….

Zeynep Selvili Çarmıklı ‘ nın yazdığı bu kitap akıcı ve samimi bir kitap. Kendisi Uzman Psikolog. Panik atak macerasıyla beraber hayata dair değerlere dair özşefkate dair mesleğine dair anlatımlaı var kitapta.. Kitap hakkında az çok fikriniz olması için birkaç sayfa buraya bırakıyorum.. baktınız hoşunuza gitti isterseniz size pdf halini mail atarım 🙂

*Üzerine tıkladığınızda daha okunaklı oluyor..