izledimler

Grace And Frankie

gracıe

Ne zamandır yazmıyorum yazamıyorum… yazacak çok şeyim var oysa ki… ama bu dönem sanırım bir çoğumuzun hayatında bir sürü değişiklik yaşattı.

Bugün beni bu dönemde mutlu eden, bazen hüzünlendiren bazense bana gaz veren bir diziyle başlayayım yine blog günlerime…

Tesadüfen bir yerde övgüyle bahsedilmişti bu diziden. Bi bakayım dedim iyi ki de bakmışım.

Tatlı mı tatlı asil mi asil Jane Fonda oynuyor dizide.

Dizi homofobiklere göre değil onu baştan söyleyeyim.  Ayrıca bu kadınlar çok fırlama 🙂 belaltı espriler de var dizide. yani cesur deli dolu bir dizi.

Birlikte avukatlık yapan kocaları yıllar sonra boşanacaklarını ve birbirleriyle evleneceklerini açıklıyorlar veeeee sonrası işte dizide…  2 kadın aslında birbirlerinden çok çok farklı.. biri ciddi ketum biri deli dolu ve beyni dilinde… Dizide yaşları 70 80 lerde 2 kadının maceralarını içeriyor. Kendilerini var etme, yaşlılıkla başetme, bir yandan da çocuklarıyla ilişkileri..  dostluk vefa….bunlar çoğunlukla mizahla harmanlanmış. Ajite yok, dramatiklik yok.. bolca ironi, mizah ve pozitiflik var. Ve görüntüler çok güzel.. okyanus kenarı sahil ev.. giyimleri, takıları… iç açıyor. özellikle Jane fonda nın giyim tarzı o saçları o şıklığı asilliği beni haran bırakıyor bana daha bakımlı bir kadın olma enerjisi veriyor utanıyorum paspallığımdan 🙂

Neyse dizinin 6. sezonundayım. zaten en fazla yarım saat süren bir dizi.. bikaç bölüm deneyin derim naçizane.. mucuk

şundan bundan

Sen Dünyasın…

krıshKitabın başında  ” İnsanın içinde bütün dünya vardır ve eğer nasıl bakman ve öğrenmen gerektiğini bilirsen, kapı orada ve anahtar elindedir. Yeryüzünde senden başka hiç kimse ne sana o anahtarı verebilir ne de o kapıyı açabilir. ” diyor… Yine bir kitapla baş başayım baş başasınız.. Yine size okusanız mı okumasanız mı karar verin diye paylaşımlar yapacağım.. Kitabımızın adı ” SEN DÜNYASIN”. Jiddu Krishnamurti . Kitap Amerikan Üniversitelerinde yapılmış konuşma ve tartışmaların özgün kayıtlarından oluşuyor.

*

Zihin korkudan kurtulabilir mi? Bu, hayatın büyük meselelerinden biridir. İnsan zihni korkudan kurtulabilir mi gerçekten? Gelin, soyut anlamda, kuramsal olarak değil de kendi korkularımızın farkında olarak; gerek fiziksel gerekse psikolojik korkuların, gerek bilincinde olduğumuz korkuların gerekse gizli saklı korkuların gerçekten farkına vararak bu konuyu tartışalım. Bu mümkün müdür? Kişi fiziksel korkularının gayet farkında olabilir, bu çok kolay. Fakat derinlerde yatan, bilinçdışına itilmiş korkuların farkına varabilir mi acaba? Hangi türden olursa olsun korku zihni karartır, saptırır, kargaşa ve nevrotik haller doğurur. Korkuda berraklık yoktur. Şunu akıldan çıkarmayalım ki, korkunun sebepleri hakkında fikir yürütebiliriz, onları gayet titizlikle tahlil edebiliriz, düşünsel olarak derinlemesine ele alabiliriz, ama sonunda yine korku duyarız. Ama eğer korku meselesinin özüne inebilirsek, gerçekten onun farkına varabilirsek, o zaman korkudan tamamen kurtulabiliriz.

*

Eğer gün içinde uyanıksanız, düşüncenin tüm hareketlerinin farkındaysanız, ne dediğinizin, jestlerinizin, nasıl oturduğunuzun, nasıl yürüdüğünüzün, nasıl konuştuğunuzun farkındaysanız, tepkilerinizin farkındaysanız, o zaman tüm saklı şeyler çok kolayca ortaya çıkabilir; ve bu da zaman almaz, günlerce sürmez, çünkü siz artık direnç göstermiyorsunuzdur, artık aktif bir halde bir kazı yapmıyorsunuzdur, sadece gözlemliyorsunuz, dinliyorsunuzdur. Bu farkındalık hali içinde her şey gün ışığına çıkar. Fakat eğer “Bazı şeyleri muhafaza edip, diğerlerini atacağım” derseniz, yarı uykuda olursunuz. Eğer “Hinduizm ya da Yahudilik veya Katolikliğin tüm ‘iyiliğini’ muhafaza edecek, geri kalanı atacağım” derseniz açıkçası hala şartlandırılmış bir haldesiniz demektir, hala direniyorsunuzdur. Dolayısıyla direnç göstermeden tüm gizli şeyleri ortaya çıkarmalısınız.

*

Bir şeyi bastırmak demek ona direnmek demektir ve direncin olduğu yerde korku da vardır. Beyin, zihin direnmeye şartlandırılmıştır. O halde zihin direncin bir tür korku olduğu gerçeğini anlayabilir mi? Bu da demektir ki direnç diye adlandırılan şeye dikkat kesilmeliyim, tüm dikkatimi dirence vermeliyim; dirence, yani bastırmaya, kaçışa, içki içmeye, uyuşturucu madde kullanmaya:  Her tür kaçışa veya dirence karşı tamamen uyanık olmalıyım.

*

İnsan başkalarının ne dediğine çok fazla kulak verdiğinden, kendisi, aslında kim olduğu ve içinde gerçekten ne olup bittiği hakkında pekala cahil kalabilir. Ne olmamız gerektiğini bir kenara bırakıp içimize baktığımızda, gerçekte kim olduğumuzu gördüğümüzde, belki o zaman insanları bölen -aslında önyargılar ye peşin hükümler olan- o formüllerin ve kavramların varlığını kendi başımıza keşfedebiliriz. İnsanlar arasındaki bütün ilişkilerde’ korku ve çatışma var; sadece cinsel haklar çatışması, bölgesel haklar çatışması yok; ayrıca geçmişte olan ile gelecekte olması gereken arasında da bir çatışma var.

*

İnsan kendini ancak ilişki içinde gözlemleyebilir. Kendimizi gözlemlemenin başka bir yoluna sahip değiliz, çünkü (tamamen nevrotik olanlar hariç) bizler dış dünyadan yalıtılmış varlıklar değiliz; aksine çevremizdeki her şeyle ilişkimiz var. Ve bu ilişki içinde insan kendi tepkilerini, düşüncelerini ve güdülerini gözlemleyerek, söze gerek kalmadan kim olduğunu görebilir.

*

Niçin rüya görmek zorunda olasınız ki? Elbette, gün boyunca bilinciniz işle, tartışmalarla, ailevi meselelerle çok meşgu l olduğu için. Bütün bu sürede bilinçdışı sürekli çene çalıyor, kendi kendine konuşuyor, sayıyor; öyle yaptığını hepiniz biliyorsunuz. O yüzden geceleri, beyin biraz daha sessiz ve tüm vücut biraz daha rahat olduğunda, derin katmanların içeriklerini zihne yansıtması, anlayacağınızı umduğu ipuçları vermesi gerekir. Gün içinde hiç düzeltme yapmadan uyanık olmayı, seçim yapmadan farkında olmayı, düşüncenizi, güdülerinizi, söylediklerinizi, nasıl oturduğunuzu, kelimeleri kullanma şeklinizi, vücut hareketlerinizi izlemeyi denediniz mi? Hiç denediniz mi bunu? Gün boyunca düzeltmeye niyetlenmeden, kendi kendinize “Ne berbat bir düşünce, bundan kurtulmam gerek,” demeden, sadece izlemek için izlerseniz, o zaman yine gün içinde güdülerinizin, taleplerinizin ve dürtülerinizin örtülerini kaldırdıktan sonra gece uyuduğunuzda, zihninizin ve beyninizin daha sessiz olduğunu göreceksiniz. Ayrıca eğer çok derinlere inerseniz hiçbir rüyanın mümkün olmadığını da fark edeceksiniz. Sonuç olarak, zihin uyandığında kendini olağandışı ölçüde canlı, etkin, dinç ve masum bulur. Bütün bunları deneyecek misiniz yoksa bunlar sadece laf kalabalığı olarak mı kalacak merak ediyorum.

 

kitaplık

Pembe Fili Düşünme….

Zeynep Selvili Çarmıklı ‘ nın yazdığı bu kitap akıcı ve samimi bir kitap. Kendisi Uzman Psikolog. Panik atak macerasıyla beraber hayata dair değerlere dair özşefkate dair mesleğine dair anlatımlaı var kitapta.. Kitap hakkında az çok fikriniz olması için birkaç sayfa buraya bırakıyorum.. baktınız hoşunuza gitti isterseniz size pdf halini mail atarım 🙂

*Üzerine tıkladığınızda daha okunaklı oluyor..

 

söyleşi

Ulya Can’ la Astroloji

Uzun yıllardır hem güzellikleri hem sıkıntıları paylaştığım değerli bir dost Ulya Can. Gerek psikolojiye felsefeye kişisel gelişime olan bilgisi ilgisi gerekse astrolojiye verdiği emekten daima bir dost olarak faydalandım çok şanslıyım. Onun çalışkanlığına, bilgi avcısı olmasına hayranım.. kolay işler değil bu Astroloji falan.. matematik adeta.. saatlerce ilmek ilmek dokumak gibi.. bunu tecrübe ettim sayesinde..Özellikle haritama baktığında bazı anlar vardı ki kalakaldığım, silkelendiğim, sık sık aklıma getirdiğim anlardı bu anlar… ve bu sohbeti aslında yapalı zaman oluyor fakat maalesef sıkıntılı günlerden dolayı bir türlü bloğa ekleyemedim. Şimdi tam zamanı dedim kendi kendime…. buyurunuz sohbetimize,

Astrolojiye ilgin nasıl başladı?

Astrolojiyi öğrenme anlamındaki ilgim, yıllarca okuduğum ruhsal , kişisel gelişim ve psikoloji kitaplarından edindiğim bilgilerle, içinde bulunduğumuz yaşamın tam bir sistem olduğunu kavramam ve bu sistemin mekanizmasının nasıl işlediğini öğrenme merakımla başladı. Bir Akrep burcu insanı olarak, her şeyin ardındaki gizemi çok merak eden, kurcalayan, her taşın altına bakma ihtiyacı olan bir yapım var. Hayatımda çok amaçsız olduğum bir dönemdi. Aslında , önce kendi yaşamımı anlamlandırmak için başladım astrolojiye.

Eşim başta olmak üzere 🙂 bazı  insanların Astrolojiye, burçlara bakış açısı oldukça önyargılı..  sence bunun sebebi ne? Klasik yorum şu ya aynı gün aynı saatte doğan kişiyle aynı mıyız muhabbeti 😛 Çevrendeki bu tip yorumlara yaklaşımlara nasıl yaklaşıyorsun?

Hatta bu söylediklerine ek olarak , bir de , “sadece 12 tip insan mı var?” sorusunu ekleyebiliriz. 😊 Fakat yine de, bizler eski astrologlara göre çok şanslıyız. Çünkü astrolojiye bakış hızla değişiyor. Senin sorunun içinde bile , eskiden bilinmeyen fakat artık genele yayılmış olan bir bilgi var; doğum saatinin önemi.

Her kişinin doğum haritası kendine özeldir. Aynı gün aynı saatte doğmuş iki kişi arasında, eğer aynı yerde de doğmuşlarsa elbette bazı benzerlikler olacaktır. Ancak 4 dakikalık bir fark haritada 1 derece demektir ve bazen bu 1 derece, farklılıklara neden olabilir. Ruhun ihtiyacı olan deneyim, büyünen ortam, kültür kişinin farkındalığını şekillendirecek ve harita kendini farklı açacaktır. Astroloji sembol okuma sanatıdır ve semboller, temel olarak belli konuları ifade etmekle birlikte büyük bir zenginlikle yorumlanabilir. Ruhsal bilgiler, sembolizmin 7 seviyede okunabildiğini söyler.

Haritanı yorumlatmak, yorumlamak sana neler kattı ? Harita yorumlatmanın eksi ve artıları neler ?

Bir insanın bu yaşamda en önemli görevinin kendini tanımak olduğunu düşünüyorum. ‘insan’ kelimesi, ‘nisyan’ kelimesinden gelmektedir ve anlamı ‘unutan’ dır. İnsan dünyaya doğduğu andan itibaren, kendini ve özünü unutmuştur. Yaşam, unutulmuş olanın deneyimlerle bir nevi yeniden hatırlanması üzerine kurulmuştur.

Ben haritam yorumlandıkça, en çok, farkındalık çalışmalarım ile uzun sürede keşfettiğim kendimle ilgili, oldukça detaylı ve derin konuların, beni hiç tanımayan biri tarafından tüm netliği ile ortaya konmasına çok şaşırdım. Ve kendimle ilgili daha önce hiç fark etmediğim konularla tanıştım. Gölge yanlarımın, en derin korkularımın, ilişki dinamiklerimin, aile yapımın bu kadar detaylı bir şekilde tanımlanıyor olması beni gerçekten çok etkiledi.

Harita yorumlatmak , kendini tanımak açısından çok büyük bir fırsat ve çok kısa bir yol. Eksi bir yanı olduğunu düşünmüyorum.

Haritasını yorumladığın danışanlarından hiç çok ilginç bir soruyla karşılaştın mı ?

Genel olarak sorulan bir soru var. Mesela bir karar verecekken veya bir değişiklik yapacakken ; ‘ bu benim için hayırlı mı?’ sorusunu alıyorum. Bu soru bana çok ilginç geliyor. Burada, kişi tüm sorumluluğu astroloğa veya astrolog kanalıyla sisteme/Allah’a atıyor gibi geliyor bana. Biz modern astrologlar, kişinin iradesini kullanması gereken zamanlarda, iradesini kullanmasını isteriz. ‘hayırlısı mı’ sorusunu sormak, insanoğlunun ataletinden, rahatını kaçırıp elini taşın altına koymaktan imtina etmesinden başka bir şey değil bana göre. Oysa ki yaşam sorumluluğumuz var en başta. Bu noktada, danışanımdan ‘hayır’ algısını ve tanımını yapmasını isterim.

Eğer doğum saatimizi bilmiyorsak harita yorumlatmamız mümkün değil mi?

Doğum saati belirleme teknikleri var. Bu işleme ‘rektifikasyon’ diyoruz. Doğum saati bilinmiyorsa bir defa böyle bir hizmet almak lazım. Doğum saati olmadan tam bir analiz yapılamaz ama yine de bazı konularda bilgi verilebilir elbette.

Çocukların haritalarına hangi yaşlarda bakmak doğru olur?

Bu tamamen ebeveynin isteğine bağlı. Uygunluk diye bir kavram yok bu konuda. Bununla beraber, ( çocuklar konusunda çok hassas olduğumu biliyorsun), çocuğu götürdüğümüz doktoru nasıl özenle seçiyorsak, astroloğu da özenle seçmemiz gerekir. Pozitif ve sevgi dili ile konuşan birine danışmak iyi olur.

Bu noktada astroloji ile ilgili bir konuyu aydınlatmak istiyorum. Astroloji sadece öngörü/ kehanet değildir. Yaşam deneyimlerimiz ve bunlarla baş edebilme / edememe potansiyellerimiz, psikolojik yapımız ve ruhsal yolculuğumuzla ilgili bilgiler verir. Dolayısı ile çocuğunuz için harita baktırırken geleceği ile ilgili öngörüden çok, nasıl bir karakter olacağı, kimlik yapısı ve bunun gibi konularla ilgili yorum yapmayı tercih ediyorum ben.

Ayrıca yetenek ve kariyer yönelimleri ile ilgili de hem çocuklara hem gençlere analizler yapılabilir ki ben , çocuk ve gençlerle çalışmayı çok seviyor ve önemsiyorum.

Astrolojiye ilgi duyanlara tavsiyelerin var mı eğitim konusunda?

Türkiye’de bu konuda okullar var. Ben ilk başladığımda çok şaşırmıştım, çünkü astrolojinin öğrenilebilir bir şey olduğunu daha önce hiç düşünmemiştim. Çok kıymetli hocalar, astrolojiye yıllarını vermiş, çok emek harcamış öğretmenler var. Araştırarak, kendilerine en yakın gelen enerjiye gitsinler. Çünkü astroloji öğrenirken, mutlaka , sürekli kendileriyle karşılaşacaklar. Hislerine güvenirlerse en doğru yere gideceklerine inanıyorum.

Takip ettiğin astrologlar kimler?

Günlük yorum olarak mı soruyorsun? Tabii ki, ilk başta hocam Sevilay Eriçdem, Horary hocam Öner Döşer. Birkaç tane de yabancı astrolog var.

2020 senesi için söyleyebileceğin öngörülerin var mı ?

2020 yılı ile yeni bir 10 yıla giriş yaptık. Göksel enerjilerin çok yoğun ve sert olduğu bir yıl olacağını söylemem lazım. Zaten sanırım hepimizi bunu ocak ayından itibaren hissetmeye başladık. Eski yapıların yıkılacağı, kopuşların ve kayıpların olacağı bir dönem. Kova çağına doğru giderken, artık işe yaramayan her tür oluşumun yavaş yavaş sonuna geliyoruz. Bununla beraber, eski giderken, yepyeni konular da gündemimize gelebilir. İnsanoğlunun tekamülünde çok önemli bir enerjisel kavşaktayız. Bu yıl, içsel şifa çalışmalarımıza zaman ayırmalıyız. Kendimizi dışardaki olaylara kaptırmamalı, enerjimizi korkuda değil, sevgi ve şefkatte tutmalıyız.

**

İşte böyle.. buraya kadar okuyup daha fazlası ilginizi çekiyorsa aşağıya Ulya’ nın hesap adreslerini ekledim… sevgi ve sağlıkla dolu günlere…..

https://www.instagram.com/ulyacan/

https://ulyacanastroloji.com/

https://www.youtube.com/channel/UCudXJpcCjFM7sjJkQ61SuBw

şundan bundan

Zor günler…

Yazmaya ne mecalim ne isteğim ne durumum oldu uzun zamandır. Hem ülkede hem dünyada hem bende sağlık sorunları.. Hem ülkede hem dünyada hem bende psikolojik bir sorgulama, uyanış, daralma, bunalma, çaresizlik, umut…karışık şeyler…

Şükür bugüne.. sağlığım düzeldi gibi.. Evden çalışmaya devam ediyorum günlerdir. Bir yandan Kubi hapis tabi. Bazen birbirimizi yiyoruz bazense harikayız. Onun için daha zor .. küçücük ruhu kocaman bir hapiste… rutinliğimizi bozmak için elimden geleni yapmaya uğraşıyorum ama bazen benim de gücüm kalmıyor. İşlerim çok gergin stresli.. stres sağlığımı daha da bozuyor.. elimden geldiğince kontrolümü kaybetmemeye çalışıyorum… Fırsat yaratıp kitap okumaya gayret ediyorum çünkü bana çok iyi geliyor. Hele de aşk romanları.. bu ara en güzel kafamı dağıtan şey bu..  dizi izlemiyorum film eh arada… zaten ev işi yemek olayı o kadar nankör ki.. bitmiyor… ve en çok enerjimi sarfettiğim konu da ÖDEVLER.. yok eba yok classroom uygulaması yok ikna çabaları pazarlıklar…. molalarla tatlılıkla işi hallediyoruz şimdilik.. Süreç uzun gibi eğitimde de sağlık probleminde de.. Umarım hızlıca ve kalıcı bu dert gider dünyadan…yada o kadar azalır ki normal günlere döneriz…

Artık ne giycem derdi yok nasıl görünücem derdi yok… günlerdir evden çıkmadım… yarın çıkıcam işyerine gitmek zorundayım.. ne yalan söyliyim çok heyecanlıyım çok ilginç 🙂

corona öncesi corona sonrası hayat artık birçoğumuza göre …

Ufak ufak bloğa dönerim belki.. bazen güzel fikirler paylaşımlar geliyor aklıma sonra bir rehavet halsizlik başka işler kalıyor gene… instagrama biraz biraz döndüm o daha kolay geliyor sanırım..

Sizler de bu karantina, bu salgın döneminde büyük kararlar alma evresinde misiniz? Hayatı sorguladınız mı ? Yazarsanız mutlu olurum. Bu bloğu bazen boşa yazdığımı uğraştığımı düşünüyorum… bir beğen tuşu için mi.. hatıra içindi evet ama bazen de karşılık görmek daha iyi hissettirebiliyor.. okuyor musunuz gerçekten bileyim…..

 

 

kitaplık

Strese Son !

Yeni bitirdim bu kitabı.. İsmi he he tabi dedirtiyor insana 🙂 ama içeriği oldukça dolu ve faydalı kesinlikle .. Çok beğendim. İsmi yüzünden önyargılı davranmışım itiraf ediyorum.

İşte size yine birkaç alıntı buraya bırakıyorum fikriniz olması için..

Bir süre pdf halini saklı tutucam arzu ederseniz mail olarak size de gönderirim kitabı..

*üzerlerine tıkladığınızda daha okunaklı olabilecekler…

 

aldımverdim

Fava aşkına

Eskiden sevdiğim , müptelası olduğum şeyleri daha sık paylaşırdım aldımverdim kategorimde.. epey ara verdim.. pisboğazlı biri olarak yeniden başlayayım dedim.

Bakla sever misiniz ? Çoğu kişi sevmiyor. Ben çok seviyorum. Hele dereotlu… yoğurtla..tabaklarca yiyebilirim.  Sonra favayı tattım restoranın birinde.. bayıldım.. pek becerikli bir mutfak kadını olmadığım için 🙂 deneyemedim evde. Sonra migrosda buna rastladım. 8,75 liraydı yanlış hatırlamıyorsam. kesin bunun cirosunun çoğunu ben yapıyorum 🙂  İçeriği sebebiyle hemen bozulur o yüzden açılınca en fazla 4 günde bitirmelisin. Ama 4 günü kalmıyor bende 🙂  Oğluma vermiyorum çünkü bakla riskli çocuklarda bilmem biliyor musunuz.. Eşim de pek yemez sırf bana kalıyor… bakla seviyorsanız meze seviyorsanız deneyin derim ..hele beyaz peynirle bademle nefis oluyor…

izledimler

Harika Kadın Muazzez İlmiye Çığ

Yine internet gezinmelerimde buldum ” Buyrun Benim ” videolarını.. Bu youtube kanalının ismi Pena. Ekşi sözlük’ ün youtube kanalı Pena…  ve saygıdeğer Muazzez İlmiye Çığ ‘ ı paylaşarak ( bu hanımefendiyi tanımıyorsanız lütfen Google da araştırın ve okuyun derim kitaplarını .. hele de tarih seviyorsanız )  size bu videolardan bahsetmeyi uygun gördüm … Kimler var başka siz de bakabilirsiniz diğer videolara…

izledimler

Anne with an “e”

Instagramda övgüsünü okuyup başladığım bir dizi ” Anne with an e “.. Çocuklar konusunda fazla hassas olduğum için birçok yerinde fazlaca gözyaşı döktüğüm bir dizi oldu bu. Zaman zaman Anne’ nin fazla bilmiş geveze tavırlarına gıcık olmamakla beraber içindeki coşku, azim ve feministliği çok çok sevdim. Eski dönem konulu film ve dizileri seviyorum ayrıca.. O elbiseler, doğa, şapkalar, vs vs..

Yetimhane kısımları beni benden alan kısımlar… cahil ve erkek baskınlığı odaklı sahneler ise sinir edici… aşk dolu yerler de keyif katan kısımlar 🙂 aşk olmayınca sevmiyom hiç filmleri ha ha 🙂

izledimler

Parazit

Dün ” Elveda ” yani ” The Farewell ” e gitmeye niyet etmişken Güney Kore yapımı ” Parazit ” i izlerken buldum kendimi  saatlerine yanlış baktığım için. Pişman olmadım gerçi. Ve bugün de Oscar aldığını öğrendim. Hak ettiğini düşünüyorum. Sarsıcıydı bana göre.. Parasızlığın, zengin olma, temiz ferah yaşama umudunun geldiği nokta öyle korkutucu, sinir bozucuydu ki.. İçim sıkıldı sonlarında.. ama yine de izlenesiydi. düşündürücüydü… oyunculuklar enfesti söz yok. Babanın “plan yapma ” ile ilgili oğluna söyledikleri ise çok aklımda kaldı…

DIY

Takvim mevzusu

Evin kapı yanına hazırladığım A3 boyutundaki bu takvimi Kubilay’ a sorumluluk/görev,iş takip gibi konular için feyz olması için yaptım. Google da boş sade bir takvim buldum ve Paint programıyla istediğim gibi süsledim, notlar yazdım.Salı günleri okula giderken satranç olduğunu unutmasın ve satranç takımını çantasına kendi koysun istiyorum mesela.. cumartesi pazar futbolu var oraya da bir futbol topu 🙂 oh misss 🙂  Gelişen yeni konuları da kalemle yazıyoruz..

bu da şubat ayımız.. günler geçince Kubi üstüne çarpı koyuyor … her ay biterken önümüzdeki ayı hazırlıycam böylece taze notlar oluyor üzerinde…

*takvimlerin üzerine tıklarsanız büyük net halini görebilirsiniz.

şundan bundan

Hoşgel 2020

Yeni bir yıla girdik… 2020… kulağa çok geliyor 🙂 gençken küçükken 2020 lerde nasıl olacağım, dünyada neler olacak diye düşünür, hayal kurarken şimdi 2020 deyiz..

 Dilerim bu yeni yıl dünyaya barış iç dünyamıza da bolca huzur getirir… Bizden yılbaşı kareleri de böyle.. Yılbaşı ambiansını çok severim… noel baba figürünü, çam ağacı süslemeyi, rengarenk ışıkları, kar kürelerini,……. Yeni yılda güzel paylaşımlara…..

kitaplık

İçinizdeki Acıyı….

Kitabın başında şunlar yazıyor ;

Günümüzde milyonlarca insan tarafından dinsel bir tapınç haline getirilen Budacılık, özünde İ.Ö. 500 yıllarında Buda Sakyamuni tarafından ortaya konulmuş bir yaşam felsefesi, bir yaşam yoludur.Bir tek amacı vardır öğretinin o da Buda’nın aydınlandıktan sonra öğretisini yaymaya başladığında tekrar tekrar söylediği şu sözlere, şu anlayışa dayanır: “Ben sadece acıyı ve onu nasıl yok edeceğinizi öğretiyorum.” Vietnamlı Budacı Keşiş Thich Nhat Hanh Buda’nın Öğretisi adlı bu kitapta başta Budacı öğretinin özü olmak üzere, Dört Yüce Gerçek, Sekiz Aşamalı Yüce Yol, Özgürleşmenin Üç Kapısı, Üç Dharma Mührü, Altı Paramita gibi Budacı öğretinin temel sacayaklarını şiirsel bir dille ve açık bir anlatımla en ince ayrıntısına kadar anlatıyor. Acının doğasındaki bilgeliği ve acının şefkat, sevgi ve neşenin yaratılmasındaki önemli rolünü gösteriyor.

Şimdi kitabın size göre olup olmadığını anlamanız için 🙂 biraz alıntı yapayım veee eğer okumak isterseniz lütfen yorum yazın size pdf halini yollayayım 😉

*

İçinizdeki acı tohumu güçlü olabilir, fakat kendinizi mutlu olmaya bırakmak için hiç acının, hiç ıstırabın olmamasını beklemeyin. Bahçedeki bir ağaç hasta olunca ona bakmanız gerek.Fakat bütün sağlıklı ağaçları gözardı etmeyin. Yüreğinizde acı olduğu zaman bile yaşamın pek çok mucizesinden zevk alabilirsiniz – güneşin o harika batışından, bir çocuğun gülümsemesinden, çiçeklerden, ağaçlardan. Acı çekmek yeterli değildir. Lütfen acınızda hapsolmayın.Eğer açlık çektiyseniz, yiyeceğin olmasının bir mucize olduğunu bilirsiniz. Eğer soğukta donduysanız sıcağın değerini bilirsiniz. Acı çektiğiniz zaman varolan cennetin tüm öğelerini takdir etmeyi bilirsiniz. Eğer sadece acının içinde kalırsanız cenneti kaçırırsınız. Acınızı görmezden gelmeyin, fakat kendi hatırınıza ve pek çok varlığın yararına yaşamın mucizelerinden zevk almayı da unutmayın.

*

İlk Yüce Gerçek ıstırap çekmektir (dukkha). Istırap karşılığında kullanılan Çince karakterin kök anlamı.  “acı”dır. Mutluluk tatlıdır; ıstırap acıdır. Hepimiz bir dereceye kadar ıstırap çekeriz. Bedenimizde ve zihnimizde bir keyifsizlik vardır. Bu ıstırabın, bu acının varlığını tanımalı, kabul etmeli ve ona dokunmalıyız

*

Zen öğretisinde bir adamla atı hakkında bir hikaye vardır. At dört nala koşmaktadır ve ata binen adam önemli bir yere gidiyormuş gibi görünür. Yolun kenarında duran başka bir adam bağırır, “Nereye gidiyorsun?” ve at üstündeki adam yanıtlar, “Bilmiyorum! Ata sor!” Bu aynı zamanda bizim hikayemizdir. Bir ata biniyoruz, nereye gittiğimizi bilmiyoruz ve duramıyoruz. At bizi çeken alışkanlık enerjisidir ve biz güçsüzüzdür. Her zaman koşarız ve bu bir alışkanlık haline gelmiştir. Sürekli mücadele ederiz, uykumuzda bile. Kendi içimizde savaştayızdır ve başkalarıyla da kolayca savaşa girebiliriz.

*

Buda bedenimizi ve zihnimizi sakinleştirip onların derinlerine bakmamıza yardım edecek pek çok teknik öğretti. Bunlar beş aşamada özetlenebilir:

  1. Farkına varmak- Eğer öfkeliysek şöyle deriz, “Bu öfkenin benim içimde olduğunu biliyorum.”
  2. Kabullenme- Öfkeliyken bunu inkar etmeyiz. Olanı kabul ederiz.
  3. Kucaklama- Bir annenin ağlayan bebeğini tutması gibi öfkemizi kollarımızın arasında tutarız. Dikkatimiz duygumuzu kucaklar ve bu bile tek başına öfkemizi ve bizi sakinleştirebilir.
  4. Derinine bakma- Yeterince sakinleştiğimizde bu öfkeyi neyin doğurduğunu, bebeğimizin rahatsızlığına neyin neden olduğunu anlamak için derinine bakabiliriz.
  5. İçgörü- Derinine bakmanın meyvası, öfkemizi yaratan, bebeğimizin ağlamasına neden olan pek çok birincil ve ikincil neden ve şartları anlamaktır. Belki bebeğimiz açtır. Belki çocuk bezi derisini sıkıyordur. Öfkemiz arkadaşımız bizimle hiç hoş olmayan bir şekilde konuştuğunda başlamıştı ve birdenbire bugün onun hiç de iyi olmadığını çünkü babasının ölmek üzere olduğunu hatırlarız. Istırabımıza neyin neden olduğuna dair içgörüler kazanana dek bu şekilde düşünürüz. İçgörüyle, bu durumu değiştirmek için ne yapacağımızı ve ne yapmayacağımızı biliriz.

*

Sakinleşme dinlenmemizi sağlar ve dinlenme iyileşmenin bir ön koşuludur. Ormanda hayvanlar yaralandıkları zaman yatacak bir ver bulur ve günlerce dinlenirler Yiyecek veya başka birşey düşünmezler. Sadece dinlenirler ve ihtiyaçları olan şifayı alırlar. Biz insanlar hastalandığımızda sadece kaygılanırız! Doktor ve ilaç ararız, fakat durmayız. Tatil için deniz kenarına veya dağlara gittiğimiz zaman bile dinlenmeyiz ve öncekinden daha yorgun olarak döneriz. Dinlenmeyi öğrenmeliyiz. Yatmak tek dinlenme pozisyonu değildir. Yürüme ya da oturma meditasyonu yaparken de dinlenebiliriz. Meditasyonun ağır bir çalışma olması gerekmez. Sadece bedeninizin ve zihninizin ormandaki hayvan gibi dinlenmesine izin verin. Mücadele etmeyin. Birşey elde etme zorunluğu yok.

*

Bir dergi aldığımızda yazılar ve reklamlar bilincimiz için besindirler. İçimizde mülkiyet, seks ve yiyeceğe karşı şiddetli arzu uyandıran reklamlar zehirleyici olabilir. Gazeteyi okuduktan, haberleri dinledikten veya bir sohbet yaptıktan sonra eğer kendimizi kaygılı ve yıpranmış hissedersek zehirli maddelerle temasa geçtiğimizi biliriz. Filmler gözlerimiz, kulaklarımız ve zihnimiz için besindir. Televizyon seyrettiğimiz zaman program bizim besinimizdir. Günde beş saatlerini televizyon seyrederek geçiren çocuklar içlerindeki olumsuz şiddetli arzu, korku, öfke ve şiddet tohumlarını sulayan imgeleri yiyorlardır. Bizler bedenimizin ve bilincimizin refahını çalan ve zehirli olan o kadar çok biçime, renge, sese, kokuya, tada, nesneye ve fikre maruz kalıyoruz ki. Umutsuzluk, korku veya depresyon hissettiğimiz zaman bunun nedeni duyusal izlenimleriniz aracılığıyla çok fazla zehirli madde yememiz olabilir. Şiddet içeren sağlıksız filmlerden, televizyon programlarından, dergilerden ve oyunlardan korunması gereken sadece çocuklar değildir.Bunlar bizi de zehirleyebilir.

*

Bazen çocuklarımızın gelecekte acı çekmelerine neden olacak şeyler yaptığını görürüz, fakat bunu onlara anlatmaya çalıştığımızda dinlemezler. Yapabileceğimiz tek şey onların içindeki Doğru Görüş tohumlarını uyarmaktır, o zaman daha sonra zor bir anda bu rehberliğimizden yararlanabilirler. Portakal yememiş birine portakalı açıklayamayız. Ne kadar iyi anlatırsak anlatalım, başka birine doğrudan deneyimi veremeyiz. Onun  bunu kendisinin tatması gerekir. Doğru Görüş anlatılamaz. Sadece doğru yönü işaret edebiliriz. Doğru Görüşü bir öğretmen aktaramaz. Bir öğretmen zaten bahçemizde olan Doğru Görüş tohumunu teşhis etmemize ve bunu uygulamak, bu tohumu günlük hayatımızın toprağına emanet etmek için güven kazanmamıza yardım edebilir. Fakat bahçıvan bizizdir. Doğru Görüş çiçeklerinin açması için içimizdeki sağlıklı tohumların nasıl sulanacağını öğrenmeliyiz. Sağlıklı tohumları sulamak için kullanılacak araç dikkatli yaşamaktır -dikkatli soluma, dikkatli yürüme, günümüzün her anını dikkatli yaşamaktır.