şundan bundan

Harry…yoo Kubi Potter :)

Hayatımın neşesi, yeryüzündeki cennetim oğlumun doğum günüydü 28 kasım. Çok bitkin olsam da pek istemesem de onun 10 yaş doğum günü heyecanını , hayallerini düşünerek parti olayına kalkıştım. Burada da anı ve evde doğum günü yapacaklara fikir vermesi açısından paylaşmak istedim. Ancak zaman bulabildim tabi 🙂

Harry Potter ‘ ı çok izlediği sevdiği için partiyi bu şekilde hazırladım. Palyaço istediğini söyledi devri hesap devri 🙂 palyaço ben oldum 🙂 Zaten oldum olası severim böyle kılık değiştirme, çocukları eğlendirme işlerini.. evladım için seve seve yaptım 🙂

Biraz internette gezinerek ( en çok pinterest de tabi ki ) kendimce yapabildiğim şeyleri fotoğraflarda da görebilirsiniz.. Çok video ve fotoğraf vardı tabi. Bazılarını ekledim. Neler mi yaptım da oyaladım fındıkları… Bingo oyunu, balon patlatmaca, evet-hayır yarışması, sandalye kapmaca ( dans müzik eğlendiriyor cocukları ), klasik pinyata parçalamaca.

Pastayı kendim yaptım hem hesaplı hem daha güvenilir sağlıklı oldu bence. Kubi ve çocuklar çok eğlendi. Zaten anne davet etmedim sadece çocukları kabul ettim. Sadece hem destek hem de ikinci çocuğu küçük diye kankam yanımda oldu ve tabi ki eşim sağolsun langırt ve pinyata da destek verdi. Evet yaa evimizde langırt da vardı turnuva yaptılar fındıklar 🙂 Böylece 10 yaş hoşgeldi… hoş geçsin.. sağlıkla keyifle…

şundan bundan

Geri Bildirim

Geçenlerde çalıştığım şirketin ilkeleriyle ilgili toplantılarımızdan birinde ” Geri Bildirim ” konusuyla ilgili mini bir sunum hazırlamıştım. Hem hatıra olması için hem de önemli bir konu olduğundan burada da birkaç sayfasını paylaşmak istedim. Neden önemli bir konu geri bildirim. Çünkü ilişkilerin ister iş ilişkisi ister özel ilişkilerimiz sağlıklı olması için iletişimin önemi büyük. İşte sunumumdan bir kuple ;

şundan bundan

Blog blog olalı böyle zulüm görmedi…

Günler geçmişti. Günler geçiyordu. Dertler derya olmuş ben de bir sandal… ( dinleyiniz İbrahim Tatlıses’ den ) Henüz batmamış boğulmamış direnişdeydim. Defalarca yazmak istemiş..yazamamışdım.. evet bir sürü dizi, film izlenmiş.. bir sürü kitap okunmuş notlar alınmıştı.. bir sürü şey deneyimlenmiş paylaşılmak istenmişti….. fakat dertler, hüzünler hep baskındı yamandı… durdurdu hep.. Bugünse blogumu özlediğimi hissettim. Okuyan olsun olmasın. Sadece kendim için… Tekrar merhaba be köşem…..

şundan bundan

Dergi zevkim

20200730_193210

Dergi karıştırmak bir nevi terapi bana.. Evim dergisinin eski sayıları daha kalin doluydu. Onlara bakıp duruyorum boş kaldığımda.. kadın, dekorasyon, mizah dergilerini çok seviyorum..Dijital hoşuma gitmiyor elime alıcam uzanıcam hayal kurucam feyz alıcam oh misss…

Sizin sevdiğiniz dergiler var mı? Eski dergileri atmıyorsunuz değil mi?

şundan bundan

Sen Dünyasın…

krıshKitabın başında  ” İnsanın içinde bütün dünya vardır ve eğer nasıl bakman ve öğrenmen gerektiğini bilirsen, kapı orada ve anahtar elindedir. Yeryüzünde senden başka hiç kimse ne sana o anahtarı verebilir ne de o kapıyı açabilir. ” diyor… Yine bir kitapla baş başayım baş başasınız.. Yine size okusanız mı okumasanız mı karar verin diye paylaşımlar yapacağım.. Kitabımızın adı ” SEN DÜNYASIN”. Jiddu Krishnamurti . Kitap Amerikan Üniversitelerinde yapılmış konuşma ve tartışmaların özgün kayıtlarından oluşuyor.

*

Zihin korkudan kurtulabilir mi? Bu, hayatın büyük meselelerinden biridir. İnsan zihni korkudan kurtulabilir mi gerçekten? Gelin, soyut anlamda, kuramsal olarak değil de kendi korkularımızın farkında olarak; gerek fiziksel gerekse psikolojik korkuların, gerek bilincinde olduğumuz korkuların gerekse gizli saklı korkuların gerçekten farkına vararak bu konuyu tartışalım. Bu mümkün müdür? Kişi fiziksel korkularının gayet farkında olabilir, bu çok kolay. Fakat derinlerde yatan, bilinçdışına itilmiş korkuların farkına varabilir mi acaba? Hangi türden olursa olsun korku zihni karartır, saptırır, kargaşa ve nevrotik haller doğurur. Korkuda berraklık yoktur. Şunu akıldan çıkarmayalım ki, korkunun sebepleri hakkında fikir yürütebiliriz, onları gayet titizlikle tahlil edebiliriz, düşünsel olarak derinlemesine ele alabiliriz, ama sonunda yine korku duyarız. Ama eğer korku meselesinin özüne inebilirsek, gerçekten onun farkına varabilirsek, o zaman korkudan tamamen kurtulabiliriz.

*

Eğer gün içinde uyanıksanız, düşüncenin tüm hareketlerinin farkındaysanız, ne dediğinizin, jestlerinizin, nasıl oturduğunuzun, nasıl yürüdüğünüzün, nasıl konuştuğunuzun farkındaysanız, tepkilerinizin farkındaysanız, o zaman tüm saklı şeyler çok kolayca ortaya çıkabilir; ve bu da zaman almaz, günlerce sürmez, çünkü siz artık direnç göstermiyorsunuzdur, artık aktif bir halde bir kazı yapmıyorsunuzdur, sadece gözlemliyorsunuz, dinliyorsunuzdur. Bu farkındalık hali içinde her şey gün ışığına çıkar. Fakat eğer “Bazı şeyleri muhafaza edip, diğerlerini atacağım” derseniz, yarı uykuda olursunuz. Eğer “Hinduizm ya da Yahudilik veya Katolikliğin tüm ‘iyiliğini’ muhafaza edecek, geri kalanı atacağım” derseniz açıkçası hala şartlandırılmış bir haldesiniz demektir, hala direniyorsunuzdur. Dolayısıyla direnç göstermeden tüm gizli şeyleri ortaya çıkarmalısınız.

*

Bir şeyi bastırmak demek ona direnmek demektir ve direncin olduğu yerde korku da vardır. Beyin, zihin direnmeye şartlandırılmıştır. O halde zihin direncin bir tür korku olduğu gerçeğini anlayabilir mi? Bu da demektir ki direnç diye adlandırılan şeye dikkat kesilmeliyim, tüm dikkatimi dirence vermeliyim; dirence, yani bastırmaya, kaçışa, içki içmeye, uyuşturucu madde kullanmaya:  Her tür kaçışa veya dirence karşı tamamen uyanık olmalıyım.

*

İnsan başkalarının ne dediğine çok fazla kulak verdiğinden, kendisi, aslında kim olduğu ve içinde gerçekten ne olup bittiği hakkında pekala cahil kalabilir. Ne olmamız gerektiğini bir kenara bırakıp içimize baktığımızda, gerçekte kim olduğumuzu gördüğümüzde, belki o zaman insanları bölen -aslında önyargılar ye peşin hükümler olan- o formüllerin ve kavramların varlığını kendi başımıza keşfedebiliriz. İnsanlar arasındaki bütün ilişkilerde’ korku ve çatışma var; sadece cinsel haklar çatışması, bölgesel haklar çatışması yok; ayrıca geçmişte olan ile gelecekte olması gereken arasında da bir çatışma var.

*

İnsan kendini ancak ilişki içinde gözlemleyebilir. Kendimizi gözlemlemenin başka bir yoluna sahip değiliz, çünkü (tamamen nevrotik olanlar hariç) bizler dış dünyadan yalıtılmış varlıklar değiliz; aksine çevremizdeki her şeyle ilişkimiz var. Ve bu ilişki içinde insan kendi tepkilerini, düşüncelerini ve güdülerini gözlemleyerek, söze gerek kalmadan kim olduğunu görebilir.

*

Niçin rüya görmek zorunda olasınız ki? Elbette, gün boyunca bilinciniz işle, tartışmalarla, ailevi meselelerle çok meşgu l olduğu için. Bütün bu sürede bilinçdışı sürekli çene çalıyor, kendi kendine konuşuyor, sayıyor; öyle yaptığını hepiniz biliyorsunuz. O yüzden geceleri, beyin biraz daha sessiz ve tüm vücut biraz daha rahat olduğunda, derin katmanların içeriklerini zihne yansıtması, anlayacağınızı umduğu ipuçları vermesi gerekir. Gün içinde hiç düzeltme yapmadan uyanık olmayı, seçim yapmadan farkında olmayı, düşüncenizi, güdülerinizi, söylediklerinizi, nasıl oturduğunuzu, kelimeleri kullanma şeklinizi, vücut hareketlerinizi izlemeyi denediniz mi? Hiç denediniz mi bunu? Gün boyunca düzeltmeye niyetlenmeden, kendi kendinize “Ne berbat bir düşünce, bundan kurtulmam gerek,” demeden, sadece izlemek için izlerseniz, o zaman yine gün içinde güdülerinizin, taleplerinizin ve dürtülerinizin örtülerini kaldırdıktan sonra gece uyuduğunuzda, zihninizin ve beyninizin daha sessiz olduğunu göreceksiniz. Ayrıca eğer çok derinlere inerseniz hiçbir rüyanın mümkün olmadığını da fark edeceksiniz. Sonuç olarak, zihin uyandığında kendini olağandışı ölçüde canlı, etkin, dinç ve masum bulur. Bütün bunları deneyecek misiniz yoksa bunlar sadece laf kalabalığı olarak mı kalacak merak ediyorum.

 

şundan bundan

Zor günler…

Yazmaya ne mecalim ne isteğim ne durumum oldu uzun zamandır. Hem ülkede hem dünyada hem bende sağlık sorunları.. Hem ülkede hem dünyada hem bende psikolojik bir sorgulama, uyanış, daralma, bunalma, çaresizlik, umut…karışık şeyler…

Şükür bugüne.. sağlığım düzeldi gibi.. Evden çalışmaya devam ediyorum günlerdir. Bir yandan Kubi hapis tabi. Bazen birbirimizi yiyoruz bazense harikayız. Onun için daha zor .. küçücük ruhu kocaman bir hapiste… rutinliğimizi bozmak için elimden geleni yapmaya uğraşıyorum ama bazen benim de gücüm kalmıyor. İşlerim çok gergin stresli.. stres sağlığımı daha da bozuyor.. elimden geldiğince kontrolümü kaybetmemeye çalışıyorum… Fırsat yaratıp kitap okumaya gayret ediyorum çünkü bana çok iyi geliyor. Hele de aşk romanları.. bu ara en güzel kafamı dağıtan şey bu..  dizi izlemiyorum film eh arada… zaten ev işi yemek olayı o kadar nankör ki.. bitmiyor… ve en çok enerjimi sarfettiğim konu da ÖDEVLER.. yok eba yok classroom uygulaması yok ikna çabaları pazarlıklar…. molalarla tatlılıkla işi hallediyoruz şimdilik.. Süreç uzun gibi eğitimde de sağlık probleminde de.. Umarım hızlıca ve kalıcı bu dert gider dünyadan…yada o kadar azalır ki normal günlere döneriz…

Artık ne giycem derdi yok nasıl görünücem derdi yok… günlerdir evden çıkmadım… yarın çıkıcam işyerine gitmek zorundayım.. ne yalan söyliyim çok heyecanlıyım çok ilginç 🙂

corona öncesi corona sonrası hayat artık birçoğumuza göre …

Ufak ufak bloğa dönerim belki.. bazen güzel fikirler paylaşımlar geliyor aklıma sonra bir rehavet halsizlik başka işler kalıyor gene… instagrama biraz biraz döndüm o daha kolay geliyor sanırım..

Sizler de bu karantina, bu salgın döneminde büyük kararlar alma evresinde misiniz? Hayatı sorguladınız mı ? Yazarsanız mutlu olurum. Bu bloğu bazen boşa yazdığımı uğraştığımı düşünüyorum… bir beğen tuşu için mi.. hatıra içindi evet ama bazen de karşılık görmek daha iyi hissettirebiliyor.. okuyor musunuz gerçekten bileyim…..

 

 

şundan bundan

Hoşgel 2020

Yeni bir yıla girdik… 2020… kulağa çok geliyor 🙂 gençken küçükken 2020 lerde nasıl olacağım, dünyada neler olacak diye düşünür, hayal kurarken şimdi 2020 deyiz..

 Dilerim bu yeni yıl dünyaya barış iç dünyamıza da bolca huzur getirir… Bizden yılbaşı kareleri de böyle.. Yılbaşı ambiansını çok severim… noel baba figürünü, çam ağacı süslemeyi, rengarenk ışıkları, kar kürelerini,……. Yeni yılda güzel paylaşımlara…..

şundan bundan

Kubilay 8 yaşında…

Bir şarkıda diyor ki ” ah zamaaan koca bir yalaaann ” …. evet zaman geçiyor… Oğlum 8 yaşında artık… inanamıyorum bazen küçüklük fotoğraflarına baktığımda zamanın akışına.. 28 Kasım 2011 nire 2019 nire…:)

Sınıfta ve evde minik bir kutlama yaptık.

Öğretmeniyle 🙂 ve sınıfta arkadaşlarıyla..İlk defa ev dışında bir yerde kutladık doğumgününü. İmkanlar kısıtlıydı elimden geleni yaptım. Blogumda da birkaç fotoğraf karesi anı kalsın istedim.

Örümcekadam kostümü giymek istedi ben de ona göre birşeyler hazırlayıverdim.

Bir arkadaşım sayesinde bulabildiğim oyun yeri kurtarıcım oldu. Çocuklar deliler gibi eğlendi ,coştu. Çok yoruldum, heyecan yaptım ama şükür keyifli geçti. Ev dışında doğum günü yapmak maddi manevi zor. Normalde hiç düşünmediğim birşeydi fakat Kubilay çok çok istedi..sanırım çok dışarıda yapılan doğumgünlerine gittik özendi. 1 kez de böyle olsun dedim.

Bu yaşa kadar sabrettiğimiz tablet konusu da bitti. Sonunda tableti var artık. Düzen oturtmalıyız abartmaması için. Arkadaşlarından duyduğu birkaç oyun var hemen onları yükledi. Umarım çok didişmeyiz bu konuda.. Kuralları oturtmamız lazım abartmaması için. Sizlerin deneyim, tavsiyesi varsa yazarsanız sevinirim…

 

şundan bundan

Altın Bilezik Modellerini İnternette İnceleyin

Altın Bilezik Modellerini İnternette İnceleyin

Altın bilezikler özellikle yılın çeşitli dönemlerinde hediyelik olarak satın alınan tasarımların başında geliyor.  Düğün sezonlarında evlenen çiftlere hediye etmek için çok sayıda kişi rotasını 22 ayar altın bileziklere çeviriyor. Model seçenekleri bakımından onlarca farklı tasarımın beğeniye sunulduğu  22 ayar bilezik modelleri her tarza hitap etmeyi başarıyor. Çeşitli işlemelerle göz alıcı bir görünüm kazandırılan altın bilezik tasarımları da seçenekleriniz arasında bulunuyor.

Elbette söz konusu olan 22 ayar altın bilezikler olunca fiyat konusu çok daha fazla önem taşıyabiliyor. Bu noktada sizlere önerimiz uygun fiyat sunan platformlardan alışveriş yapmanız ve böylelikle  ayırdığınız bütçeyi çok daha verimli bir şekilde kullanmanız olacak. Özellikle internet üzerinden online olarak sipariş vermeyi tercih ettiğinizde karşınıza çok daha uygun fiyatların çıkacağından emin olabilirsiniz.

Düşük Fiyat Sunan İnternet Sitelerini Keşfedin!

İnternetten sipariş kabul eden firmaların tamamının düşük fiyat sunduğundan söz etmiyoruz. Doğru adresleri keşfetmeniz bu noktada ciddi bir bütçe tasarrufu yapmanızı sağlar. Dolayısıyla öncelikle hangi adreslerin size daha uygun fiyatlar sunduğunu tespit etmeniz gerekiyor. Bu konuyu sizler için mercek altına aldık ve en popüler platformların  hangi fiyatları sunduğunu araştırdık. Sizlere önerimiz tercihinizi Altınbaş internet sitesinden yana kullanmanız olacak. Online olarak rahatlıkla sipariş verebileceğiniz bu site üzerinden onlarca farklı model seçeneğini kolaylıkla inceleyebilirsiniz.

Zengin Model Seçeneği Arasından Seçim Yapın

Altınbaş internet sitesinin bu kadar ilgi görmesinin nedenlerinden biri zengin bir model seçeneği yelpazesini beğeniye sunuyor olması… Bununla birlikte yılın sadece belirli dönemlerinde değil tüm yıl boyunca fiyatlarını gayet makul seviyede tutuyor olması elbette dikkatlerden kaçmıyor. Bununla birlikte cazip ödeme kolaylıkları da sunuluyor böylece bütçeyi zorlamadan kazançlı bir alışverişle altın bilezik ihtiyacının karşılanması mümkün olabiliyor.

Hem sade bir görünüme sahip olan hem de çeşitli işlemeler ve swarovski taşlarla gösterişli bir görünüm kazandıran altın bilezik modelleri Altınbaş internet sitesinde beğeniye sunuluyor. Oldukça yüksek düzeylerde indirimlerin uygulandığı bilezik tasarımları da seçenekler arasında yer alıyor. İndirim fırsatından faydalanmak isteyenlerin acele etmesi gerekir. Çünkü fiyatlar düşük olduğundan model seçenekleri çok kısa bir süre içerisinde tükenebiliyor.

şundan bundan

1 yaşıma daha girdim :)

Evet 1977 den bu yana yaşamaya devam. Yeni yaşa girdim 🙂

Bu yaşımda kendime çiçek sepetinden hediye yolladım 🙂 Napıcan elin varsa başını kaşırsın .. Hep bu müzikli atlıkarıncalardan istemiştim ohh kendime doğumgünü hediyesi aldım 🙂 Kendime not bile yazdım.. Bu arada fotoğraftaki minik tatlış oyuncak da oğlumun hediyesi .. adını Kubi koydum 🙂

Aslında ikinci hediye olarak ennnn sevdiğim ve enderrr buluştuğum harika çikolatadan da alıcaktım ama fiyatı beni ürküttü 🙂 vazcaydım.. en iyisi para biriktireyim bi daha ki doğumgünüme inşallah 🙂 ahh bu çikolata öyle güzel ki… badem ezmesi delisi olarak enfes ötesi..

Neyse doğumgünüme döneyim. Bol öpüşmeli, sevgi sözcükleriyle, sarmalamayla geçti çok şükür. İşyerimde ve evimde…bin şükür..

Canım biricik oğlum da bana el iziyle hediye hazırlamış.. Hayatım onun sayesinde daha değerli daha güzel. Eşim de pasta, hediyeler almış. Ablam evimizde misafirdi o da hediyeler verdi. Evde yemek derdi olmayıp dışarda yemek yedik oohh ne mutlu bana..

Yeni yaşımdan…43 den beklentilerim var… Yeni yaşımda en istediğim şey sağlıklı bir vücut. Fazla kilomu verebilmek.. Spondilit artrit hastalığımın ( omurga iltihabı ) sessizde kalmasını istiyorum. Ağrısız günler istiyorum. Sağlıklı olursam diğer bütün isteklerimi zaten kısmet oldukça yapacağım demektir… en önemlisi sağlık. Birkaç senedir sağlıkla ilgili hem ailemde hem kendimde çok acılar, sıkıntılar yaşadım. Geyik ama gerçek işte bu.. sağlık herşeyin başı.. sonra ise çokça gezmek, çokça gülmek ve eğlenmek.. Depremsiz, savaşsız, barış dolu, çevre dostu günlere………

şundan bundan

Oyun her yerde…

Neden Oyunları Seviyoruz?

Çocukluk döneminden söz etmiyorum, yetişkinler olarak neden hala oyun oynamayı çok sevdiğimizi bilen var mı? Bu konuda elbette sayısız araştırma yapıldı ve halen yapılıyor. Bu araştırmalar gösteriyor ki oyunları çok sevmemizin arkasında hissettirdiği önemli duygular var. Bunlardan ilki “başarı elde etme güdüsü” olurken bir diğeri de “sosyalleşme ihtiyacı” şeklinde karşımıza çıkıyor. Nedeni ne olursa olsun bilgisayar oyunlarının yaşattığı haz, hayatta çok az şeyde yakalanabiliyor.

Kubilayla sinemaya gittiğimizde sinema girişindeki oyun konsollarına takılıyoruz. Kubilay deli oluyor onlara. Evde tablet yok. 8 yaşına söz verdik. Araba, motor yarışları çok seviyor. Baba zaten dünden razı eve playstation alsak 🙂 Gerçi sıra kavgasından korkuyorum:)

Çünkü  PlayStation oyunları bilgisayar oyunu dendiğinde ilk akla gelen şey. Daha önce hiç PS oyunlarını denemeyen var mı? O grafikler, çizimleri aksiyon ve hassas kontrol pek çok farklı bilgisayar oyununu geride bırakıyor. Haliyle oyun oynamanın yaşattığı duygular da had safhaya çıkıyor. Çünkü PS oyunlarında başarı elde etmek zor ve bunu yakaladığınızda oyundan alınan haz da ikiye katlanıyor. Hastaları tutkunları var büyük küçük.

Oyun Oynamak Kendine Zaman Ayırmaktır!

Siz ne düşünüyorsunuz, bilmiyorum ama oyun oynamaya karşı değilim yeter ki tadında bırakılsın 🙂 Bilgisayar oyunları aslında kişinin kendine zaman ayırmasıdır. Hayatın her daim zorunlulukları, sorumlulukları ile zaman geçirecek değiliz. Eğlenmeye de zaman ayırmalıyız ve aslında eğlenmeyi bir ihtiyaç olarak görmeliyiz. Bunun en konforlu yolu yeni bir PS oyunu temin etmek! evde rahat rahat… Uykunuz kaçtığında, stresli bir gün geçirdiğinizde, yalnız zaman geçirmeye ihtiyaç duyduğunuzda en büyük yardımcınız PlayStation oyunları olabilir belki de…

Eğlence ihtiyacınızı evde rahatlıkla karşılamanızı sağlayacak olan bu maceraya neden kayıtsız kalalım ki? Elbette oyun oynamanın keyfinden kendimizi mahrum bırakmak istemeyiz.

“Katılıyorum” Diyenlere Küçük Bir Tüyo!

Eğer böyle düşünüyorsanız, kısa bir süre önce yaptığım bir araştırmanın sonucunu aktarayım. Yeni bir PS oyunu almak isterseniz fiyat araştırmasıyla hiç zaman kaybetmeyin. Çünkü MediaMarkt internet sitesinde PS4 fiyatları çok uygun! Ayrıca oyunun tüm teknik özelliklerine dair detaylı bilgi de bulabilirsiniz. Gayet makul olan fiyattan sizin de faydalanmanızı isteriz. Zaten Mediamarkt her yerde.

Uyarıyorum ! Fiyat çok uygun olunca MediaMarkt internet sitesinde satışa sunulan ürünler çok kısa sürede tükeniyor. Eğer uygun fiyat fırsatını kaçırmak istemiyorsanız acele etmeniz gerektiği bilgisini de ekleyeyim. Malum, PS oyunlarının meraklısı çok fazla… Eğer geç kalırsanız “ürün tükendi” uyarısını görebilir ve üzülebilirsiniz 😛 🙂

 

izledimler, şundan bundan

Film fırtınası…

İzlediğim filmlerden kısa kısa bahsetmek isterim.

” Birthmarked ” ilginç bir film. Ebeveynlik, çocuk yetiştirme konusuna ilgi duyuyorsanız izleyin derim. İki bilim insanı 3 çocuk yetiştiriyor fakat emelleri başka…başka ama bu kadar basit değil çocukları kobay yapmak…

” Dead in a Week : Or Your Money Back  ”  Ölmeye karar veren ve defalarca deneyen bunu da başaramayan genç evladımız sonunda kendini öldürtmek için bir kiralık katil tutuyor. Katille anlaşma anları çok keyifli 🙂 Fakat işler umulduğu gibi gitmiyor… Farklı bir komedi…

” The Back-Up Plan ” bir Jennifer Lopez filmi. Severim hatunu ve bazı şarkılarını. Konusu da ilgimi çekince izlemek kaçınılmazdı. Tatlı bir aşk filmi. Annelik arzusuyla yanıp tutuşan Jennifer fıstığı artık ümidi kesiyor aşktan ve kendine sperm yükletiyor 🙂 benim tabirim bu 🙂 🙂  veeeeee gerisini merak ediyorsanız izleyin. Ben keyifle izledim..

” Book Club ” Yaşları ilerlemiş 4 yakın arkadaş her ay bir kitap seçer okurlar ve üzerine sohbet ederler. Bu sefer seçtikleri kitap erotiktir. Şu ünlü ” Grinin Elli Tonu ” kitabı 🙂 Ve bu kitapla maceralar başlar .. Eğlenceli bir kadın filmi 🙂 Gençliğimin Don Johnson ını da filmde görmek hoş oldu..

” Little Miss Sunshine ” filmi eski bir film. 2007 filmi. Epeydir izlemeye niyetlendiğim ama bir türlü izleyemediğim. Nihayet izledim. Şeker bir film. Filmin en şekeri tabi ki küçük tatlı kız.. Hele de ağladığı sahne yok mu.. naif bir aile filmi. yer yer hüzünlü..yer yer komik.