kitaplık

Şımarık Çocuk Bir Şehir Efsanesi

Alfie Kohn’ un kitabı ” Şımarık Çocuk Bir Şehir Efsanesi’ ni bitireli günler oldu fakat bloğa yazmak bir türlü kısmet olmadı. Ağır ağır okuduğum bu kitapta çocuk yetiştirmedeki tutumlarla ilgili fazlasıyla araştırmalara, makalelere değinilmiş. Helikopter ebeveynlik konusu özellikle.. Ödüllendirme, ceza, övgü motivasyon, özsaygı konusu da çok detaylı işlenmiş. Türlü türlü deneyler, çalışmalardan ve hipotezlerden bahsediliyor. Yani akademik bir kitap. Eğitim bilimine ilgi duymuyorsanız ağır gelebilir içeriği, dili.

Şimdi alıntılarımı paylaşmak isterim sizlerle… eğer bloğuma mailinizle kayıtlıysanız ( sağda kayıt yeri var 🙂 kayıt olursanız yeni yazılarımı mailinize haber verecek ) yorum bırakın mail adresinize bu kitabın pdf  halini gönderebilirim ilgileniyorsanız.

— Resim halindeki alıntıların üzerine tıklarsanız okunaklı halini görebilirsiniz.

* * * * *

Şöyle düşünelim: Eğer ebeveynlerin okul ödevlerine fazla karışıp

karışmadığını sorguluyorsak, ödevin yapmaya değer olup

olmadığını (hatta okulda zaten saatler geçirmiş çocuğun evde

neden ikinci vardiyaya başladığını) sorgulamıyoruz demektir.

Eğer çocukları çok kolay veya sık övüp övmediğimizi irdeliyorsak,

övgünün kontrolcü niteliğinden ötürü mahzurlu olup olmadığına

değinmiyoruz demektir.

* * * *

Freud’un ve diğer derinlik psikologlarının yazılarını hiç okumamış

kişiler dahi bilir ki, sürekli atıp tutan ve böbürlenen, başarılarını

anlatan veya pahalı giysi ve takılarını göstermeye çalışan,

herkesten çok daha iyi olduğunu söyleyip duran insanlar, aslında

hiç de etkileyici olmadıklarına dair derinlerde hissettikleri kuşkuyu

susturmaya çalışıyor olabilirler. Rekabetçi birini incelerken

kişiliğinin yüzeyini biraz kazıdığınızda baskın bir özgüvensizlikle

ve kendinden kuşku duyma eğilimiyle karşılamanız gayet

olasıdır. Aynı şey narsistler için de geçerlidir: “Görkemli kişiler

olduklarına inanırlar ( . . . ) ama savunmasızlık ve kırılganlık belirtileri

deneyimlerler; kendilerinden kuşku duymaktadırlar.”19

Saldırgan bireyler için de benzer şeyler söylenebilir

* * * *

Bence ebeveyn olarak üstesinden gelmemiz gereken en büyük

zorluk direnç göstermeyen çocuk tercihimizi bir kenara bırakmak

ve kısa vadeli başarıyı bir ölçüt olmaktan çıkarmaktır

(özellikle de başarıyı alışılmış ve yavan standartlar üzerinden

tanımlıyorsak) . Çocuklarımızın tüm yaşamları boyunca token

(not, para, onay) toplayan değil de, esinleyen ve etkileyen bireyler

olmasını istemez miyiz? Kişisel çıkarları yerine çoğunluğu

düşünmeleri daha makbul değil midir? Gelenekleri farklı bir bakış

açısıyla değerlendirmeleri ve saçma, baskıcı veya kendi amacına

zarar veren unsurları sorgulamaları bizi memnun etmez

mi? Her daim yapılagelmiş olanı sırf her daim yapılageldiği için

sürdürmelerini mi istiyoruz?

Bu iddialı hedeflerin üç bileşeni vardır. Birincisi, çocukların

sevme, umursama ve duyarlılık gösterme eğilimini güçlendirmek ve

“toplum yanlısı” (prosocial) bir yönelim geliştirmektir. İkincisi,

özgüvenlerini ve fikirlerini ortaya koyma eğilimlerini desteklemektir.

Üçüncüsü, kuşkuculuğun ve her şeye uymaktan kaçınmanın

değerini anlamalarını sağlamaktır.

* * * *

Keşfetmeye, fikirlerini savunmaya, bazen hatalar yapabildiklerini kabul etmeye

ve otoriteyi sorgulamaya daha yatkın olurlar. Alışılmadık

yanıt ve tepkilerini gerçekten memnuniyetle karşıladığımızı açık

biçimde ortaya koymamız ve söylediklerimize kafa tuttukları

zaman savunmaya geçmekten kaçınmamız gereklidir. Aslına

bakarsanız, karşı savlarını (onlara katılmasak bile) nasıl olabildiğince

ikna edici şekilde savunacakları konusunda da çocuklara

yardım etmeliyiz. Amacımız bir tartışmayı kazanmak değil,

çocukların kendi başına düşünmesini (ve bunu gittikçe daha da

becerikli biçimde yapmasını) sağlamaktır. Özetle şunu diyebiliriz ki, çocuklar karar vermeyi ancak karar

vererek öğrenebilirler, talimat izleyerek değil. Eğer dünyayı

daha iyi bir yer yapmak için sorumluluk almalarını istiyorsak, o

zaman onlara sorumluluk vermemiz gereklidir. Bu da kontrolü

(ister pervasızca ister de nazikçe uyguluyor olalım) biraz azaltmak

gerektiği anlamına gelir. (Nazikçe kontrol uygulamanın

örneği bizi memnun eden çocuğu övmektir, bu da özgüvensizlik

ve otorite konumundaki kişiye bağımlılık yaratır. Ne kadar

övgü kullanırsak çocuk da övülmeye o kadar gereksinim duymaya

başlar.) Bu ebeveynlik yaklaşımıyla, başkalarıyla ilişkilerimizin

saygı ve işbirliği temelinde ilerleyebileceğini gösteririz.

Bizi otoriteyi sorgularken ve inandığımız bir ülküyü savunurken

görmeleri de çok etkili bir örnek teşkil edecektir.

* * * *

 

şundan bundan

İlkokula başlıyooorr

Canım oğlum Eylülde okula başlıyor. Çok heyecanlı…Ben ondan daha çok heyecanlıyım. Şimdiden çok sevdiğim Pinterestde ( Hesabım https://tr.pinterest.com/ISTLoveandSmile/  ) böyle konular biriktiriyorum, okuyorum… 18 aylıktan beri anaokuluna gittiği için ve geçen sene ilkokula başlatmadığımız için çok şükür zaten kalem tutma, harfler, sayılar, ingilizce konusunda epey iyi. Ve çok da hevesli okula gitme konusunda. Fakat disiplin, oyuncaksızlık, oyun oynama arzusu ve iletişim konuşma sevdalısı olması beni heyecanlandırıyor. Umarım öğretmeni pozitif ve sevgi doludur. Aranızda ilkokul konusunda tecrübesini, anısını, uyarılarını paylaşmak isteyen tavsiye vermek isteyen olursa sevinirim lütfen yazın..

 

kitaplık

Beyaz Zambaklar Ülkesinde…

Atatürk’ ün müfredata konulmasını arzu ettiği bu kitapla bir mecburiyet sebebiyle tanıştım. Tarihden pek hoşlanmadığım için başta önyargılı yaklaşığımı söyleyebilirim. Kitap 1920 lerdeki Finlandiye ile ilgili. Bataklık ve kayalık olan bir ülkenin kalkınmasının temelini anlatıyor. İsveç ve Rusya ile olan ilişkisi.. Ülkeyi kalkındırma çabasında olan filozof, din adamları..Kalkınmanın her ayağı…Ordu, din, çocuklar, eğitim, futbol, tarım..
Kitaptan biraz alıntı eklemek isterim fakat öncelikle FİNLANDİYE EĞİTİM MODELİ’ nden de bahsetmek isterim. Bu kitaptan önce de Finlandiya’ nın eğitim sistemiyle ilgili bilgim vardı. Çünkü oğlumun okulunun eğitim danışmanı değerli Ali Koç ( eğitimpedia ) Finlandiye Eğitim Modeli’ ni de gözlemleyerek kendi okuluna (Fide Okulları) uygulayabildiği kadar uygulamaya çalışıyor bunu biliyorum. Finalndiya ve Türkiye arasında fazlasıyla farklar var tabi buaraya aynen uygulamak çok zor. Finalndiye Eğitim Modelinde İlk 6 yıl ödev not yok.. Ödev neredeyse yok. Müfredat basit ve öğrenci öğretmen şekillendiriyor müfredatı. 16 yaşında genel bir sınav varmış sadece. Ders saatleri az. Oyuna spora teşvik çok. Rekabeti onaylamıyor okullar. Özel okul yok. Öğretmen olmak kolay değil ve çok önemli bir mevki orada.  Darısı başımıza diyorum biraz ümitsiz olsam da…. Çocuklara okul dışında da örnek olmamız iyi eğitim vermemiz okumaya deneye teşvik etmemiz ne kadar önemli. Okullarımız iyi değilse biz anne babalar teyzeler halalar komşular çevremizde ne kadar çocuk varsa o çocuklara iyi örnek olmalıyız onlara ışık tutmalıyız….Ben elimden geleni yapıyorum çocukları çok önemsiyorum.
Neyse , Bu kitap hakkında araştırma yaparken bir blog yazısında çok etkilendiğim bir kişiyle karşılaştım….ve bilmediğim tanımadığım için utandım. Onu da bir dahaki yazımda paylaşacağım. Öncelikle o kişiyle ilgili okumam gereken bir kitap ve videolar var. Sonrasında buraya mutlaka yazacağım.
Kitaptan alıntılarımı paylaşayım…
“TANRIM, BENİ DOSTLARIMDAN KORU, DÜŞMANLARIMLA KENDİM BAŞEDERİM. “
Dindarlık işte budur. Herşeye ve herkese karşı hissedilen temiz ışıklı ve yaratıcı sevgi duygusudur. Papaz Mcdonald
”aydın olmak sizin için bir vazife ifa etmenşz gereken bir hizmettir. sizin göreviniz bir mum gini yanarak halkı aydınlatmaktır. mumu yaktıktan sonra fanus altında tutmazlar etrafa daha iyi ışık saçabilmesi için yüksek bir şamdana yerleştirirler.”
Öğretmenlere ve akademisyenlere hitaben ; ” Aziz arkadaşlar! çalışma koşullarınızın ne kadar ağır olduğunu biliyorum. insanlarınızın emeğinizi değerlendirmediği ıssız yerlerde nasıl yaşadığınızı biliyorum. maddi durumunuzu da anlıyorum. ama ne yapabiliriz? unutmayın: halkı uyandırmaya daha yeni başlıyoruz…sizleri fedakarlığa davet ediyorum herkesi değil, yalnıca fedakarlık yapmayı kabul eden ve bunu yapabilecekleri çağırıyorum. afedersiniz ama sizinle açık konuşacağım: biliyorum ki, her meslekte olduğu gibi aranızda ruhen eğitmen olmayanlar da var. onlar sanatkar bile değiller. onlar mesleklerini sevmeyen, mesleklerini kahreden tembellerdir. bir arkadaş olarak onlara nasihat ederim: okulu bırakın. başka bir uğraş bulun, yazıhanelere gidin, tüccar olun. başka işlerle ilgilenin. ama canlı ruha ve büyük bilgiye gerek duyulan meslekleri işgal etmeyin…”  johan wilhelm snelman
‘Anne-babalar çocuklariyla hiç ilgilenmezler. Ara sira onlara sekerleme ve oyuncak almaktan öteye bir is yapmazlar. Bu durum karsisinda çocugun akli, fikri, ruhu islenmemis bir tarla gibi kalir. Buraya yararli hiçbir sey ekilmis olmaz. Anne-babalar çocuklara “yalan söyleme,yaramazlik yapma,bu hareket kötüdür, nefret uyandirir, günahtir,” gibi nasihatlerde bulunurlar, ama nasihatleri veren kisiler birbirlerini aldatirlar. Onlarin yaninda öyle davraniniz ki sizin meziyetlerinizi bizzat görerek sizi sevmeye baslasinlar’
‘Devlet büyük bir ailedir Halk kitleleri ise sizin küçük kardeşlerinizdir. Onların kötü yaşam biçimleri toplumun üst sınıflarının utancı ve cinayetidir’

 

kitaplık

Çocuklar Okulu Neden Sevmez?

çocuklrBu kitabı ne zamandır okumak istiyordum ama kafamı toplayamıyordum çünkü yüzeysel bir kitap değil. Bol örnekli (hem de oldukça güncel örnekler..diziler, ünlüler, vs ) , araştırmalı, deneyli bir kitap. Öğrenme, zeka , hafıza konusunda dolu bir kitap.. Özellikle öğretmenlerin, eğitimcilerin, sunum yapanların kesinlikle ve kesinlikle okuması gereken bir kitap.

Baktım bir türlü okuyamıyorum böyle durumlarda yaptığım üzere karıştırma, atlaya atlaya okuma tekniğime geçtim.. Ve atlamalarımda bu noktaları da bloğumda paylaşmak istedim. Kitabı merak edenlere acaba okusam mı demeden önce yol gösterici olur diye düşündüm.

Bu arada ben bu kitabı çok okumak isterim diyen varsa aranızda aşağıya yorum yazın. Yorum yazarken mail adresiniz gizli kalıyor sadece ben görebiliyorum. Size mail olarak kitabı gönderebilirim. Çünkü kitap bende pdf olarak var.

kitap1 kitap2 kitap3 kitap4 kitap5

 

 

şundan bundan

Öğrenme Stilleri Testi

Saklamak istediğim bu yazıyı bloğumda paylaşmak istedim…

** Öğrenme Stilleri Testi **

Sizi en iyi tanımlayan aktivitelerin yanına bir işaret koyun. İçinde en fazla işaret bulunan bölüm sizin baskın öğrenme stilinizi belirler. Farklı bölümlerde aynı sayıda işaretlenmiş aktivite bulunabilir. Bu da davranışlarınızda ya da öğrenme ortamlarında her üç öğrenme stilini de eşit ağırlıklı olarak kullandığınızı gösterir.

Dokunarak-Hareket ederek

  1. _______ Boş bir kağıda sütunlar çizmem istendiğinde kağıdı katlarım
  2. _______ Sandalyade otururken sallanırım
  3. _______ Bacağımı sallarım
  4. _______ Kalemimi elimde döndürürüm, masada tempo tutarım
  5. _______ Herşeye dokunmak isterim
  6. _______ Kapının üst çerçevesine asılarak odaya atlamak isterim
  7. _______ Bir şeye dokunmadan sadece görerek ve duyarak ona inanmam
  8. _______ Genellikle hiperaktif olduğum söylenir
  9. _______ Objeleri biriktirmeyi severim
  10. _______ Kürdanları, kibritleri küçük küçük parçalara kırarım
  11. _______ Aletleri açan boşaltır sonra yine bir araya getiririm
  12. _______ Genellikle çok banyo yapar ya da duş alırım
  13. _______ Genellikle ellerimi kullanarak ve hızlı konuşurum
  14. _______ Başkalarının sözünü keserim

__________ TOPLAM

Duyarak

  1. _______ Konuşmayı severim
  2. _______ Dinlemeyi severim
  3. _______ Kendi kendime konuşurum
  4. _______ Yüksek sesle okurum
  5. _______ Okurken parmağımla takip ederim
  6. _______ Okurken kağıda çok yaklaşırım
  7. _______ Gözlerimi ellerime dayarım
  8. _______ Genellikle diagram ve grafiklerle aram iyi değildir
  9. _______ Yazılı karikatürleri tercih ederim
  10. _______ Görsel ve sözcük hatırlama hafızam iyi değildir
  11. _______ Kopyalanacak bir şey olmadan kolay çizemem
  12. _______ Haritalardan çok sözel tarifleri ve yönergeleri tercih ederim
  13. _______ Öğrenmek için jingle kullanırım
  14. _______ Sembol ve simgelerle aram iyi değildir
  15. _______ Sessizliğe dayanamam..ya ben ya da diğerlerinin konuşmasını isterim

__________ TOPLAM

Görerek

  1. _______ Duyduğum yönergelere dikkat etmem
  2. _______ Sözel tariflerin tekrarlanmasını isterim
  3. _______ Sözcükleri hatasız yazarım
  4. _______ Konuşmacının ağzını izlerim
  5. _______ Şarkı sözlerini hatırlamada zorlanırım
  6. _______ Çok not tutarım
  7. _______ Başkalarının ne yaptığını gözlerim
  8. _______ Radyo ve televizyonu yüksek sesle dinlerim
  9. _______ Diagram ve grafikleri kolay algılarım
  10. _______ Telefonda konuşmayı sevmem
  11. _______ Biri bana ders verir gibi birşeyler anlatırsa başka dünyalara dalarım
  12. _______ Sözel yönergeleri kullanamam..haritaya gereksinim duyarım

__________ TOPLAM

****  Farklı öğrenme stilleri için öneriler  ****

Dokunarak-Hareket ederek

Ders çalışırken

Sık sık ara vermeye gereksinim duyabilirsiniz. Sözcükleri ya da sözel bilgileri öğrenirken onları kuma yazın! ya da kilden yaratın!. Öğrenirken ellerinizi kullanabileceğiniz her fırsat size yardımcı olacaktır. Ders çalışırken hareket edin. Örneğin küçük çocuklar çarpım tablosunu öğrenirken trampolin üserinde atlayabilirler.

Öğretmenlere ipuçları

Bu öğrenciler genellikle öğretmenleri tarafından başarısız olarak görülürler. Aslında bu öğrenciler yaratıcıdırlar ve ellerini kullanabilecekleri fırsatlar ararlar. Sınıfta mümkünse size yakın oturmalılar ve aktiviteleri iyi organize edilmelidir. Bu öğrencilerin hareketliliklerinden sınıfta yararlanabilirsiniz. Örneğin sınıf panosunu düzenleyebilirler, sınıfın temizlenmesine yardımcı olabilirler ya da hareket gerektiren diğer işleri yapabilirler. Hatta sınıfta yapmaları gerekenleri ayakta yaharak bile daha rahat edebilirler.

Duyarak

Ders çalışırken

Bu öğrenciler ders çalışmak için sessiz bir yere ihtiyaç duyarlar. Yüksek sesle okumakla ya da teybe kaydedilmiş materyali dinlemekle öğrenmelerine katkıda bulunurlar. Başka bir arkadaşla çalışmak da bu çocuklar için iyi olabilir.

Öğretmenlere ipuçları

Bu öğrencilere önceden kaydedilmiş bilgiyi dinletebilirsiniz. Bu mümkün olmazsa kendi kendilerine yükses sesle okumalarna ya da bir arkadaşı okurken dinlemelerine izin verin. Yazıl ödevlerde büyük ihtimalle ekstra zamana gereksinim duyabilirler.

Görerek

Ders çalışırken

Görsel öğrencilerin çalışabilecekleri derli toplu ve karışık ve kalabalık olmayan bir yere gereksinimleri vardır. Ders notları tutmaları yararlıdır. Ders kitabında ya da yazılı metinlerdeki resimlerden çalışmak bu öğrencilere çok uygundur. Bu öğrenciler genellikle yazılı sınavlarda başarılıdır.

Öğretmenlere ipuçları

Bu öğrencilerle çalışırken tahtaya yazarken onlara arkanızı dönmeyin çünkü bu öğrenciler siz konuşurken sizin ağzınızı görmek isteyeceklerdir. Görsel öğrenciler ders anlatımı sırasında eğer not tutmuyorlarsa dersten kolayca uzaklaşacaklardır. Bu öğrenciler yazılı yönergelere gereksinim duyarlar. Bu öğrenciler için genellikle okumayı öğrenirken fonetik yöntem uygun olmamaktadır.

Kaynak: Nancy Cheatwood Ellis © 1996 “A Very Special Education Page”

 

şundan bundan

Çocuğa terbiye…

dünya çocukBugün Dünya Çocuk Günü…Yazmak istediğim birşeyler vardı bu konuda..ve bugüne denk gelmesi bir işaret gibi. Çocuk sevgisi bizim toplumda bence kuru bir sevgiden ibaret. İçinde saygı, hoşgörü barındırmıyor. Bu da beni ifrit ediyor. Hele şiddet..gerek sözlü gerek bedensel şiddet…Tahammülüm yok. Yolda, parkta orda burda çocuğuna korkunç laflar sayan veya çocuğunu çekiştiren birini görünce ciddi fena oluyorum zor kendime geliyorum sonrasında. Büyükler hayatlarındaki yorgunluğun, çaresizliklerin, sinirin, zayıflıklarının bedelini çocuklara ödetiyorlar.

İşyerinde çok yorulduysan onun suçu yok,

Kocana kızdıysan onun suçu yok,

Arkadaşınla kavga ettiysen onun suçu yok,

Trafik sıkışıksa onun suçu yok,

Paraya sıkıştıysan onun suçu yok,

Sen kendi hayatını yönetemiyorsan, kendi psikolojinle bir yetişkin olarak ilgilenemiyorsan çocuğun suçu yok….o masum… terbiye etmek örnek olmaktır. Sevgiyle, disiplinle, anlayışla terbiye edilir. Edilmez zanneden beceriksizliğine sığınandır.

Bir evlat dünyaya getiriyorsan ona karşı elinden gelen saygı ve sevgiyi göstermek zorundasın. Öfkenin, zayıflığın, şartların arkasına sığınamazsın.

Bedenleri küçük olabilir ama ruhları çok engin… ve şiddet ( bir fiske de aynı bir hakaret de ) o ruhlarda ne yaralar açar kim bilebilir,, kim garanti verebilir.

Ben de allahın bir kulu olarak sinirleniyorum, yorgun oluyorum, çaresizlikler hissediyorum yaşamımda… ama onu yaralamamaya bunların bedelini ona ödetmemeye son gücümle çaba gösteriyorum. Hatam olursa özür dileyip açıklamalar yapıyorum. Tabi bu yalama gibi olursa anlamı yok. Yap özür dile yap özür dile…bazı hataların özrü ruhta kabul görmüyor. Ben yaşadım. Gönül özür kabul etmiyor bazen. Bu yüzden biz yetişkin olarak kendimize çeki düzen vereceğiz özüre sığınmak yok benim kitabımda.

O benim en kıymetlim bu dünyada…canımdan can… yıllarca beklediğim bebeğim, yavrum… şimdi bir bebek..ama “ insan “ olucak “ adam “olucak…benim görevim yol göstermek, yol açmak sevgiyle, anlayışla, sabırla.. geri kalan onun hür iradesi, seçimleri, kaderi…..son olarak Allah utandırmasın diyorum ve birkaç uzman cümlesini de yazarak Dünya Çocuk gününü kutluyorum. Ve paylaşabilirseniz bu yazımı paylaşmanızı rica ediyorum….

‘Çocuklar dövülmeden terbiye edilir mi hiç’ şeklindeki yaklaşım, çocukların şiddeti normalmiş gibi algılamasına sebep olmakta, çocuk, kardeşini, arkadaşını dövmekten çekinmemektedir. Ailedeki olumsuzluklar, hemen çocuğun iç dünyasına yansır.
Çocuğa doğru davranışları öğretmek çocuk eğitiminde elbette ki çok önemlidir. Ancak, çocuk kendini kontrol etmesini ebeveynlere ve diğer büyüklere bakarak daha çok öğrenir. “

” Dayak atmanın çocuk eğitiminde yeri yoktur, çünkü: O an için işe yaramış görünse bile, çocuğun davranışını değiştirmede aslında daha önce söz edilen bir sandalyede bekleme cezasından daha etkili değildir.

  • Tokat atmak çocuğa sorumluluk öğretmez, tersine onun daha da kızmasına ve hırçınlaşmasına neden olur.
  • Ebeveynlerin çoğu, daha sonradan tokat attıkları için pişmanlık duymaktadırlar.
  • Sürekli tokat yiyen çocukta zamanla bu yöntem de artık işe yaramaz olacaktır.
  • Tokat atmak, şiddetine bağlı olarak çocukta ciddi fiziksel hasarlara neden olabilir

” İster fizikî cezâ, ister materyal cezâ ve ister duygusal cezâ, asıl tesirini, çocuğun ruhunda oluşturur. Annesinden küçük bir tokat yiyen çocuk, yediği dayağın fizikî acısı ile ağlamaz. Çocuk, o dayak sırasında ruhunda aldığı yara ve duygularındaki ezilmenin tesiri ile ağlar. Tıpkı, eşinden dayak yiyen bir kadın gibi… Eşinden “sadece bir tokat” yiyen kadın, acaba tokadın acısı ile mi eşine karşı bir soğukluk hisseder? Eşinin kendisini dövmesinin acısı ile mi uzun bir süre eşi ile konuşmak dahî istemez? Hayır, dayak yiyen eş, kırılan onuru, yok sayılan kimliği ile kocasına karşı soğukluk hisseder. Her ne kadar dayakçı eş:

“-Ya, ne var bunda, altı üstü bir tokat attık!.. Sanki çok mu acıdı? Bu kadar abartmaya gerek yok!..” derken, ne kadar“duygusuzca” bir yaklaşım sergiliyorsa, tıpkı bunun gibi, çocuğuna bir tokat atan annenin:

“-Niye bas bas bağırıyorsun ki, usulca bir defa vurdum, abartmaya gerek yok!..” demesi de o derece duygusuzca bir yaklaşımdır.  ”

”  Göz teması ile anlatabiliyorken, çocuğa bağırmak onun disiplin konusundaki anlama eşiğini yükseltir ve belli bir zaman sonra daha azından anlamamaya başlar. Onu da yeterli görmeyip çocuğa fiziksel şiddet uyguladığımızda artık dayaktan aşağısını anlamaz hale gelir. Ve sürekli dövüldüğünde ise Anadolu tabiri ile “dayak delisi” olur ve artık bu çocuk hiçbir şeyden anlamaz duruma gelir. Önemli olan çocuğun disiplin anlamındaki anlama eşiğini olabildiğince aşağıda tutabilmektir. Bunu da halihazırda uyguladığımız yöntemin bir alt basamağına sonra bir altına çocuğu hazırlayarak başarabiliriz. Bağırmaktan aşağısını anlamayan çocuğa önce ses tonumuzu düşürür ve zamanla beden dilimizi ve gözle temastan anlayacak hale getirebiliriz. ”

” Bağırmak çocukları korkutur. Çocuklara bağırdıkça sizden soğurlar. Bağırdığınız zaman onlara birşey öğretemezsiniz çünkü başka bir ruh haline geçmişlerdir. Ayrıca bağırmamız, çocuklara yalnızca onlara bağırdığımız zaman bizi ciddiye almalarını öğretir.Sürekli bağırmak artık bağırmanın ekstra etkisini ortadan kaldırır ve çocuk bağırmaya karşı kendi savunmasını geliştirmeye başlar.Bu bağırmalar sonucu olarak çocuklar ailelerinden uzaklaşacak gençlik yıllarında çevrelerinin etkisine daha açk olacaktır

Onların çocuk olduğunu unutmayın Beklentilerinizi düşürün, onlar sadece çocuk ve yanlış yaparak, yaramazlık yaparak, sınırları zorlayarak büyüyecek ve doğruları öğrenecekler. Bunu aklınızdan çıkarmamanız sinirinizi kontrol altında tutmak ve daha hoşgorülü olmak için önemlidir. Sinirliyken birşey yapmayın Sinirliyken mantıklı hareket etmek zordur. Eğer birşeye sinirlendiyseniz bağırıp çağırmak çok daha kolay olur. Çocuğunuzu uyarmadan önce sinirinizin geçmesini bekleyin, derin bir nefes alın, eğer bağırmaya başladıysanız yarıda kesip, bir 5 dakika rahatlayın. Sakinleştikten sonra çocuğunuza sakin bir dille durumu anlatın. Önleyici Tedbirler Alın Eğer çocuğunuz dolaptan pirinci çıkartıp halıya döküyorsa, ona bağırmak yerine pirinci vs. onun ulaşamayacağı yerlere koyun. Bıçakları, çatalları yüksek yerlere koyun. Yemek yerken önüne büyük bir örtü serin. Böylece sizi kızdıracak olaylar daha yaşanmadan engellemiş olursunuz. Egzersiz Yapın Bağırmak bir dışa vurum şeklidir. İnsan ne kadar dolmuşsa o kadar kolay bağırır. Sizi rahatlatacak aktiviteler yapın. Bunların en etkilisi egzersiz yapmaktır. Sabahları 40 dakikalık bir egzersiz seansı sinirlerinizin geveşemesine ve çocuklara karşı daha hoşgörülü olmanıza yardımcı olur. Yardım Alın Çocuklara bağırmaya başlamak stresin ve yorgunluğun sonucudur. Çocuklarla ilgilenmek stresli ve yorucu iştir. Arada bir yarım gün bile olsa çocuğa eşinizin ya da annenizin çocuklarla ilgilenmesini isteyin. Bu size kendinizi toplamanız için ihtiyacınız olan vakti sağlayacaktır. Rolünüzü Unutmayın Çocuğunuza her bağırdığınızda otoriterinizden bir parça eksilir. Çocuğunuz sizi kendi seviyesinde görmeye başlar. Çocuğunuzun size saygı duymasını sözünüzü dinlemesini istiyorsanız ona bağırmak yerine sorumluluk sahibi, sakin bir yönetici gibi davranın

izledimler

Her çocuk özeldir…

herçocuk

” Hayat sanki bir pamuk şekerdir umutlar ve hayaller arasında dönen..avucunda biriktir ve tadını çıkar “

diyor filmin içindeki şarkı….. ne hoş bir cümle…

Öncelikle siz bu zamanı ayarlanmış yazıyı okurken ben Erdek’ te tatilde olacağım oğlum ve annemle 🙂 iyi ki şu yazı zamanı ayarlama kısmı var 🙂

Bu filmin methini birçok blogda okumuştum nihayet kısmet oldu izlemek…

Hindistan yapımı film … Taare Zameen Par … yönetmeni başroldeki öğretmenmiş yani Aamir Khan.. başlangıç jeneriği ( böyle diyorlar demi ? ) öyle şeker ki balıklar, karpuz, hayvanlar….. çizgifilm tutkunu olarak çook hoşuma gitti.. Film çizgifilm değil tabiki.

Filmin başlangıcındaki not okumalar harika 🙂 okul günlerimi hatırladım 🙂

Meraklı keşifçi bir çocuğun okul yaşantısı…

Ve çekinmeden diyorum ki öğrencilerine vuran öğretmenlerin elleri ayakları kırılsın o kadar… bazı sahnelerde deli oldum ..

Veee sonraaa olmak istediğim öğretmen şekli belirdi sahnede…işte ben…danseden gülen oyunlar oynatan şaşırtan deli dolu bir öğretmen… böyle bir öğretmen olmak isterdim.

Disleksi ‘ yi anlatıyor film aynı zamanda… Nedir Disleksi…

Disleksi dinleme, konuşma, okuma, yazma, akıl yürütme ile matematik yeteneklerinin kazanılmasında ve kullanılmasında önemli güçlüklerle kendini gösteren bir öğrenme bozukluğudur. Bu bozukluğu olan tanıdıklar kim biliyor musunuz? Sıkı durun şaşıracaksınız … Albert Eistein, Leonardo da Vinci, Tom Crouse, Walt Disney…

Her çocuk özeldir.. her çocuğun kendine has yetenekleri, becerileri vardır.. Yeter ki ona fırsat, destek ve anlayış  gösterilsin… İzlenilesi bri film. Çok beğendim…

Filmle ilgili detaylar, kısa sahneler vs burda –> http://www.sinemalar.com/film/40235/taare-zameen-par

kitaplık

eğitim şart

Şirkette zaman zaman aldığımız eğitimler oluyor. ” Dale Carnegie Training” den bir eğitimdi bu sefer. Eğitim konusu ” Takım Olma ” idi. Eğitimcimiz de ” Hacer Ataç ” dı. Gülüşü enerji veren bir kadındı. Eğitim keyifliydi. Hem kitapçıkdan hem de eğitimcinin anlattıklarından not aldıklarım;
 
* Olumlu yada olumsuz ilk izlenim 7 saniyede gerçekleşiyormuş.
* ………… , ama/fakat/ancak kelimeleri öncesindeki cümleyi olumsuzlaştırıyor. Örneğin ; Raporun güzel olmuş ama 5.sayfada hatalar var. / seni anlıyorum ama gelemiycem.
* Bir araştırmaya göre “Müşteri memnuniyetini 5 kişiye, memnuniyetsizliğini ise 22 kişiye iletiyor, anlatıyormuş. “
* İkna etmede; evet cevabı alabileceğiniz soruları sorup, onaylamalar alıp sonra isteğinizi belirtmelisiniz. Örneğin; annenizden size yeni bir telefon almasını istiyorsunuz diyelim. ( örneği çabucak uydurdum saçma gelebilir 🙂 )
– ben senin bir tanecik kızın değil miyim?
– evet
– odamı toplamıyor muyum?
– evet
– ödevlerimi zamanında yapmıyor muyum?
– evet yapıyorsun
– sana yardım etmiyor muyum mutfakta?
– evet ediyorsun.
– o zaman yeni bir telefonu hakediyorum…….vb
* Değişime açıklık konusunda bir test. Önce kullanmadığınız elinizle isminizi bir kağıda yazın dendi. Yazdıktan sonra şimdi istediğiniz elinizle yeniden isminizi yazın dendi. Eğer o anda istediğiniz elle dediği halde yine az önceki kullanmadığımız elimizdeyse kalem yada durakladıysak yine o elimizle yazmaya çalıştıysak değişime daha çok açıklığı gösterirmiş.
* Başarının 5 anahtarı ; Özgüveni Arttırmak, İlişkileri Güçlendirmek, İletişim Becerilerini Zenginleştirmek, Liderlik Becerilerini Geliştirmek, Stresi Azaltmak ve Olumlu Tavrı Korumak.
* Geribildirim almanın 3 genel yolu vardır:
-Talep ederek
-Talep edilmeden
-Gözlemleyerek
* ” Takdir etmeyi bilelim, sonuna “ama” eklemeyelim ” Şarık Tara
* Araştırmalar, insanların bir şirketten ayrılmalarının veya daha az motive olmalarının en sık rastlanan nedeninin “takdir görmedeki eksiklik” olduğunu ifade etmektedirler.

Foto : Neden bu fotoğrafımı koydum? Çünküüüü eğer kendimizi eğitmezsek sohbetlerde cahillikten taş olur kalırız,  çok utanırız 🙂 🙂 Şaka bir yana bunu koymak istedim işte ne bileyim 🙂 Bu fotoğrafı eşim Voyage Otel tatilimizde çekmişti birkaç sene önce. Çok güzel heykeller vardı otel çevresinde.