kitaplık

Zor Bir Ailede Büyümek..

CIMG9229

Yine etkileyici bir kitap…” Zor Bir Ailede Büyümek ” Susan Forward – Craig Buck

Okuması bazı yerlerde rahatsız edici… Nereler mi mesela dayak,taciz ve ensest konulu kısımlar üzücü .. Bazen gözyaşlarımı tutamadım diyebilirim.

Kitabı yazan doktor gerçek terapilerden yola çıkarak yazmış. Çözüm önerileri bence oldukça etkileyici.. Anne-babasıyla sıkıntı yaşamışlara, yaşayanlara ya da anne-babasıyla birşey yaşamayanlara kesinlikle tavsiye ederim.

İşte alıntılar….çok daha fazlası kitapta…..

* * * *

İnsanlar anne babalarıyla olan ilişkilerinin hayatları üzerinde ne kadar önemli bir etkisi olduğunu göremiyorlar.

 Anne-babalar da birer insandır ve onların da kendilerine özgü problemleri vardır. Ve çoğu çocuk da ara sıra öfkesini kontrol edemeyen, ama sevgi ve anlayışını da esirgemeyen anne-babaların nasıl idare edeceklerini bilirler. Diğer yandan da olumsuz ve ters davranışları çocuklarının hayatlarında sürekli ve baskıcı bir hal alan anne-babalar vardır ki, en çok zarar verenler de işte onlardır.

 Lisansüstü eğitimimde insanların özellikle öfke gibi duyguları nasıl bilinçaltına ittiklerini görsel olarak anlatan psikoloji kitaplarımız vardı. İlk kare patronu tarafından azarlanan bir adamı gösteriyordu. Tabii ki patronuna bağırması uygun olmayacağından ikinci karede de aynı adamı eve geldiğinde karısına bağırırken görüyordunuz. Üçüncüsü, kadını çocukları azarlarken gösteriyordu. Çocuklar köpeği tekmelerdi, köpek de kediyi ısırırdı. Bu sade anlatım, aslında hissettiğimiz yoğun duyguları doğru insan yerine bizi korkutmayan hedeflere yönlendirdiğimizi tam olarak betimliyor.

 Bir anne ya da babanın evden ayrılması ve kendini çekmesi, bir çocuğun hayatında ciddi bir çöküntü ve boşluk yaratır. Unutmayın ki,  çocuklar aile içerisinde ortaya çıkabilecek her türlü tatsızlıkla kendilerini suçlarlar. Boşanmış anne-babaların çocukları kendilerini özellikle suçlu hissederler. Ortadan kaybolan bir anne-babanın çocukları, hayatları boyunca acısını çekecekleri bir darbe yemiş olurlar, görünülmezlik hisleri pekişmiş olur.

 Bir anne-baba çocuğunu dövüyorsa ya da devamlı azarlıyorsa, çocuğun maruz kaldığı tacizin zararlarını teşhis etmek kolaydır. Fakat yetersiz ve problemli anne-babaların toksik değerlerini belirlemek oldukça zordur. Bir anne-baba çocuğuna yaptıklarıyla değil de yapmadıklarıyla zarar vermişse, o çocuklar büyüdüklerinde hayatlarındaki problemlerle anne-babalarının davranışları arasındaki ilişkiyi göremezler, var olan bağlantıları inkar ederler.

 Hepimiz belirli derecelerde manipülasyon metodunu kullanırız. İsteklerimizi açıkça söyleme cesaretini maalesef gösteremeyiz ve bu yüzden çeşitli gizli kapaklı yollara başvururuz. Eşimizden bir bardak şarap getirmesini isteyeceğimize, açık şarap var mı diye sorarız. Misafirlerimize gece bittiğinde artık gitme vakti geldi diyeceğimize esnemeye başlarız. Hoşumuza giden birinin telefon numarasını isteyeceğimize, havadan sudan konuşmaya başlarız. Çocuklar da bizim onları kullandığımız kadar bizi kullanırlar. Eşler, arkadaşlar, akrabalar, herkes herkesi kullanır. Satış sorumluları bu yoldan para bile kazanırlar. Aslında manipülasyon çok da kötü şey değildir. Hatta insanların iletişim tarzlarından biridir diyebiliriz.

Fakat özellikle bri anne-baba çocuk ilişkisinde çocukları kontrol etme amacıyla kullanılan bir alet haline geldiğinde, manipülasyon fazlasıyla yıkıcı, zarar verici bir hal alır. Bu anne-babalar gerçek çıkarlarını hep gizli tuttukları için çocukları da devamlı bir şaşkınlık, kafa karışıklığı içerisinde büyürler. Kontrol edildiklerinin farkındadırlar ama bunun nasıl yapıldığını çözemezler.

 Birçok insan kontrolcü anne-babası ölürse kurtulacağını düşünür. Halbuki anne-babalarımızdan bize uzanan psikolojik göbek bağı, kıtalar arası etkisini koruduğu gibi yaşadığımız dünya üzerindeki gücünü mezardan da gösterir. Kariyerim boyunca, anne-babalarının isteklerini onlar öldükten sonra bile yerine getirmeye çalışan, eleştirilerini kulaklarında duyan bir çok yetişkinle karşılaştım.

 Diğer küçük çocuklar gibi Phil de gerçekle şakanın, tehditle takılmanın arasındaki farkı ayırt edememişti. Aslında olumlu bir şekilde şakalaşmak, aile fertleri arasındaki bağları güçlendiren bir araç olabilir. Fakat aşağılayan mizah ailede ciddi yaralar açar. Çocuklar istihzayı anlamazlar, şaka yollu takılmayı gerçek zannederler. Bir baba “ Seni Çin’ de bir anaokuluna göndermek zorunda kalacağız “ dediğinde çocuk bunun şaka olduğunu anlayabilecek bakış açısına sahip değildir. Gerçekten bir gün uzak ve korkunç bir ülkede terk edileceğine dair kabuslar görmeye başlayabilir.

 Ruh sağlığı yerinde olan anne-babalar, büyüyen çocuklarının becerilerini sevinç ve heyecanla karşılarlar. Rekabet eden anne-babalarsa kendilerini yoksun hissederler, endişe duyarlar,hatta bazen bu durumdan korkarlar. Duygularının sebeplerini bilmedikleri halde hissettiklerinden çocuklarını sorumlu tutarlar.

 Mükemmelliyetçi anne-babaların çocukları genelde iki yoldan birini seçerler: Ya anne-babalarının sevgi ve onayını kazanmak için çabalayıp dururlar ya da başarılı olmaktan korkan isyankar bireyler olurlar. Bazıları sanki hala birileri bir yerlerde ona not veriyormuş gibi çabalarar.

 Bir anne ya da babanın ayakları altında çiğnediği güven duygusunu kaybettikten sonra tekrar kazanmak gerçekten çok zordur. İnsanların bize nasıl davranacakları hakkında geliştirdiğimiz beklentilerimizi, anne-babalarımızla olan ilişkilerimizden yola çıkarak oluştururuz.Eğer bu ilişkiler duygusal yönden bizi beslediyse, duygu, düşünce ve haklarımıza saygı duyulan bir ortam yarattıysa, büyüdüğümüzde de insanlardan benzer saygı ve yakınlığı bekleriz. Bu pozitif duygular içerisinde büyümemiz de, diğer yetişkinlerleolan ilişkilerimizde gerekli  açıklığı ve duygusallığı göstermemizi sağlar.

 Sonunda Holly öfkesini küçük oğluna kusmuştu. Aşırı öfke, daha uç noktalarda, cinayet, tecavüz ve eşini dövme gibi ağır suçlara yol açabilir. Hapishanelerdeki mahkumların birçoğu, küçükken dayak yemiş çocukların, yetişkin birer birey olduklarında öfkelerini doğru kanallar yoluyla serbest bırakmayı öğrenememiş halleridir.

 Olgun ve sevecen anne-babalar, bu inanç sistemini, aile doğrularını oluştururken, ailedeki tüm bireylerin duygu ve düşüncelerini değerlendirir, onlara değer verirler. Çocuklarının gelişimlerini sağlam bir temele oturtmayı başarır, bağımsızlıklarını kazanmalarına yardımcı olurlar. Bu yapıcı doğruların bazıları : “ Çocuklar anne-babalarının fikirlerine katılmak zorunda değiller. “ “Çocuğu bilerek kırmak, incitmek, yaralamak yanlıştır. “ ya da “ Çocukların yanlış yapabilme özgürlüğü olmalıdır.”

Tam tersine , toksik bir anne-babanın çocukları hakkındaki görüş ve doğruları genelde bencilcedir. “ Çocuklar ne olursa olsun anne-babalarına saygı duymak zorundadırlar “ “Ya bu deveyi gdüersin ya bu diyardan gidersin “ “ Büyüklerin önünde çocukların sesi çıkmamalıdır “ “ Büyüklere karşı gelinmez “ gibi doğrulara inanırlar. Bu doğrular toksik davranışların da temelini oluştururlar.

 Hayatınızda herhangi bir gelişim ve değişiklik amaçlıyorsanız, herşeyden önce yanlış inançlarınızın, olumsuz duygularınızın ve davranış biçimlerinizin arasındaki bağlantıyı fark etmeniz gerekiyor.

 Hayatınızda birçok önemli kararı alırken anne-babanızın nasıl hissedeceğini göz önünde bulunduruyorsanız, o zaman en doğal hakkınız olan seçme hakkınızdan da vazegçmiş oluyorsunuz. Anne-babanızın hisleri sizinkilerden  daha önemliyse, o zaman hayatınızın kaptanı da onlar demektir.

 Tepkili davrandığınız zaman, başkalarının onayına ihtiyaç duyuyorsunuz demektir. Saedece herkesle anlaştığınız, onay gördüğünüz ve eleştirilmediğiniz zaman kendinizi iyi hissedersiniz. Çeştli olaylara verdiğiniz duygusal tepkiler, o duyguları tetikleyen olaylara karşı aşırı ve orantısızdır. Ufak bir teklif ya da tavsiyeyi, kişisel bir saldırı; küçük çapta yapıcı bir eleştriyi, kişisel bir başarısızlık olarak görürsünüz. Hayatınızda, etrafınızdakilerin onayı olmadan, herhangi bir şekilde duygusal istikrar göstermeniz mümkün değildir.

Ani tepkiler veren kişiler, “ Annem hayatımı nasıl yaşamam gerektiğini söylediği zaman çıldırıyorum” “ Damarıma basmayı çok iyi biliyorlar, kendimi kaybediyorum “ “ya da “ Babamın sesini duyar duymaz gözüm dönüyor “ gibi cümleler kurarlar. Duygusal tepkilerinizin otomatikleşmesine izin verdiğiniz zaman, kontrolü de bırakmış, duygularınızın kumandasını bir başkasına hediye etmiş oluyorsunuz. Bu da çevrenizdekilere inanılmaz bir yetki vermiş oluyor.

Tepkili davranışın tersi düşünerek cevap vermektir. Düşünerek cevap verdiğinizde duygularınızın farkında olabilirsiniz fakat onların sizi dürtmesine, ani tepkiler vermenize yol açmasına izin vermemiş olursunuz.

 Savunmaya geçmeden cevap vermek aslında hiçbirimize öğretilmiyor. Bu yüzden çoğumuz öğrenilmesi ve pratiğinin yapılması gereken bu tekniği kullanmakta zorlanıyoruz.

Savunmaya geçmeden, sakin cevaplar verdiğinizde bir beklenti içine girmemiş oluyorsunuz. Bir beklentiniz yoksa reddedilmeniz de mümkün değildir.

 Sakin Cevaplar

 * Gerçekten mi ? Öyle mi?

* Anlıyorum

*Oldukça ilginç

*Kendi fikrine sahip olmakta özgürsün

*Onaylamadığın için üzgünüm

*Bu konuda biraz düşüneyim

*Bu konuda kızgın yada üzgün olmadığın zaman tekrar konuşalım

*Üzüldüğün ya da kızdığın için ben de üzüldüm.

 Öfkenizi açıkça ifade ettiğinizde sizi reddetmelerinden korktuğunuz insanlar, öfkenizi bastırdığınızda ortaya çıkabilecek depresif ve asabi kişiyi de kabul etmeyebilirler. Bastırılmış öfkeyi kontrol etmek mümkün değildir; her an patlayabilecek bir bomba gibidir. Ve patladığında da gerçekten kontrol edilemez durumdadır. Kontrol altında tutulmayan öfkenin yıkıcı gücü tartışılmaz; özellikle bilinçaltında büyümesine izin verilen öfkenin.

 Öfke her zaman bir şeylerin değişmesi gerektiğinin sinyalini verir.

 Birçok erkek üzüntüsünü dile getirmektense öfkelenmeyi tercih eder; öfkesi, daha az utanç verir. Kadınların tersine , erkekler öfke ve sinirlerini gösterdikleri zaman toplum tarafından onay görür; üzüntü ve acılarını belli ettiklerindeyse aynı sosyal desteği bulamazlar. “ Gerçek bir erkek” olmaya çalışmanın bedelini, erkekler fiziksel ve duygusal sağlıklarını kaybederek ödüyorlar.

 Anne-babanıza karşı hissettiğiniz korku, suçluluk duygusu ve öfkenizin üstesinden gelmezseniz, acısını eşinizden ya da çocuklarınızdan çıkarırsınız.

 Çocuklarınızdan özür dilediğiniz zaman, onlara kendi duygu ve algılarına güvenmeyi  öğretiyorsunuz. Bir bakıma, “ Sana yaptığımı düşündüğün haksızlıklar gerçekten haksızlıktı. Böyle hissetmekte haklıydın “  diyorsunuz. Bir de onlara sizin bile hata yapabileceğinizi, ama önemli olanın hatalarınızın sorumluluğunu üstlenmeyi bilmek olduğunu gösteriyorsunuz. Buradaki mesaj, çocuklara hata yapmanın sorun olmadığını anlatmak, sadece hatalarının sorumluluğunu üzerlerine almaları gerektiğini öğretebilmek. Özür dileyerek, aslında şefkat gösteriyorsunuz.

İçinizde, çocuklarınızın kaderini değiştirecek güç var. Suçluluk duygusundan, kendinize duyduğunuz nefretten, kızgınlığınızdan kurtulduğunuz zaman çocuklarınıza da bu toksik duyguları bırakmamış oluyorsunuz. Aile dengelerinizi bozup da döngüyü kırdığınız zaman çocuklarınıza paha biçilemez bir hediye vermiş oluyorsunuz. Geleceği şekillendiriyorsunuz.

“Zor Bir Ailede Büyümek..” için 13 yorum

  1. Alıntı yaptığın kitaba bayıldım, yüzde yüz katılıyorum, zamanına ellerine sağlık aktardığın için teşekkürler 🙂

    Beğen

  2. kitabı hala okuyorum bitirmedim henüz ama el altı diyeceğimiz kitap türlerinden biri bence . evet okurken kötü olduğum yerler oldu özellikle ensest ve sözlü taciz olaylarının olduğu kısımlar beni çok etkiledi. herkesin okumasını tavsiye ederim. toksik anne babaların çocukları üzerindeki olumsuz etkileri giderebilmek ve bizimde bir uzman olarak farkına varabilmemizi gösterecek bir kitap.

    Beğen

  3. kitabı oturduğum semtte bulamıyorum yayınevi stoğunda görünmüyor ve okumak istiyorum, nereden bulabilirim, yardımcı olabilir misiniz

    Beğen

  4. Gözde hanım ben de o zamanlar işyerimden bir arkadaştan alıp okumuştum. Maalesef bilemiyorum 😦 internette araştırın ikinci el sahaflarda bulursunuz belki..

    Beğen

Okudun mu nerden bileyim bişi de bari :)