şundan bundan

ölüm var…

 

planlar yapılır, aşık olunur, işe girilir, gezilir, küsülür, barışılır, kararlar alınır, hatalar yapılır, gülünür, ağlanır, kaçılır, korkulur, nefret edilir, yenir, içilir……… hayat bitene kadar bir sürü şey yapılır, hissedilir.  Canım arkadaşım öldü..  5 yıl önce geçirdiği trafik kazasından sonra eşi ona çok iyi baktı ama çok acı çekti. Defalarca ameliyat geçirdi. Kimi zaman tepki verdi kimi zaman kaçtı. Ve sonunda Allah onu yanına aldı. O benim sürekli dalga geçenimdi, üniversitede okurken yurtta kalırken beni arar bana moral verirdi, benimle hep dalga geçerdi, bana telefonda gitar çalardı, aşklarını anlatırdı, dertlerini anlatırdı, beni güldürürdü, bana kitaplar dergiler verirdi, hep gülümserdi… Şimdi dilerim iyi bir yerdedir. Allah eşine sabır versin. Biraz fazla yaşadıysa eşinin sabrı ve iyiliğindendir.  Hayat bize ne verecek bilemiyoruz. Sanıyoruz ki hep böyle devam edecek, ama her an herşey değişebilir. böyle zamanlarda herşey ne kadar basit ve boş geliyor. tek kalan sevgi. mutlu ol hernerdeysen Hakan. seni çok seviyorum canım dostum…….

şundan bundan

pazartesi sendromsuz pazartesi

Dün uçakla döndük İstanbul’ umuza, yuvamıza. Nereye gidersem gideyim evim gibisi yok. Sanırım birçok insan için de böyle. Uçakta önümüzde yanımızda ve arkamızdaki çocukların gürültüsü ve uçağın kendi gürültüsü beni epey yordu. Üstüne de arada bir sallanmak iyice keyfimi kaçırttı.

Tatil güzeldi. Birkaç can sıkıcı şey olmadı değil. Bize yarım saat uzaklıktaki yerde sel oldu. Arabayla Rize’ ye giderken de yolda gözümüzün önünde feci bir kaza yaşandı ve bizim içine dahil olmamız an meselesiydi şükür ki eşim çok dikkatli ve yavaş bir şöför ki ucuz kurtulduk. Arabadan inip yardımcı olmaya çalıştık yaralılara. Yol açılınca bırakmak zorunda kaldık. Ambulans, polisler, kan, yere dökülmüş fındıklar, cam kırıkları, duman, ağlayan bağıran insanlar….. çok korktuk, sinirlerimiz bozuldu.

Bugün 30 ağustos Zafer Bayramı nedeniyle işe gitmedim yarın iş başı. Tatil dönüşü pazartesi sendromu yaşamadım. Bavul boşalt, çamaşır yıka, şunu yap bunu yap derken yoruldum. Sanırım yarın da işyerinde canıma okunacak 🙂 evrak yığını, telefonlar, mailler…

Çektiğim fotoğraflardan ve gezdiğim yerlerden daha sonra bahsetmek dileğiyle….  

şundan bundan

zaman

Hayatın hızına yetişmek çok zorluyor insanı. Zamanla yarışmak yada akışa bırakmak kendini. Sorun burda mı bilemiyorum. Ya da kesin olmamalı hiç bir zaman insan. Yani kimi zaman zamana kafa tutmalı, kimi zamansa akışına bırakmalı.

“Hiç boş zamanım yok” diyene çok rastlamışızdır. Bunu söyleyenlerin acizce kabullenici olduğunu düşünüyorum. Birşeyleri değiştirmek, yenilemek ve adım atmaktan çekinen veya tembel insanların söylemi gibi geliyor biraz da bana. İnsanın gönülden istediğinde ve bu isteğini gerçekleştirmek için canını dişine takdığında yapamayacağı şey yok gibi. Heves mühim, çaba mühim.

Zamanını iyi kullanmak, programlamak isteyen insanın bunu yapabilmesi için ilk önce kendini iyi tanıması gerekiyor. Kendi huylarının farkında olması şart. Ve bu huylarına göre strateji belirlemesi işini daha da kolaylaştıracaktır. Yani huyuna göre tarz. Nabza göre şerbet gibi.

Gürültüde dikkati dağılan birinin çok dikkat isteyen bir işini en gürültülü zamanına ayarlamaması uygundur örneğin.

Hayat küçük detaylarla kendini yaratıyor. Küçük şeyler, küçük detaylar büyüğe yol alır, büyüğü oluşturur. Küçük bir alışkanlığımızı değiştirmeye çalışıp da değiştirdiğimizde bile hiçbirşey eskisi gibi olmuyor. Buna inancım sonsuz. Damlaya damlaya göl olur boşuna söylenmemiş. Uygulaması bedava. 

şundan bundan

Kelimeler

Bu yazımı aylar önce yazmıştım  notlarımda buldum ve yeni bloguma eklemek istedim.

KELİMELER

Sözcüklerin gücünü anlamadan insanların gücünü anlayamazsınız demiş Konfiçyüs.

Benim için;

Bazı kelimeler vardır unutulmayan… Etkilenilen… Komik olan, olmayan… Anlamı bilinen, bilinmeyen.

İşte benim şu an aklıma gelen kelimelerim;

Endoplazmik retikulum : Şimdi otur çiz deseniz çizerim ben biyoloji dersinde hocamızın öğrettiği resimi.. O resimdeki unutulmaz parçadır benim için endoplazmik retikulum 🙂

Refrigerator : Refrecireytır diye okunuyor. İngilizce. Anlamı ise buzdolabı. Öğrendiğimden beri telaffuzunu sevdiğim yabancı kelimelerdendir.

Telekominikasyon : Bunu demeye bayılırım. Çok zevklidir. Hel o komini kısmı yok mu. Çok hoşuma gider. İngilizcesi de güzeldir. Telekominikeyşın diye söylenir ya ayy çok havalıdır çok severim:))

Melodi : Anlamına yakışır. Sanki bu kelimenin arkasında hep fon müziği vardır.

Kes köse : Fransızcadır. Bu nedir anlamına gelir. Yazılışı çok farklı ve zordur, ben okunuşunu severim.

Gelincik : En sevdiğim çiçek olması bir yana, okunuşu, cik eki ve yazılışı hep hoşuma gitmiştir.

Sizin söylemesi hoşunuza giden favori kelimeleriniz var mı? Paylaşırsanız sevinirim 🙂

şundan bundan

tatildeyim tatildesin tatilde

Siz bu yazıyı okurken ben çok uzaklarda olacağım . . . . . .

Yollarda olacağım . . . . .

Rize, yeşil, mavi, sevgi dolu muhabbetler, işden uzaklaşmak, gezmek, yemek . . . .

Ruhumu nadasa bırakmak istiyorum uzaklarda . . .

Değişiklik iyidir . .

Tatiller bana hep iyi gelir ve yine iyi gelecek .

kitaplık

Ruh Eczanesi

Osho’ nun ” Ruh Eczanesi “ adlı kitabını okudum. Eğer egzersiz yapmaktan hoşlanıyorsanız tercih edebilirsiniz. Nefes egzersizleri, düşünce / meditasyon egzersizleri var.  Rahatlama, gevşeme teknikleri var.

Kitapta yazanlardan örnekler;

Bedeninin nerelerinde kısıtlı hissettiğine bakmalısın.Yalnızca 3 şey yap.

Birincisi: Yürürken veya ayaktayken, ya da hiçbirşey yapmadığın bir anda, derin bir şekilde nefes ver. Vurgu nefes alışta değil verişte olmalı. Yani derin bir şekilde nefes ver ve ne kadar çok havayı dışarı atabilirsen at. Ağızdan nefes ver ama bunu o kadar yavaşça yap ki, biraz zaman alsın. Ne kadar uzun olursa o kadar iyidir çünkü daha derine gidiyor demektir. Bedendeki tüm hava dışarı atıldığında beden nefes alır, sen değil. Nefes veriş ağır ve derin, alış ise hızlı olmalı. Bu, göğsün etrafındaki zırhı değiştirecektir.

İkincisi: Biraz koşmaya başlayabilirsen bu da faydalı olacaktır. Millerce koşmak şart değil-bir mil yeter. Yalnızca bacaklarından bir yükün kaybolduğunu, sanki üstlerinden kayıp gittiğini canlandır. Eğer özgürlüğün çok fazla kısıtlanmışsa, sana şunu yapman, bunu yapmaman, şöyle olman, böyle olmaman, şuraya gitmen, buraya gitmemen söylendiyse, bacakların bu zırhı taşıyor demektir. Yani koşmaya başla ve koşarken de dikkatini nefes vermeye odakla. Bir kez bacaklarını ve onların akışkanlığını geri kazandığında, muazzam bir enerji akışına sahip olacaksın.

Üçüncüsü: Gece uykuya yatarken giysilerini çıkardığında, yalnızca giysilerini değil, zırhını da çıkardığını hayal et. Bunu gerçekten yap. Zırhı çıkar ve güzel, derin bir nefes al – ve uykuya zırhsızmışcasına, bedeninde hiçbir yük veya kısıtlama taşımaksızın yat.

♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦

Kişi kendi olumsuz tarafını da kavramalı ve o konuda rahatlayabilmelidir. O zaman bir gün şaşırarak göreceksin ki, bu olumsuz taraf hayata tat, tuz katıyor. Bu gereksiz bir şey değil; hayata lezzet veriyor. Yoksa hayat son derece donuk ve tekdüze olurdu. Düşün ki kendini hep sadece daha mutlu, daha mutlu, daha mutlu hissediyorsun… Ne yapardın o zaman? O mutsuzluk anıları hayata yeniden tat, tuz, arayış, macera katıyor. Yeniden iştah kazanıyorsun.

Varlığına bütüüyle sahip çıkmalısın. İyisiyle, kötüsüyle her yönünü kabullenmelisin kendinin. Herhangi bir şeyden kurtulmak söz konusu değil. Kimse asla hiçbirşeyden kurtulmuyor, kişi sadece yavaş yavaş herşeyi kabullenmeyi öğreniyor. İşte o zaman karanlıkla ışık arasında bir ahenk oluşmaya başlıyor ve bu çok güzel bir şey. Yaşam zıtlık sayesinde bir ahenge dönüşüyor.

Bu yüzden, bu anları da yaşamaya çalış. Sorun yaratma. ” Ne yapsam da şu huzursuzluktan kurtulsam? ” diye düşünme. Huzursuzsan, huzursuz ol! Mutsuzsan mutsuz ol, büyütme bunu – sadece mutsuz ol; zaten başka ne yapabilirsin ki?

Bu tıpkı iklimlere benzer: yazın hava ısınır, bu konuda elinden ne gelebilir? Hava sıcakken, ısın ve terle, soğuduğunda ise titre ve keyfine bak! Yavaş yavaş zıt kutupların arasındaki ilişkiyi görmeye başlayacaksın. Ve bu kutuplaşmayı anladığın gün müthiş bir anlayışa ermiş, büyük bir şey keşfetmiş olacaksın.

aldımverdim

renkli ciciler

Flor Mar ın tırnaklarında süs sevenler için düşündüğü bir güzellik. ” Nail Art “. Ben de dayanamadım aldım 2 tane. Tanesi 1,90 dı. Renkler çılgın biliyorum ama çok hoş 🙂 Ben zaten evdeki çeşitli ojelerimle tırnağıma süsler yapıyordum ama bunun fırçası çok güzel. Ojelerin yanındaki bıdık da benim yeni kağıt tutucağım. İşyerim pek ciddi bir yer ama benim masam ciddiyetten uzak böyle şeyler kullandığım için 🙂

şundan bundan

fotoğraflar benden

 

İşte benim cici süslü fotoğraf makinem. Çoğu zaman kendi çektiğim fotoğrafları göreceksiniz yazılarımda. Tabi tamamen amatörce, zevkine 🙂 Blogcu ile uğraşırken evde bilgisayarımız yoktu. Artık var şükür. Ben de bunun ara ara tadını çıkarmaya çalışıyorum. Haftaya izne ayrılıyorum ve eşimin memleketine gidiyoruz. Ama ben otomatik yazılar ekleyeceğim bloga. Yani blogu boş bırakmak  yok 🙂

♥ Kalp sembolünü çoook severim. Blogumda bol bol kalpli şeyler görebilirsiniz.

şundan bundan

Merhaba :)

http://guzela.blogcu.com/ adresinde ikamet ederken Blogcu’ ya küsen ben kendimi burda buldum… Yeni bir insanı tanımak gibi yeni bir yerde yeni bir blog hazırlamak.. ( Amma yeni dedim bu arada:) ) Dilerim bu wordpress olayını kıvırırım. Çünkü pek bir cahilim. İlk yazıma çok sevdiğim bir fotoğrafımı eklemek istedim. Anneciğimin kucağındayım ve üzerimde en sevdiğim elbisem var.